Nilgün Akyüz
BABİL KULES
Efsaneye göre tanrı, kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine kızar ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller. Ve rivayet odur ki yetmiş iki dil yaratılır. İnsanlar bir sabah kalkarlar ki kimse kimsenin dilinden anlamıyor. İnsanlığın ilk kopuşunun izlerini güzel anlatan hikayelerden biri olan Babil Kulesi, düşünmemiz gereken pek çok şeyi de bize miras bırakıyor.
Dil olmasaydı belki böyle bir medeniyetten bahsedemeyecektik. Dilin ne olduğunu anlatırken bile dili kullanmak zorundayız. Doğuştan sahip olduğumuz bu yetenek, toplumsal hayatla şekillendirdiğimiz bir araca dönüşüyor bizler için. O yüzden dil hep vardı ve olmaya devam edecek.
O dönemde insanlar bunun üstesinden nasıl geldiler bilmiyorum ama bugün geldiğimiz noktada da çok parlak olduğumuzu iddia edemeyiz. Hadi o günkü insanlar farklı dillerle boğuştular. Peki biz bugün aynı bölgede aynı dili konuşanlar olarak niye anlaşamıyoruz?
Aynı dili konuştuğunu düşünen insanların iletişimlerindeki sorun nereden kaynaklanıyor? Sanırım bunun cevabını bağlamda yani sözcüklere kazandırdığımız anlamlarda aramak gerekir. Hatta zamanla değişikliğe uğrattığımız anlamlarda. Okuduğum bir kitap, ‘’Söz büyüdür ve dahi büyücüdür.’’ diye başlıyordu. Sözcüklerimiz büyücüyse o zaman yüklediğimiz anlamlara çok dikkat etmeliyiz. Yüklediğimiz anlamlarla karşı tarafın hiç anlamlandıramayacağı bir dil sergiliyor olabiliriz.
Biz eşimle anlaşamıyoruz, hocam çocuğum beni anlamıyor, aileme kendimi anlatamıyorum… danışmalarımda en sık duyduğum cümlelerin başında geliyor bunlar. Yukarıda da dediğimiz bu büyücü bizi nereye götürüyor, tam bakmamız gereken yerdeyiz.
Sağlıklı bir iletişim kurabilmek için neye ihtiyacımız olduğunu düşünelim hep beraber. Şu durumda anladık ki, insanlar her kurdukları cümleye kendilerine ait bir anlam da yüklüyorlar. Bu anlamı öğrenmek için sormamız gereken basit bir soru var: Sen burada tam olarak bunu mu söylemek istedin ya da bundan tam olarak ne anlamalıyım? Tabi ki iletişim sırasında sürekli bu soruları sorarak ilerleyemeyiz. Ancak en gerekli yerde sormayı başarabilirsek karşı tarafa da bir mesaj vermiş oluruz. Senin ne demek istediğini anlamaya çalışıyorum mesajı. Bunu fark ettirmek özenli bir iletişimin yolunu açar ve bizim kullandığımız sözcüklerde aynı anlamı yakalamamıza olanak tanır.
Çoğu yazımda da değindiğim gibi sevgili dostlar, her ne yaparsak yapalım ilk önce iletişimimizi sağlam tutmamız gerekir. Çünkü bu ilişki nerde olursa olsun özenli bir iletişimin artık kurulmuyor olması kopmaları da beraberinde getiriyor. İnsanlar anlaşılmadıklarını düşündükleri yerde değersizlik duygusu da yaşarlar. Kendini ifade edemediğini düşünen insan iletime geçmekten vazgeçer en sonunda. Bu noktada başlayan kopma kişinin zamanla iş iletişimini, aile iletişimini, sosyal çevre iletişimini hatta kendi iç iletişimini bozmaya başlar. Bunu farkına varmazsak sorunlar başka bir adla gelir karşınıza. Özünde özenli iletimin olabileceği unutulur.
O zaman soruları sorarak çıktığımız yolda bir de bu kişiyle ya da kişilerle doğru ve özenli bir iletişimi kurmak için ne yapıyorum sorusunu da kendimize sorabiliriz. İletişimin anlamı aldığımız tepkidir, varsayımını doğrulayan bir yere de varmış oluruz böylece. Hatayı önce kendimizde aramamız gerektiğini de algılayabiliriz devamında.
Babil Kulesi’nde çalışanlar niye böyle oldu diye kendilerini sorgulamışlar mıdır bilemeyiz ama biz bugün aynı dili konuştuğumuz insanlarla anlaşabilmek için doğru soruları sorabiliriz diye düşünüyorum. Bu bize daha anlamlı ve mutlu bir hayatın kapılarını açacaksa bu çabaya değmez mi? Herkese güzel iletişimler kurabileceği anlamlı ilişkiler dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.