Başarılı yazar Hande Ortay ile söyleşi
"Çünkü insan cennetten yeryüzüne çıkarılmıştır, kalpler ancak cennette sükûn bulacaktır."
SORU: Merhaba Hande Ortay, sizin gibi değerli bir yazar ile söyleşi yapma şansını verdiğiniz için öncelikle teşekkür ederek sorularıma başlıyorum.
Bana bu fırsatı verdiğiniz için, ben teşekkür ederim.
SORU: Hande Ortay kimdir, öncelikle bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Öncelikle sizinle röportaj yapmaktan çok mutlu olduğumu belirtip teşekkür etmek istiyorum. Kimdir Hande Ortay sorusuna gelecek olursak; evlat, kardeş, dost, öğrenci, şair ve yazar gibi sıfatları taşımaktan son derece mutluluk duyan lakin her insanın varoluşunu anlamlandırması gerektiğini düşünerek elinden geldiğince bilginin peşini bırakmayan, meraklı bir dünya insanı. Daha spesifik, kariyer bazlı bilgi vermem gerekirse de; İstanbul Üniversitesi Almanca Öğretmenliği Bölümü’nde eğitim görmekteyim. Yıllardır aldığım eğitim, tuğlalarını büyük bir azimle dizerek yükselttiğim ve daha da yükseltmekten başka bir arzumun olmadığı kariyerimin bana yetmediğini fark ettim. Gidebileceğiniz ama sonunda ne olduğunu bilmediğiniz bir seri tünellerin merkez noktasında durduğunuzu düşünün, elinizde meşale hangisine girmeniz gerektiğini düşünerek bekliyorsunuz. İşte, bir dönem öyle bir ruh hali içindeydim.
SORU: Almanya doğumlusunuz ve orada yaşıyordunuz. Trabzon’dan sonra İstanbul’a geldiniz. İstanbul ile Trabzon’u kıyasladığınızda iyi ki gelmişim diyor musunuz?
Elbette, iyi ki gelmişim diyorum. İstanbul, tarihiyle kültürüyle insanlara oldukça fazla malzeme sunuyor. Kozmopolit hayatıyla önünüze ilginç insanlar çıkarabiliyor. Bunlar başlı başına bir zenginlik. Gözlem şansını alabildiğine arttırıyor.
SORU: İstanbul günlerin yoğun yaşandığı bir şehir(!) bu şehirde bunca gürültü ve karmaşanın içerisinde yazmak zor olmuyor mu? Yoksa tam tersi size ilham mı oluyor? Aslında şunu da merak ediyorum yaşanılan şehirler yazılan yazıları etkiliyor mu?
İstanbul her sokağıyla, her köşesiyle sanki bir mucizeye açılıyor misali. Benim için hemen her sokak sonu bilinemez, kestirilemez bir yolculuk; hep sürprizlere açık. Böylesine ucu açık yolculuklar elbette ilham duygusunu kışkırtıyor.
SORU: Bulduğunuzu kastettiğiniz şey yazmak değil mi?
Hem evet, hem de hayır. Yazmak benim için bir araç mı; yoksa gelişme sürecimde bir amaç mı sorusunun cevabını, kendi içimde ben dahi veremiyorum. Özellikle üçüncü kitabımda, hala devam eden yazma sürecimde günlerce yazmadan sadece okuyorum ve bu beni neredeyse yazmak kadar mutlu ediyor. Konu sadece bilgiye ulaşıp öğrenmek değil, öğrendikleriyle insan olarak hep ileriye gidebilmek. Yazmak da bunu somut hale getirerek, insanlarla paylaşmanın bir yolu…
SORU: Yani yazar olmanızda etki eden faktörlerden biri de, içinizdeki öğrenme arzusu. Peki, diğer nedenler neler?
Üretmek; içinde yer, zaman, karakterlerin bana ait olduğu dünya yaratıp orada onlarla yaşamak ve bu dünyayı insanlarla paylaşmak. Yazmak çok yalnız yapılan; bazen iki dünyada aynı anda yaşadığınız, az biraz da zor bir iş... Ama neticesinde yarattığınız dünyayı ve düşüncelerinizi kitabı eline alan insanlarla birebir paylaşabiliyorsunuz, bu da inanılmaz büyük bir haz.
SORU: Öykü yazmaya ne zaman başladınız?
Almanya’dayken bir günlük karaladığımı hatırlıyorum. Şimdi kayıp, bulamıyorum. Öykü yazmaya ise lise yıllarımda başladım. Çokça yazıp yırttığım bir dönemdi. Bir yandan dilin, diğer yandan öykünün imkânlarını öğrenme çalışmaları olarak bakılabilir o yıllardaki karalamalarıma.
SORU: Öykülerinize bu kadar ilgi gösterilmesinin sebebi sizce ne olabilir? Kitap ile ilgili dönütler nasıldı?
Oysa Bir Umuttu, kitabımda karşılıksız aşkı kaleme aldım. Hal böyle olunca geri dönüşlerin nasıl olacağını ben de başta kestiremiyordum. Kitap basıma çıkmadan güvenerek okuttuğum kişiler çok beğenileceğini söylese de, farklı olan bende belirsizdir. Fakat Oysa Bir Umuttu; ilk öykü kitabım olmasına rağmen çok ilgi gördü ve olağanüstü yorumlar aldım, hala da alıyorum. Yazmak çok yalnız yapılan bir iş demiştim ama sonrasında aklınızı, düşüncelerinizi açtığınız insanlardan gelen olumlu tepkiler, ayağınızı yerden kesecek kadar mutlu ediyor. Tabii ikinci şiir kitabım için şimdi beklentiler çok yüksek; ama açıkçası bu beni endişelendirmek yerine, daha da heveslendirip kamçılıyor.
SORU: Öykü serüveninde genelde yalnızlık, yolculuk ve hüzün temalarına yer veriyorsunuz bunun özel bir sebebi var mı?
İnsanın yeryüzünde bulunma macerasının, en güzel biçimde yol ve yolculuk imgeleriyle anlatılabileceğini düşünüyorum. Çünkü insan cennetten yeryüzüne çıkarılmıştır, kalpler ancak cennette sükûn bulacaktır. Belki de bu yüzden insandan söz ederken, durmaksızın onun acılarından, hüzünlerinden dem vuruyoruz. Mutluluk anlatılamıyor.
SORU: Kitap okumayı sever misiniz? Kitap okuyan iyi yazar mı olur? Kimlerin kitabını okursunuz?
Elbette kitap okumayı severim. Kitap okumadan yazar olunmaz lakin kitap okuyan herkes yazar olur diye de bir şey yok. Dünya klasikleri ve Türk klasikleri her zaman okunmalı. Bir de her yazar kendi kuşağını daha iyi anlamak için güncel olmalı.
SORU: Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi? Yani yazmaya devam ediyor musunuz ve ne zamana kadar?
Hayat boyu sürecek bir serüven olsun isterim elbette. Zira yazmamak diye bir şey olamaz; öncelikle bunca yıllık birikime nankörlük olur. Ölünceye kadar yazmak isterim tabii ki.
SORU: Bazen düşünüyorum da sizce biz ‘Hayatı fazlaca mı umursuyoruz’?
Bence hayat her zaman fazlaca umursanmalı, yoksa o da sizi umursamaz. Ben hayatın bir sınav olduğuna inanırım. Üstelik ikmali de olmayan bir sınav… Ya kaybedeceğiz, ya da kazanacağız. Kazanmak için hayatı umursamamız lazım.
SORU: Hande Hanım mutlaka düşleriniz vardır. Yazılarınızı okuyan ve böyle derinden yazan bir yazarın, hayattan beklentilerini merak eden okuyucularınız olarak sormak istiyorum. Hayattan beklentileriniz neler?
Yaşarken düşüyor, kalkıyoruz. Sonra yine düşüyor, kalkıyoruz. Temiz, ahlaklı, adil, bir anlamda hesabı verilebilir bir hayatım olsun istiyorum. Yoksa her günümüz ahiret, her günümüz kıyamettir. Sonuca bakmak lazım... Sonucu hesaplarımızdan, hayattan beklentilerimizden çıkarmamalıyız.
SORU: Çiçeği burnunda bir yazar olarak, edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?
Yayın aşamasında benim yaşadığım en büyük problem, yayınevlerinin yeni yazarlar yerine kendini satış rakamları ile ispatlamış yazarlara öncelik vermesiydi. Maalesef, bir yayınevi kitabınızı kurula sokuyorsa şanslı hissetmeniz gerekiyor. Yayınevleri açısından baktığımda, onların da hayatlarına devam etmesi için garantili yazarlara öncelik tanımasını anlıyorum ama en azından her sene en az birkaç yeni yazar adayına şans tanımaları gerektiğini, bunu Türk edebiyatı ya da romancılığı için yapmaları gerektiğini düşünüyorum.
SORU: Yaratıcı yazarlık kursları ile ilgili bir tecrübeniz var mı? Bu kursları faydalı bulur musunuz yazar olmak isteyenler için, yoksa yazmak daha çok yetenek midir size göre?
Tüm sanat ya da spor dallarında olduğu gibi, yazmak da yetenekle alakalı bir şey… Lakin her işte olduğu gibi azim ve sebat yoksa yetenek de bir işe yaramaz. Yazarlık kurslarına gelecek olursak, hayır hiçbir kursa gitmedim. Bu tür kurslar metot öğretebilir ama eğer yeterince istekliyseniz işin kişinin kendisinde bittiğine inanıyorum.
SORU: Son olarak genç yazarlara verebileceğiniz bir tavsiye var mı?
Okumayan yazamaz. Birinci öncelik, farklı türlerde kitapları okuyarak tarzlarını ve nasıl bir yazar olmak istediklerini keşfetmeleri olur. İkinci olarak, kolaya kaçıp basmakalıp konular yerine, kutunun dışına çıkarak farklı düşünmeleri. Keza, güneşin altında aşk ya da duygularla ilgili söylenmeyen çok fazla kelam kalmadı. Son olarak, özellikle kitabım çıktıktan sonra “Ben de yazmak istiyorum.” diyen birçok insanla karşılaştım. İstemekle kalmadan, azimle işe başlamalarını öneririm. Nasıl spor yaparak kaslarımızı geliştiriyorsak, bence kalem kasını da bolca yazarak geliştirebiliriz. Ben yazmaya kendim için başladım. Kimse okumasa bile ben yazarken kendimi buluyorum ve mutlu oluyorum diye düşündüm. Kitabım basılınca ve beğenilince de bu benim için pastanın üzerindeki krema oldu. Hangi işi yapıyorsanız yapın, eğer size aitse ve somutlaştırıp paylaşabiliyorsanız, benim tanımımda işte mutluluk budur…
Değerli vaktinizi ayırıp içtenlik ile bu soruları yanıtladığınız için teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.