BİZLER

Bizler daha ilk adımda başlar yolculuğumuz. Yaşamı tanıma eylemimiz dünyaya gözlerimizi açtığımız anda şekillenmeye başlar. Ancak şekillenen şey öncelikle bir duygudur. Bir annenin gözlerinde gördüğümüz, bizim kim olduğumuza dair ilk tohumu atar. Zamanla da kendilik algımızı geliştirmeye başlarız. İlk algıyla birlikte neleri saklamamız gerektiğini de öğreniriz.

Zamanla saklandığımız yerde kendimizden şüphe duymayı da öğreniriz. Acaba biz gerçekte kimiz? Olduğumuz gibi sevilmeyeceğimize olan inancımızı ne olur da geliştiririz? Onay ve kabul görmek niçin bizim için çok önemli hale gelir? Peki ya kendimizle yüzleşme cesaretimiz var mı?

Birilerini çok iyi tanıdığını iddia eden insanlara hep hayretle bakmışımdır. Bize farkında olmadan öğretilen kalıplar içinde gerçek benliğimizi kime gösterebiliriz ki? Birini tanıdığımızı söylediğimizde aslında o kişinin alışkanlıklarını bildiğimizi vurgulamış oluruz. Nerede ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilmektir burada tanıma dediğimiz şey.

Hani dedik ya büyürken şüpheler eşlik eder bize diye. Çok doğrudur. Olduğumuz gibi olarak kaldığımızda yargılara hedef oluruz. Kendimizi koruma içgüdümüz devreye girer. Daha çok sevilmek, onay görmek adına farklı bir kişilik geliştirmeye başlarız. Aslında bu da bizizdir ancak bu bizim negatif tarafımızdır. Yani kendi benimizin dışında başkalarına göstereceğimiz benimiz. Bunun da bir bedeli vardır. Kendinizden ne kadar uzaklaşırsanız o derecede özsaygınızı kaybedersiniz. Kişi kendine ne kadar az saygı duymaya başlarsa o kadar da çatışma yaşar kendi içinde.

Çoğu zaman özsaygımızı yükseltmek adına dört elle yaptığımız işlere sarılırız. Başarı ve güç odaklı davranır, bunlarda yükseldikçe kendimizi çok iyi hissederiz. Ancak bu duygular geçici olabilir. Çünkü bizi biz yapan mesleklerimiz değildir. Evet etkisi vardır ancak esas özsaygı kendi içimizde kaybettiğimiz kendimizi yeniden bulmakla yükselir. Kendimizle ilgili farkındalık kazanmakla ilgilidir bu anlattıklarımız. Kişi kendini olumlu olumsuz her yönüyle kabule geçtiğinde özsaygısına katkı sağlamış olur. Değiştirebileceklerimiz ve değiştiremeyeceklerimiz üzerinde netleştiğimizde gerçek bir farkındalık yaşamaya başlarız.

Her şey bir insanı sevmekle başlar, demiş Turhan Şahin. Aslında önce kendimizi sevmekle başlar her şey. Kendini sevmeyen bir insanın kendinden esirgediğini başkasına vermesi zordur. Ancak geliştirdiği gerçek olmayan benliğiyle yapabilir bunu. Bu da mış gibi bir sevme olur. Bunun için de özsaygımızı ne kadar yükseltirsek gerçek duygularımızı da ortaya çıkarma şansımız o kadar artar.

Gerçekten kendinizi tanıyıp tanımadığınızı fark edin. Sizi çok iyi tanıdığını düşündüğünüz insanlara sizinle ilgili bir yazı yazmalarını isteyin. Bu yazılar bir araya geldiğinde farkında olmadığınız birçok şey olduğunu göreceksiniz. Bunlar bizim ‘’kör alan’’ larımızdır. Yani başkalarının bildiği ama sizin bilmediğiniz. Şaşırtıcıdır bu bilgileri öğrenmek ama aynı zamanda farkındalığınızı artıran harika bir çalışmadır. Bir de sizin bildiğiniz ama başkalarının bilmediği ‘’ gizli alan’’ larımız vardır. O yönlerinizin de neler olduğunu siz bilirsiniz. En yakınınızdaki bile bilmez. Bunların da farkına vardığınızda kendinizi insanlardan ne kadar sakladığınızı görürsünüz. Unutmayın ki ne kadar çok saklıyorsanız o kadar çok özsaygı probleminiz olabilir.

Kendimizi ne kadar iyi tanırsak o kadar çok severiz. Kendimizi sevdikçe hayatı da daha bir severiz. Hayatla daha barışık daha pozitif bir insan haline geliriz. Bir kere verilmiş bu hayatı en güzel duygularla yaşamak hepimizin hakkıdır. Ve buna değmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.