Çocuklarınıza! Çocuklarımıza!
Ali Eyce yazdı; Çocuklarınıza! Çocuklarımıza!
Çok klasik cümle olduğunun farkındayım ama klasik olmayan bir şeyler olduğunun farkında olarak yazıyorum.
24 yaşındaki bir gencin, önce onu besleyen annesini, sonra onu kollayan babasını öldürüp, intihar girişiminde bulunduğu haberini okuyunca, kime, ne tarafından üzüleceğini şaşırıyor insan.
Kolay anlatılır ve anlaşılır bir şey değil!
Sonuçta kucağınızda sakladığınız, ellerinizle besleyip, büyüttüğünüz hayattaki en büyük varlığınızın sizin canınızı almak istemesi kadar zor bir durum yoktur.
Yeni nesil nasıl yetişiyor, nasıl yetiştiriliyor onu es geçelim.
Onun olumlu veya olumsuz yönlerinin bu konuda kişisel veya toplumsal açılımlar yapan bilim insanları değerlendirsin.
Benim bildiğim çocuklarımızı çok ama çok başı boş bıraktığımız gerçekliği.
Bunun temel nedeni ise çocukluğumuzda, gençliğimizde birçok şeyden kısıtlanmış olmamız ve yaşayamadığımız özgürlüğümüzü sözüm ona çocuklarımızın yaşaması için çaba göstermemizdir.
Her ortamın, her yaşantının, her mekanın, her duruşun bir kuralı vardır.
Hayatta nefes almanın bile kuralı varken, kuralsızlıkla ilgili iddialarda bulunmak, düşüncelerde bulunmak çok ama çok saçma.
İnsanın denizin içinde yaşama ihtimali yoktur.
Ancak belirli kurallara uyması ve dikkat etmesi halinde belirli sürelerde de olsa, geçici de olsa denizde yaşama tadını alma olanağı vardır.
Denizin içinde uymadığınız kurallar hayatınızı kaybetmenize neden olur.
Karada da benzer durum vardır ama o özgürlük kavramı maalesef düşünüldüğünde fazlasını yapabilme hedefi maalesef insanlara karada da hayatlarını kaybetmeleri için neden hazırlıyor.
Eskiler bilir, mahallemizin abileri, ablaları, dayıları, amcaları vardır.
Kan bağımız olmasa da abimiz, ablamız, dayımız, amcamız, dedemiz gibidirler.
Bizlere kara da yaşama kurallarını, yaşamda kalma kurallarını öğretirlerdir, bazen kızarak, bazen kötü sözler söyleyerek, bazen de yaşananlardan dersler, örnekler çıkartarak.
Onların üstüne bir de evlerimizde baba figürümüz vardır.
Sadece anneminiz eşi değil, sadece bizim biyolojik sebebimizi değil, yeri geldi mi arkadaşımız, yeri geldi mi en kuralcı idarecimiz, yeri geldi mi az veya çok psikolojik ve fizyolojik şiddeti yaşadıklarımız.
Dediklerinin dışına çıkmamaya gayret ettiğimiz, söylediklerini yerine getirmek zorunda olduğumuz, iradesine karşı gelmemin saygısızlık ve sevgisizlik olduğunu düşünülen ve düşündüğümüz babalarımız.
Günümüzde maalesef bu baba figürümüzde yok oldu.
Babalar kendi hallerinde yaşayabilmek adına, çocuklarına olan ilgisizliğin adını özgürlük olarak koyduklarında işte böyle feci sonlar yaşamın içinde yer alıyor ve üzülüyoruz.
Kötü alışkanlık edinen, kötü arkadaşlık edinen, kötü yaşama şeklini tercih eden çocuklarımızı olmayacak hallerde gördüğümüzde ise geç kalmış oluyoruz.
Bedelini ise ya kendi canımızla ya canımızın canıyla ya da başka canların canlarıyla ödüyoruz.
Kimin, nasıl ödediğinin hiçbir anlamı kalmıyor.
Giden can, gitmeyen canan olmuyor!
Vesselam!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.