Doğanın dengesini modernizm mi bozuyor?
İnsanın doğaya yaklaşırken hem merhametli hem de adaletli olması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, modernizm ve kapitalist sistem ile merhamet ve adalet dengesininin, doğaya saygının bozulduğunu kaydetti.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Yönetim Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İslam Düşüncesinde “Mizan” Kavramı Çalıştayı'nın açılış konuşmasında ekolojik-psikoloji konusunda değerlendirmede bulundu.
Özellikle dünyanın şu anda geldiği noktada ciddi bir şekilde insanın doğaya hoyrat davranmasının söz konusu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Doğada en çok rastladığımız durum ormanlar yok olma yolunda gidiyor. Diğer taraftan küresel bir ısınma, eriyen buzullar var. Su kaynaklarında ciddi şekilde azalmalar oluştu. Yer yer kuraklıklar ve yer yer de sel baskınları yaşanıyor. Doğada ciddi bir şekilde önceki yüzyıla göre doğal afetler artış göstermiş durumda. Demek ki homeostatik denge dediğimiz doğadaki balans, bir yerden bozulduğu zaman başka bir yerden hastalık şeklinde patlak veriyor. O dengeyi insanlık bozuyor.” dedi.
“Toplumsal ve kültürel bağlamı oturtulmayan iş tutmaz”
Daha önce iklim değişikliği, küresel ısınma ve küresel kirlenmeden bahsedenlerin sadece idealist olarak görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Artık bu kişileri idealist değil realist olarak görmek gerekiyor. Çevreciliği el mizan anlamında bizim kültürel ve inanç kaynaklarımızla birleştiren bu çalışma çok değerli çünkü yaptığınız iyi bir işin toplumsal ve kültürel bağlamını oturtamazsanız o iş tutmaz. Bu nedenle bu işin kültürel bağlamını oturtma açısından bizim kaynaklarımızla ilgili el mizan yani bir ölçü ve dengenin kainatta olması ve ön plana çıkarılmasının dengeyi bozan insanoğluna bir mesaj olması açısından çok önemli olduğunu söyleyebiliriz.” ifadelerini kullandı.
“Doğru teşhis koymadan tedavi edemeyiz”
Küresel ısınmanın, iklim değişikliğinin ve ormansızlaşmanın ortaya çıkmasını masaya yatırmak için çok önemli bir zaman içinde olduğumuza dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu konuda Birleşmiş Milletler’in kararı da var, anlaşmayı Türkiye de imzaladı. Artık Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı var. Bu çerçevede ‘Çevre neden bozuldu?’ sorusunu sormadan, doğru teşhis koymadan tedavi edemeyiz. Neden bu zamana kadar böylesine büyük bir bozulma olmadı da şimdi oluyor? Ozon tabakası delinmesi, atmosferin ısınması, şehirlerde sera gazının ortaya çıkıp birikmesi gibi hep teknik bilgiler var.” dedi.
“Ciddi bir elektromanyetik kirlenme var”
Günümüzde fark edilmeyen ciddi elektromanyetik kirlenmenin olduğuna da dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kirliliğin de çevre kirliliği içerisinde bir gündem olarak ele alınması gerekiyor. Elektromanyetik kirlilik gözükmüyor. Bulunduğumuz ortamda elektromanyetik parçacıklar ve dalgalar dolaşıyorlar. Bunun belli bir yoğunlukta olması sağlık açısından kabul edilebilir sınırlardır. Belli bir oranın üzerine çıktığı zaman tıpkı toz gibi zarar vermeye başlıyor. Şuan aramızda bu alanda önemli çalışmalar yapan Prof. Dr. Osman Çerezci, Prof. Dr. Selim Şeker hocalarımız da bulunuyor. Kendileri de bunu ortaya koyuyor. Normal bir ortamda havada uçuşan toz parçacıkları doğaldır ama bir ameliyathanede doğal değildir. Orası temiz oda olmalı, sıfır partikül olmalı, havada bir tane bile mikrop dolaşmamalı çünkü zarar verir.” diye konuştu.
“İnsan, mekan ve doğa ilişkisi çok önemli”
Küresel kirlilik ile ilgili temel bir bilimsel ölçünün olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Bunu korumazsak eğer en büyük zararı torunlarımıza vermiş olacağız. Belki biz bunu çok yakından hissetmeyeceğiz ama çocuklarımız ve torunlarımız çok daha fazla hissedecek. Bizim çocuklara ‘Yazıklar olsun dedelerimize’ dedirtmememiz lazım. Bunun için de insan davranışı çok önemli. İnsan davranışını etkileyen insan, mekan ve doğa ilişkisi çok önemli. Bu ilişkiyi doğru kurmak gerekiyor. İnsan, nature ve nurture dengesi var. Nature dediğimiz doğal oluşan çevre, bir de yapay çevre ve şehirleşme var o da nurture olarak tanımlanıyor. Çevre denince sadece nurture yani yapay çevreyi anlıyoruz. Çevreyi yaşadığımız şehirdeki çevre olarak sanıyoruz. Ancak bir de doğal çevre var. Bunu insan davranışı ve verdiği kararlar değiştiriyor.” dedi.
“İnsan çevreye verdiği zararı sorgulamalı”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, arıların polenizasyon yapan canlılar olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Polenleşmeyi de doğada sadece rüzgar ve arılar yapabiliyor. Sadece rüzgar yetmiyor, bir arı kovana dönmek için günde 400 kadar çiçek dolaşıyor ve müthiş bir şekilde döllenme sağlıyor. Arılar yok olduğu zaman dünya ne olur, insan yok olduğu zaman dünya ne olur diye matematiksel modellemede ortaya çıkan sonuç düşündürücü. Arılar yok olduğu zaman aşağı yukarı 50 yıl içinde bütün dünyanın çöl haline geleceği ve hiçbir yeşillik kalmayacağı sonucu çıkmış. Polen ve döllenme olmadığı için dünya kendini 50 yıl içinde tüketiyor. İnsan yok olduğunda ise 50 yıl içinde dünyanın çernobil gibi olduğu sonucu çıkmış. Çernobil 1986’da olmuştu, o zamandan beri oraya insan girmiyor. Şu an oradaki binaların duvarları yeşillikler içinde kalmış. Çernobile insan girmeyince daha güzel olmuş. İnsan doğanın bir ürünü değil, bu dünyada misafir olarak bulunuyor. İnsanın dünyada var olma amacı da farklı. Yaşadığı çevreye ve dünyaya zarar vermesini insanın sorgulaması gerekiyor.”
“Aydınlanma çağı doğaya zarar verdi”
Aydınlanma çağının farkında olmadan doğaya zarar verdiğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şu anda biz aydınlatma çağının kötü sonuçlarını yaşıyoruz. Tarihte ‘doğa bizim rakibimizdir’ yaklaşımlı felsefi söylemler gelişti. Doğa bizim rakibimizdir derken doğayı yenmemiz ve ona hükmetmemiz lazım diyerek doğayı tahrip etmenin felsefesi oluşturuldu. Daha önce doğaya saygı gösteren felsefenin yerine doğayı tahrip eden, yok etme hakkının olduğunu söyleyen bir akım oluştu. O akımın sonucunda da doğaya hoyrat davranmaya başladık. Halbuki bizim medeniyet coğrafyamızda ve Asya’da doğaya bir saygı vardır. Şehirlerin içi yeşildir. Avrupa’da eski şehirlerin içinde hiç ağaç yoktur. Örneğin Toledo’da bir tane ağaç yok ama çevresinde sonradan yapılan yerlerde var. Eski Avrupa şehirleri ağaçsızdır ama Osmanlı şehirleri yemyeşildir. Bu da bir medeniyetin yeşile olan saygısının kültürel boyutunu gösteren önemli bir işarettir. Ormanın 3 düşmanı balta, ateş ve keçidir. Bu üç düşmanın sebebi de insandır, o halde bu üçünü doğru kullanmamız lazım.” dedi.
“Bencillik hastalığı doğayı tahrip eden en önemli hastalıktır”
Ormanı yönetmenin de kaynak yönetiminin temel ilkeleri ile ilgili olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Parasal bir kaynak yönetilirken önce ihtiyaç doğrultusunda girdi ve çıktı kontrolü yapılıp havuz büyütülür ve hedefe uygun sağlıklı yerleştirme gerçekleşir. Ondan sonra da akıllıca bir harcama olur. Arapça’da iktisat kelimesi maksat kökünden türemiştir. Eğer bir kaynak yönetilecekse önce maksat belirlenmelidir. İnsan ve çevre ilişkisi de çok önemli. Çevre ile olan ilişki de kaynak yönetimi mantığıyla hareket etmek gerekiyor. Parasal ve sosyal kaynakları nasıl akıllıca yönetiyorsak çevre ile ilişkiyi de öyle yönetmemiz lazım. Çevreyle anlamlı ilişkiler kuramıyorsak o zaman doğa dostu olamayız ve bencilliğimizi yansıtmış oluruz. Bu asrın en önemli hastalığı aslında bencilliktir. Bencillik hastalığı doğayı tahrip eden en önemli hastalıktır. Bir insanın zevk için avcılık yapması ve hayvanları alıp hayvanat bahçelerine hapsetmek doğaya saygısızlıktır, hayvan haklarına da aykırıdır. Birçok şey yeniden sorgulanmalı.” ifadelerini kullandı.
“Çevreyle olan ilişki parayla olan ilişkiden önemsiz değil”
Hz. Adem’in kız çocuğunun isminin İklima olduğunu ve iklimin de bu kelimeden türediğini belirten Tarhan, “Bizde çevreye önem veren bir kültür var. Bu kültürü kaybetmememiz ve tekrar harekete geçirmemiz lazım. İnsanoğlu davranışsal olarak dünyaya prematüre doğuyor ama hayvanlar doğarken öğrenmiş olarak doğuyor. Bir ördek doğar doğmaz yüzebiliyor. İnsan ise ancak 15 yaşında kendi kendini yönetebilir hale geliyor, 1 yaşında yürüyecek duruma geliyor. İnsan öğrenmek üzere doğuyor. O yüzden eğitimde çevre bilincini ve çevre ile olan ilişkileri de öğretmek gerekiyor. Çevreyle olan ilişki parayla olan ilişkiden önemsiz değil. Kapital sistem en önemli değer olarak parayı görüyor. Halbuki çevre de çok önemli bir değerdir. Yeni anlaşılmaya başlasa da bu dünya için önemli bir şans. Bu fırsatı iyi değerlendirmek lazım. Üsküdar Üniversitesi olarak bu konuda bir ilki başardık. Birleşmiş Milletler projesi kapsamında desteklenen El Mizan çalışması da bu başarının uluslararası bir onayıdır. İslam dünyasında bize bu konuda öncülük yapma fırsatı verildi. El Mizan sempozyumundan çıkan bilgileri de kitap haline getirerek bilim dünyasına sunmayı hedefliyoruz. Zihinsel dönüşüm olmadan çevresel dönüşüm olmaz. Önce zihinlerdeki soru işaretlerini gidermek gerekiyor.” dedi.
“İnsan doğaya yaklaşırken hem merhametli hem adaletli olacak”
İnsanın çevreyle olan ilişkisinde iki türlü ilişki bulunduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Birincisi mekanla ve yakın çevresiyle ikincisi doğayla ilişkisi var. Bu ikisinde de insanda adalet ve merhamet kavramı var. Bu psikolojide sevgi ve disiplin olarak da geçiyor. Sevgi ve disiplin boyutu bir insanın davranışında önemli. Bunun topluma yansıması da adalet ve merhamet şeklinde. Doğaya yaklaşırken hem merhametli hem de adaletli olacak. Adaletli olduğu zaman bir ölçü vardır. Adaletli olmakta ne bir fazla ne bir eksik. Gerektiği kadar yapabilmek. Doğayı gerektiği kadar kullanabilmek, gerektiği kadar yapabilmek. Modernizm ve kapitalist sistem ciddi şekilde adalet ve ölçüyü bozdu. Merhamet ve adalet dengesini bozdu. Doğaya saygıyı bozdu.” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.