Eylül’de İzmir derbisi başkadır: Altay-Göztepe
İbrahim Aktaş yazdı...
Sararan Eylül’ün on yedinci gününün akşamında, Eylül ayına inat; bembeyaz ışıkların altında çıktı sahaya takımlar…
Bornova’da, Aziz Kocaoğlu Stadında kozlarını paylaşacaklardı ve bu karşılaşma, bu açıdan her iki takım için de bir ilk olma özelliği taşıyordu.
Hem Altay’ı, hem de Göztepe’yi uzun yılların ardından Süper Lige taşıyan bu stattı; sihrini tribünlerin akustiğinden alan, minik ama yüreği büyük stat; Bornova Aziz Kocaoğlu Stadı…
Bu stadın ilk maçını oynayan ve ilk golünü atan Göztepe takımı, deplasman gözüyle bakmadı stada…
En azından maç öncesi beyanatları bu yöndeydi. Ve hatta o gün, yani ilk maçtaki, stadın ilk golünün sahibi Halil Akbunar, hala Göztepe’nin oyuncusuydu ve stadın ilk golünü atan apoletiyle de ilk on birindeydi Göztepe’nin…
Altay ise bir buçuk sezondur bu stadı kullanıyordu ancak bu yıl zemine kesinlikle ayaklarının daha berk bastığını söylemeliyim. Neticede onlar da stadın sihrinin etkisini fazlasıyla geçen sezon hissettiler. Ve Süper Ligdeler!
Her ikisi de İzmirli ve her ikisi de başarıya susamış ve her ikisi de taraftarını memnun etme isteğiyle oyuna başladı… Ve ben, hem ilk yarısına hem de maçın sonuna, yedişerden on dört dakika eklenmiş olan, yüz dört dakikadan esintiler sunmak istiyorum, ancak ve sadece göze takılan bazı anekdotları aktarmak niyetindeyim;
Göztepe’nin genç file bekçisi İrfan Can; seni çok beğeniyor Türk futbolunun seyircisi Atletiksin, beceriklisin ve yeteneklisin ve hatta daha fazlasını bile hak ediyorsun! Ancak bu maçın başından sonuna kadar, ne bağcıkların bağlandı, ne ağrıların sonlandı ne de yerde kalmaların!
Normalde teknik adamın hiçbir zaman işine karışılmaz! Ne var ki ülkemizde bu kural işlemiyor ve ben yılların deneyimi Mustafa Denizli’nin, Altay’ın ilk on birinde yer verdiği, maçın başında bir penaltıyı direkt dışarıya atan, ilk yarının sonlarında yüzde yüz gol pozisyonunda topu kullanamayan ve toplamda altmış üç dakika hiçbir varlık göstermeyip takımının eksik oynamasına sebep olan on altı numaralı futbolcusu Thaciano’ya nasıl sabrettiğini, açıkçası çok merak ediyorum. Ya da antrenmanlarda çok mu iyiydi acaba, sorusunu sormadan duramıyorum!
Açıkçası, Göztepe’yi oyunda tutmaya çalışan Soner ve Halil’in dışında bir oyuncu da göremedim. Yeni hoca, adı gibi bir Maestro bulmalı Göztepe’ye… Ve yepyeni bir oyun anlayışı…
Altay’da Cebrail Karayel ile takımın on numarası Rodriguez yıldızlaşmaya oldukça yaklaştılar. Son dakika golüne imza atan yaşlı kurt Paixao’nun ise akıl dolu vuruşunda kaleci İrfan Can’ın yapabileceği çok da fazla bir şey yoktu.
Unutuyordum, bir de müsabakanın ilk yarısında sahaya giren bir köpek vardı. Yavrucak biraz dolaştı çimlerin üzerinde… Futbolcuların, onu sahadan çıkarabilmek için sarf ettikleri çaba, özellikle Göztepeli Halil Akbunar’ın sempatik tavrı görülmeye değerdi doğrusu…
Hakem mi? Onu en sona sakladım; iki İzmir ekibinin mücadelesine de bir İzmirli yakışırdı zaten, O da Halil Umut Meler’di. Bence minimum hata ile maç yönetti ve maçın seyrini etkileyecek herhangi bir karara da imza atmadı.
Eylül’ün on yedisindeki İzmir derbisini Altay 2–1 kazanarak, taraftarına ve güvenenlerine gelecek için umut verirken, Göztepe ise acilen toparlanıp, önümüzdeki maçlara bakacak artık…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.