Semra Güzel
Güneş görünce bile açılan yüreğim
Çocukken de böyleydim. Herkesi çok severdim. Çok değer verirdim. Başka türlüsünü bilmezdim. Bu durum beni hiç rahatsız etmezdi. Benim için her şey sevgiyle birlikteydi, sevgi doluydu.
Böyle olmam bazıları için ne aptalcaydı. Her konu ve her olay benim için doğru ve güzeldi. Çok çaktırmak istemesem de şu yaşımda da böyleyim. Çünkü hala aptalca buluyorlar.
Sekiz veya dokuz yaşlarındaydım. Bayramdı. Annemin arkadaşı kızıyla bayram ziyaretine bize gelmişlerdi. Annem kahve yaptı arkadaşına. Biz çocuklar oyun oynadık. Hiç unutmuyorum bayram diye bir çanta alınmıştı bana. Rengi kırmızıydı.
İşte bu kırmızı çantayla ikimiz oynadık. Dakikalar nasıl geçti anlamadık. Annesi hadi gidiyoruz daha ziyaret edeceğimiz çok kişi var dedi. Kalktılar. Annemle ben onları uğurladık.
Evimiz iki katlıydı , misafirler gittikten sonra annemle ben ikinci kata çıktık. Biraz önce gelen çocukla oynarken dağıttımız eşyaları toplarken, çantamı göremedim çantam yoktu. Evet kırmızı çantam yoktu. Ama nasıl olurdu biraz önce oynamamışmıydık.
Çocuk kalbimle o kadar çok üzüldüm ki tarif etmeye şu an bile kelime bulamıyorum. Çünkü inanamadım. Böyle bir şey olamazdı. Nasıl olabilirdi ki. Güneş görünce bile açılan yüreğim buna inanmakta çok zorlandı.
Ama kırmızı çantam yoktu işte. Biraz önce birlikte oynadığımız çanta nereye gitmiş olabilirdi ki. Her yeri aradım taradım yok yok. Aklımdan geçirirken bile fena olduğum bu durum beni çok üzmüştü. Evet çantayı, bize gelen ve benimle oynayan kız almıştı. Hala inanamıyordum ama maalesef alıp gitmişti. Böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi, aklım bir türlü almıyordu. Benim olanı nasıl alıp gidebilirdi. Almıştı, gitmişti.
Ne yapmalıydım ne etmeliydim çantam yine omzumda olsaydı. Düşündüm ama düşünürken bile çok üzüldüğüm, bu durumu çözmeliydim. Çanta benimdi. Ben de çok sevdim onu omzuma takarken. Aynaya da bakmıştım uzun uzun.
Çantayı nasıl sahiplenip sevdiysem artık, benim olan bana geri dönmeliydi. Çantama kavuşabilmek için ne yapmalıydım, biraz önce gelen misafirler gündüz bayram ziyaretlerine devam edeceklerini söylemişlerdi, ben de o zaman onların evine akşam gitmeliydim.
Akşamı zor ettim ve annemin arkadaşının evine gittim. Ben direkt çantamı soramadım. Ben haklı olduğum halde ona bir şey diyemedim. Çantamı sen aldın bana geri vermelisin diyemedim. Ama içimden de çantamı geri alma isteği beni yakıyordu. Onu kırmadan üzmeden yapmam gerekiyordu. Çantamı bana iade etme konusunda onu ikna etmekte zorlandım. Bu zorlanma da beni yaktı.
Niye ben çaba sarfediyordum ki. Onun benden özür dilemesi gerekmez miydi? Ben neden benden alınan, daha doğrusu çalınan şeyi geri alabilmek için çaba sarfediyorum, asıl beni üzenin bu durum olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Meğerse insanı üzen, asıl çaba göstermesi gerekenin bunu bile isteye yapmamasıymış.
Seninle ne güzel oynamıştık, hadi çantayı getir yine oynayalım diyebildim. Ben çocuk o çocuk yine oyun kuruverdik. Çantam ellerimdeydi. Hadi bakalım şimdi de bu çanta benim nasıl diyecektim.
Ha bir gayret, oynadık ben çantamı alıp gidiyorum diyebildim. Ve çantamı aldığım gibi eve koştum. Sanki çantayı habersiz alan bendim. Kalbim küt küt atıyordu.
Neden anlattım şimdi yaşanmış bu hikayeyi. Ben insanları sevdiğimde sağında, solunda, arkasında bir şey aramam. Arkadaşlığı metre ile ölçer gibi ölçmem. Canım istediğinde sever canım istediğinde sayar cinsinden de hiç olmadım. Çocukken de böyleydi. Şimdi de böyle. Ama kırmızı çantamı alıp da beni kendi çantamı geri almaya zorlayanları istemiyorum . Bana bu savaşı verdirenleri de istemiyorum artık. Haklıyım ama bu haklılığı bana hissettirenleri de istemiyorum. Güneş görünce açılan yüreğimi siz kapatamazsınız. Ben o güneşi hep göreceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.