
Hazreti Hüseyin’in Şehadeti: İslam’ın Vicdanını Hatırlamak
Esra Ser yazdı; Hazreti Hüseyin’in Şehadeti: İslam’ın Vicdanını Hatırlamak
Tarihin bazı dönemleri vardır ki, üzerinden yüz yıllar geçse de etkisi eksilmez; aksine yeni anlamlar yüklenerek insanlık hafızasında büyüyerek yer eder. Kerbela olayı, işte böylesi derin bir iz bırakan dönüm noktasıdır. Türkler İslam’ı bütünüyle tanımadan önce bile, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisiyle buluştuğu anlatılarda Kerbela’nın acısını dinlemiş, yürekleri dağlanmıştır.
Hicri 10 Muharrem 61 (Miladi 10 Ekim 680) günü, Kufe yakınlarında Kerbela’da yaşanan bu elim hadise, İslam tarihinin en trajik sahnelerinden biridir. Peygamber Efendimizin “gözümün nuru” ve “Cennet gençlerinin efendisi” diyerek sevdiği, kendisini sevenlerin onları da sevmesini istediği torunu Hz. Hüseyin ve 72 yakını burada şehit edilmiştir. Bu yaşanan ne klasik bir savaş ne de bir cihat mücadelesidir. Zira bir tarafta binlerce kişilik ağır silahlı bir ordu, diğer tarafta kadınlar, çocuklar ve Hz. Hüseyin ile toplam 73 insan bulunmaktaydı. Buna savaş denemez; bu bir katliamdı.
Bu büyük felaket, İslam dünyasında yalnızca siyasi ayrışmalara değil, inanç dünyasında da kalıcı yarılmalara yol açmıştır. Ancak Kerbela sadece bir matem günü değildir; aynı zamanda birlik günüdür. Hz. Hüseyin’in yası, Sünnisiyle Alevi’siyle tüm Müslümanları ortak bir duyguda buluşturur. Muharrem ayının yas günlerinde eğlence yapılmaz, et yenmez, banyo edilmez, mümkünse su içilmez, Hz. Hüseyin’in susuzluğunu paylaşmak için oruç tutulur. Bu ortak matem, insanları vicdan muhasebesine yöneltir, hak ve adalet duygusunu güçlendirir.
Muharrem’in sonunda paylaşılan aşure ise hem hüznün hem de umudun simgesi olmuştur. Aşurenin tuzlu kısmı Kerbela’daki susuzluğu ve acıyı hatırlatırken, tatlı kısmı Hz. Hüseyin’in soyunu devam ettiren İmam Zeynel Abidin’in kurtuluşunu temsil eder. Bu yönüyle Muharrem ayı, hem yas hem de yeniden doğuşu bünyesinde barındıran bir manevi mevsimdir.
İslam geleneğinde Aşure gününe başka kutsiyetler de yüklenmiştir:
• Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i geçerek Firavun’dan kurtulması,
• Hz. Nuh’un gemisinin Cudi Dağı’na oturması,
• Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulması,
• Hz. Âdem’in tövbesinin kabulü,
• Hz. Yusuf’un kuyudan çıkarılması,
• Hz. İsa’nın doğumu ve göğe yükseltilmesi,
• Hz. Eyyub’un şifaya kavuşması
gibi birçok mucizenin bu günde gerçekleştiğine inanılır.
Bu anlamıyla Kerbela, İslam vicdanının diri tutulması gereken sembolüdür. Hz. Hüseyin, haksızlığa karşı boyun eğmemiş, canı pahasına hakkı savunmuştur. Bu tavır, bugün de Müslümanların temel yol göstericisi olmalıdır. Çünkü Peygamberimiz “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyurmuş, Hz. Hüseyin ise bu hadisin ete kemiğe bürünmüş halini temsil etmiştir.
Alevilik ise bu mücadeleyi asırlardır bir irfan mektebi olarak yaşatmıştır. Okuma yazma bilmeyen halk ozanlarının bile gönül dilini kullanarak tasavvuf kapılarını açtığı bu inanç yolu, aşkı ve muhabbeti kuşaktan kuşağa taşımıştır. Hz. Ali’de, Hz. Hüseyin’de gerçek aşkı bulan Aleviler, bu aşkı hayatlarının merkezine koymuş, cemlerinde, semahlarında, nefeslerinde yeniden dile getirmişlerdir. Hz. Hüseyin’in yaşadığı zulmü, Kerbela’daki susuz bırakılmış çocukları hatırlatarak cemlerde su ikram edip paylaşmayı bir rahmet vesilesi olarak görmüşlerdir. Semah ritüellerinde Kerbela adeta yeniden yaşatılmış, kolektif hafıza diri tutulmuştur.
Alevi ozanlarının yüzyıllardır gönülleri titreten nefeslerinden biri bu duyguyu şöyle dile getirir:
Teşne lebler o gece kan ile galtân oldu
O gece arsageh-i Kerb ü belâ kân oldu
O gece ruh-ı Nebî hâzin ü giryân oldu
Ki Hüseyn ibni Ali o gece kurbân oldu
Kumlu yakınlarda benim ailemi yakmayınız
Kesiniz bari beni, anları ağlatmayınız
Bu yanık sinelere tîr-i cefâ atmayınız
Çünkü bu nazlı melekler size mihmân oldu
Hubb-i Rahmân gibidir Âl-i Muhammed hevesi
Sâbit ol emr-i mehabbetde bırak pîş ü pesi
Hânedan-ı Nebevî uğruna cân ver Şemsî
Ki bize irs-i Nebî, gayret-i Kur’ân oldu
Bu dizelerde de görüldüğü üzere Hz. Hüseyin’in onurlu direnişi, sadece o çağın değil, tüm çağların mazlumları için bir umut kapısı olmuştur. Hz. Hüseyin Kerbela’da yenilmemiştir; aksine bâtın yolunu, Hz. Peygamber’in “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır” hadisiyle tarif ettiği manevi kapıyı bugüne taşımış, hak ve adalet mücadelesinin sembolü haline gelmiştir.
Bugün bile yeryüzünde süren savaşlar, zulümler, katliamlar düşünüldüğünde; insanlığın Kerbela’dan öğreneceği çok şey olduğu açıktır. İçimizdeki Yezid’i tanımak, yani zulüm potansiyelini fark edip frenlemek, Kerbela’yı ve aşureyi hakkıyla anlamaktan geçer.
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin “edep” öğüdü, Hz. Hüseyin’in elini, dilini, belini zulme alet etmeyişiyle bütünleşmiştir. Bu öğretide el, dil ve bel ile zarar vermemek, edep ve irfanın özü sayılır. Böylece Hz. Hüseyin’in şehadeti insanlığa, şeytani arzuların nasıl mağlup edileceğini göstermiştir.
Bugün Hz. Hüseyin’in hatırasını anmak, aslında İslam’ın özünü, vicdanını ve adalet ruhunu yeniden hatırlamaktır. O yüzden bu büyük direnişi yeni nesillere aktarmak, geleceğe güçlü bir insanlık mesajı bırakmaktır.
Bu vesileyle; yolumuzu aydınlatan Prof. Dr. Halid Elyas’a, katkılarından ötürü Dr. Öğr. Üyesi Birol Azar’a ve desteğini esirgemeyen kardeşim Nadir Ser’e teşekkür ediyorum.
Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ersal
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.