Çok kıymetli can dostlarım,

Yüzyıllar geçse de Kerbela’nın yankısı dinmiyor. Her Muharrem ayında gönüller bir kez daha sarsılıyor, gözler doluyor, yürekler burkuluyor.
Çünkü Kerbela,
yalnızca bir tarihi olay değil; zulmün, adaletsizliğin ve hakikate karşı savaşın sembolüdür. Ve her çağda, her toplumda, her sokakta bu zulmün farklı yüzleri karşımıza çıkmaya devam ediyor. İşte bu yüzden “Her yer Aşura, her yer Kerbela” diyoruz.

Kerbela, bir coğrafyanın adı olmaktan çoktan çıkmıştır.
Kerbela, mazlumun yanındaki dik duruştur. İmam Hüseyin’in zalime boyun eğmeyen asil yürüyüşüdür.
O susuz çölde, emevi iktidarının kibriyle çatışan hakikatin çığlığıdır. O günden bugüne, nerede adalet ayaklar altına alınıyorsa, nerede hak susuyor ve zalim konuşuyorsa, orası bir Kerbela’dır.

Bugün çocuklar açlıktan ölüyorsa, insanlar inançlarından dolayı baskı görüyorsa, adalet güçlülerin elinde oyuncak olmuşsa, birileri servet içinde yüzerken birileri ekmek bulamıyorsa…
işte orası bir Kerbela’dır.

Ve bizler neredeyiz?

zalimin yanında mı,
Mazlumun safında mı?

Kerbela’yı sadece bir matem törenine indirgeyen anlayış, Hüseyinî direnişi unutturmak ister. Oysa Aşura bir hatırlatmadır. Her yıl yeniden sorar bize: Hakkın yanında mısın, yoksa gücemi tapar sın?

Herkesin bir yezid’i, herkesin bir Hüseyin sınavı vardır bu hayatta. Kimi menfaat için susar, kimi korkudan eğilir, kimi de Hüseyin gibi dimdik durur. O yüzden “Her yer Aşura”dır. Zaman değişir, insanlar değişir, rejimler değişir ama zulüm baki kalır; ve o zulmün karşısında Hüseyin gibi duran yürekler oldukça, Kerbela’nın ruhu da yaşamaya devam eder.

Unutmayalım ki, Kerbela sadece geçmişte yaşanmadı. Bugün de zalimler var, bugün de Hüseyinler var. Bu çağda Aşura’yı anlamak, sadece gözyaşı dökmek değil; zalimin karşısında cesaretle durmaktır. Vicdanı diri tutmak, hak için konuşmaktır.

Kerbela’yı yüreğinde hissedenler için her gün Aşura, her yer Kerbela’dır.