Eylül Ayça Karakuş
İyi ki...
Yarım kalan hikayelerin sonunu kimse merak etmez. Öyle ya zaten yarım kalmıştır, kim niye merak etsin ki hikayenin sonunu değil mi?
Bugünlerde efkarlıyım çünkü nedenlerim var, kırgınım çünkü haklı sebeplerim var. Ahı alınmış bir aşkın kalbi bir parça ölüdür. Ölü kalp ise her zaman duaya muhtaçtır. Peki ahı alınmış bir aşkın duasını okuyan sevdalı var mıdır? Bu sorunun cevabı bana göre koca bir hiç!
Bazen öyle anlar olur ki; bazen diye başladığınız cümleler bile o bazenlere sığmaz. Ne yazık ki bazı anlar anlaşılmaya da yetmez. Kışın, baharın gelişini beklemek, yazın ise kışın gelmesini beklemek gibidir... Akıl sır ermez bu çelişkiye.
İnsanoğlu da aşkın zemheri ateşine düştüğü zaman böyledir işte rüzgarın nereden geldiğini bilmeden çarpılır. Herkesin aşkı yaşaması, aşkı yorumlaması, aşkı sindirmesi farklılık gösterir tabii ki... Çoğu aşkın ömrü; gün geceden sıyrılana kadardır. Gece yarısından daha kısadır.
Geriye sadece ağladığın gece bir de sevgiliyle sarılarak ettiğin dans kalmıştır. Geç kaldığın hayata inat, ne yaparsan yap asla yakalayamayacağın geleceğe kurban etmişsindir sevdanı. Ben diye başlarsın sen diye yutkunursun. Sen diye başlarsın ben diye çığlık atarsın. Her ikisinin de nasibinde çare yoktur maalesef. Çaresi olmayan bir ölüm sessizliği ile musalla taşına yatırırsın gecenin sakladığı gerçekleri...
Sanki o gece ölen sen değilmişsin gibi var gücünle ayağa kalkıp bir duble rakı koyarsın kendine. Yorgunluğunu, dertlerini, olurlarını, olmazlarını, vazgeçtiklerini, cesaret edemediklerini, korktuklarını karşına alıp aklını bozmuş bir hasta gibi uzun uzun kendinle dertleşirsin. Ne duyduklarına hazırsındır ne de ağzından çıkan sözlerin kurşun gibi gelip yüreğinden vurmasına. Bilirsin ki; ne kadar içersen iç sarhoşluğun gecenin rengini ağartmayacak, yükünü hafifletmeyecektir. Tadın kaçtı mı bir kez yaşamdan, gönül neylesin aşktan, meşkten...
Yokluğun bazen yalnızlığıma denk düşüyor. O anlarda ise sankilerim çoğalıyor.
Sanki mutluluktan başım göğsüne hiç düşmemiş gibi, sanki derdimin sahibi sen değilmişsin gibi, sanki derdime daha önce hiç ortak olmamışsın gibi, sanki bir şarkının nakaratında hiç dans etmemişiz gibi, sanki bir dilim ekmeği hiç bölüşmemişiz gibi, sanki yağmur yağarken içimi çekerek gözyaşlarımı gizli gizli döken ben değilmişim gibi, sanki o gün hiç yaşanmamış gibi, sanki hiç yaşamamışız gibi...
Sanki ayrılık anı, o son veda öpücüğünü dudağının kenarına hiç kondurmamışım gibi...
Yarım kalan bir hikayenin SON’ u yazılmazmış. Öyle bilindik cümleler ile sonlandırmayacağım, bilmediklerimle kalemi kırıyorum. Gelecek geçmişi öldürmesin, hafızamdan bir ömür boyu yaşanılanlar silinmesin diye zihnime yakın, kalbime uzağım.
Ben şimdi bezenlerin yetmediği o anlardan birindeyim.
Sanki daha önce hiç aynı cümlede geçmemişiz gibi dilimden dökülen tek bir kelimem var:
İyi ki...
Bulutlar yağmura döndü gözlerinde
Yandı gönül yandı ahh sen bilmedin
Eylem Aktaş yüreğimse ateş
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.