Karanlıklara inat; kadınlarımız!
Dokuz Eylül Gazetesi köşe yazarı İbrahim Aktaş kadın milli voleybol takımını yazdı...
“…
bir kadın gittiğinde...
bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...
bir anne gider...
bir dost...
bir arkadaş...
bir sevgili...
ne çok kişi yok olur aslında, bir kadın gittiğinde.”
Kadınlarımız için türlü ve aşağılayıcı anlatılar içerisine girenlere inat, geçen yıl kalplerimize gömdüğümüz Bekir Coşkun usta ile, O’nun bir şiirinden bir bölüm ile başlamak istedim. Malum, Tokyo 2020 olimpiyat oyunları başladı ve kadın voleybol milli takımımız harika bir galibiyet aldı, son olimpiyat şampiyonu Çin karşısında… Ardından da dünya karması gibi bir ekip olan İtalya’ya boyun eğdi. Ve aslında yine yenebilir de, yenilebilir de; neticede üç maça daha çıkacak ve belki grubundan çıkma şansı yakalayıp birkaç maç daha yapacak. Ve belki de, madalyaya ulaşacak!
Millet olarak, herhangi bir milli takımızın uluslararası arenalardaki spor başarılarında elbet ki sevineceğiz. Elbet ki, meşaleleri yakacak, havai fişekleri patlatacağız. Elbet ki, yüreklerimiz coşacak ve Niagara Şelalesine dönüşecek taşan sevgimiz… Mağlubiyetlerinde de, en az sevinçlerimiz kadar üzüleceğiz ki, insanız. Voleybolcu kadınlarımız da, sağ olsunlar, fazlasıyla coşturdular bizleri… Sürekli mağlup olsalar ne yazar?
Dünyadaki voleybol kadın milli takımı sayısı sizce kaçtır? Hiç bilemediniz, 180 civarında ülke var, oradan yola çıkalım; Tokyo 2020 olimpiyat vizesi alan bu yüz seksen ülkenin sadece 12’si!
Ve bizimkiler, bu on ikiden biri olmuşlar. Olimpiyat vizesi almışlar ve çağdaş Türk kadını için ayna oluyorlar. Yansıtıyorlar ülkemizin aydınlık yüzünü tüm dünyaya, içimizdeki tüm karanlıklara inat!
O halde, Onlar için Cemal Süreya’ya kulak vermeli;
“bir kadını ortadan ikiye böl…
yarısı annedir,
yarısı çocuk,
yarısı sevgili
yarısı aşk...
duyanlar bunu bilmez,
görenler anlamaz bunu!
yarısı rivayettir,
yarısı gece.”
Ardından şiirin yürek olmuş halini bizlere okutan, öğreten Nazım Hikmet’in dizelerini boğazlarımızdan geçirip, önce ciğerlerimize ve sonrasında tüm vücudumuza zerk etmeli;
“…
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
hoş geldin kadınım benim hoş geldin”
Ve son olarak da özümsemeli, aşk kokan bir çiçeğin özümsendiği gibi;
“Kadınlar aşk kokmalı
Çiçekler kadın
Ve sen
O çiçeğin yüreğine
Her dokunduğunda
Titremeli yaprakları
…”
Dipnot; “Bizim topraklarda önce kadınlar uyanır, sonra güneş doğar. Çünkü güneşi kadınlar doğurur.” Ezidi Atasözü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.