Korona’nın Merkezine Girdim!

Dünya’nın çektiği salgın, Türkiye’nin çektiği salgın, İzmir’in çektiği salgın: Korona Virüsü.

Sadece sosyal hayatımızı değil, bütün alışkanlıklarımızı, düşündüklerimizi ve planlandıklarımızı değiştiren bir salgın.

Korkumuzu arttıran,  paniklerimizi en üst düzeye çıkaran, herkese öcü gibi bakmamıza neden olan salgın.

Korona virüsü her yerde, an anda ve herkeste olabilir düşüncesi dahi insanı ürkütmeye yetiyor.

Evlerimize sığındık, balkonlarımızda kuş olduk, pençelerimizde çiçek gibi bakar olduk gökyüzüne.

Bazılarımız hariç.

Bazılarımız, işine gitmek zorunda, işini yapmak zorunda,  işleri yürütmek zorunda.

Doktor gibi,  hemşeri gibi, polis gibi, memur gibi, esnaf gibi, gazeteci gibi.

Çoğunluk içerilerde de olsanız da,  sağlık ve diğer alanlarda işlerin yürümesi için mecburen görevlerimizin başındalar.

Gözümü kararttım, korkumu yendim ve gazeteci refleksiyle korona virüsünü ziyaret etmeye karar verdim.

İzmir’in en yoğun teşhis ve tedavisinin yapıldığı, İzmir’in korona virüsü merkez üssü olan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittim.

Tabi ki, normal zamanlarda elimi kolumu sallayarak giremediğim hastaneye,  bu normal olmayan zamanlarda da gazeteci kimliğim olsa da giremeyeceğimi biliyordum.

Ancak, doktorların mecbur kalmadıkça gelmeyin dediği hastanelerden birisi olan ve koronanın merkez üssünü görüp,  sizlerle paylaşmak istedim.

Gazeteci olarak benim de işim bu.

Araştırmak, görmek ve bilgilendirmek.

Sahura kadar hastaneye nasıl gireceğimi düşünürken, sabah uyandığımda boğazımın şiştiğini fark ettim. 

Araştırma yapayım derken, korona virüsü paniğini bir anda yaşamaya başladım.

Ateşim yoktu, ağrımda yoktu,  ishal değildim, halsizlikte yoktu.

Ama düşündükçe nefes alamayan bir psikolojiye sahip olmuştum.

Atladım arabaya, doğru koronanın merkez üstüne.

Girer girmez, ‘Neyin var’ diyene,  ‘Boğazım şiş’ dememle,  iki metre uzaktan uzatılan bir maskeyle kendimi daha doğrusu çevremi korumaya aldım.

Bez maskesi ağzını ve burnunu kapatan,  şeffaf siper koruma paneliyle toplumsal olaylara müdahale eden çevik kuvvet polisleri gibi robot gibi olan ve ‘Neyin var’ diyen yüzüme dahi bakmadan, ‘Yan taraftan muayeneye gideceksin’ dedi.

Korkudan, kovar gibi.

Yan tarafa geçtim, iki kişi daha vardı benim gibi endişeli gelen ve muayene sırasını bekleyen.

İsmim yandığında muayene odasına girdim. 

Oda da bilgisayar başında,  masanın önünde büyük bir şeffaf korucu panel olan doktorlar,  ayın girişteki ‘Neyin var?’ diyen gibi ağız ve burunları bez maske, kafalarında şeffaf koruyucu siper maske, koruma tulumları, eldivenler, onlarda çevik kuvvet polisleri gibiydiler.

Dışarı çıktığımda sorsalar ‘Doktoru gördün mü?’ diye,  tarifim beyazları içinde, tam korumalı bir insan olurdu.

Neyse,  klasik görünmeyen doktorlar da klasik muayene yapmadılar tabi ki.

Elimi tutma,  boğazlarıma ve gözlerime bakma, sırtımı dinleme, ‘Öksür bakalım’ ,  ‘Derin nefes al’ bakalım demek yoktu yani.

İki metre öteden tutulan bir ateş ölçer,  ‘Yan tarafta tomografi çektirin’ sözü oldu sadece.

Yan taraf dediğinde, muayene odasından çıkıp, hastanenin koridoruna geçmiştim.

Koridora baktım, hasta olup da gelenler ile hastane de çalışan sağlık görevlilerini ayırmak hiç bu kadar kolay olmamıştı.

Her yeri kapalı, her türlü koruma içinde olan ve yüzünü dahi seçemediğiniz herkes hastanenin sağlık çalışanı, bir parça bez ile gelen ve bekleyenler ise hastalar.

On beş dakika içinde tomografi çekildim. Uzunca yattım, başımdan ayakuçlarıma kadar filmi anında çektiler.

Doktorumun karşısına, iki metre ötesine geldiğimde ise bedenimin filmi benden önce doktora gelmişti.

Baktı, yanındaki doktor arkadaşına da baktırdı.

‘Bir şeyiniz yok, farenjit olabilir, gidebilirsiniz’ dedi.

Klasik hasta talebiyle, ‘Geçmesi için ilaç vermeyecek misiniz? Dedim.

‘İlaç yazmıyoruz,  ilaçların virüsle ilişkisini bilemiyoruz. Evinizde varsa dahi ilaç kullanmayın.  Ilık şeyler için, kendinizi soğuktan ve sıcaktan koruyun,  beslenmenize ve temizliğinize dikkat edin, geçer’ dedi.

Yarına geçer demedi doktor ama dediği gibi de oldu yarına geçti.

Korona virüsünün merkezinden çıkarken, arka arkaya gelen ambulansları, içinde sedyeyle çıkan insanları görünce, geldiğimden daha korkulu,  daha endişeli, daha düşünceli ve daha hızlı şekilde eve döndüm.

Aklımda ise sizlere sadece şunları yazmak kaldı:

Korkun, endişelenin,  panik yapın, en yakınınıza dahi mesafeli durun, dışarı çıkmayın, çıkarsanız da maske, eldiven mutlaka takın ve işinizi bitirip hemen evinize dönün, ellerinizi bir şey yemeden,  içmeden mutlaka yıkayın.

Dua edin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.