Aysel Ateş Abdullazade
Saplantılı kocaların kurbanı kadınlar
Günaydın, demek isterdim size.Fakat gün gerçekten aydın mı, onu netleştiremiyorum. Her gün sabah kahvaltısından sonra yeni demli çaydan bir bardak doldurup, kül tablasını balkondakı kanepemin başlığına koyup bir sigara yakarak haber sitelerinde dolaşmanın keyfinden kendimi mahrum etmem. Bu aralar, hatta son altı aydır bundan zevk alamıyorum. Mesele, çayın güzel demlenmemesi ve ya sigaranın verdiyi öksürme ile ciğer rahatsızlığı değil. Mesele çok derin. Sitelerdeki haberlere göz attınız mı hiç? Bir kadın olarak bu ülkede yaşamaktan korkar oldum. Her gün öldürüyorlar, arkadaş, her gün muhakkak kadın ölümü yaşanır hale gelmiş bu memlekette. Sabah zevkimiz yok, akşam yemeğinden sonra televizyonda haber izleme keyfimiz vardı, onu da yarım bıraktınız. Nasıl izleyelim? Biz robot muyuz? İnternette dolaşıyorsun, karşına insan olan varlığın izleyemeyeceği videolar çıkıyor. Haber başlıkları zaten içimizi parçalıyor. “Eski eşi tarafından alnına mermi sıkılarak öldürüldü!”, “İki çocuğunun önünde karısını bıçakladı”, “Karısı uyuduktan sonra evini yaktı”, “Karısının yüzüne kezzap döktü”, “Boşandığı karısının evini basarak başını kesti”
Bu cümlelerin ağırlığını hissedebiliyor musunuz gerçekten? Bu ülkede kadın ne halde? Bu ülkede kadın her gün ölüm tehlikesi ile yüzyüze. Peki neden? Ataerkil bir toplumun taraftarı olan erkeklerle aynı dünyada yaşadığı için mi? Yoksa kadınların, erkekleri doğru şekilde büyütemediği, sağlam psikoloji ile eğitemediği için mi? Şiddet gören kadın ne kadar sağlam psikolojili evlat büyütebilir ki? Her gün dövülen, fiziksel ve psikoloji şiddet uygulanan kadın ve bu şiddetin şahidi olan çocuk nasıl bir birey olacak bu topluma? Ben söyleyeyim. Geleceğin potansiyel katili, şiddet uygulayıcısı. Bunu anlamak için psikolog ve ya öngörücü olmaya gerek yok. İnsan neden eğitilir? Neden terbiye ve ahlak kuralları ile büyütülür? Normal bir toplum üyesi olsun diye. Her gün annesini döven babanın oğlu yarın da kendi karısını döven bir “erkek” olacak. Bu nettir, tartışılmazdır!
Bir de eski eş saplantısı var kadınlar üzerinde. Kardeşim, boşanmışsın, ayrılmışsın, git kendine yeni bir sayfa aç, hayat kur. Neden bu saplantı, neden bu psikopatlık? Resmi devlet kuralları ile boşandığın kadına neden namus bekçiliği yapıyorsun? Bu hakkı nereden buluyorsun kendinde? Bu cinayetlerin çoğunda “eski eş” saplantısı mevcut. Boşandığı karısına bekçilik yapan, onu izleyen, hayatına ve yaşam tarzına karışma hakkını kendince kendinde bulan tamamlanmamış psikolojiye sahip erkekler.
Ortada kalan çocuklar, onların psikolojisi ve geleceği de travmalı olacak. Annesini, babasının öldürüğünü gören, bilen çocuktan hangi empatiyi, hangi toplumsal insaniyet düşüncelerini algılamasını bekleyebiliriz? Mahvolmuş bir insan hayatından bahsediyoruz burada.
Her zaman söylüyorum, hepsinin suçlusu yine biz kadınlarız. Ataerkil toplumun bilinçli ve ya bilinçsiz şekilde taraftarı da bazen biz kadınlar oluyoruz. İstemeden de olsa. Mesela erkek ve kız evladı arasında ayrımcılık eden anneler, erkek çocuğuna yemek vermesi için kız çocuğunu yönlendiren, erkek olduğu için onun sokağa çıkma saatinin farklı olmasını belirleyen, oğluna bulaşık yıkattırmayan, ev süpürttürmeyen, kanepede uzanırken bile “kumandayı ağabeyine ver” diyen anneler. Yapmayın, bilmeyerekten de olsa bu egemenliği büğütmeyin! Bunun sonucunda kadınlar ölüyor. Evinizde yanlış terbiye ve ahlakla büğüttüğünüz erkek çocukları yarın toplumun birer canisine, kadın katiline, namus bekçisine dönüşüyor.
Kadına şiddeti araştırma komisyonu kurup, tüm üyelerini erkek yapan, hiçbir kadın kuruluşunu bu komisyona dahil etmeyi aklından bile geçirmeyen, kadın için en iyisini erkekler bilir anlayışındaki bir zihniyetten ne bekleyebiliriz ki? Kadınların erkek egemen bir toplumda yaşamasının zorluklarını erkek bilemez. Onu ancak yaşayanlar bilir.
Çoğu kadın katilinin bahanesi – “Namusumu kurtardım”
Şunu bu erkeklerin kafasına biri çivilesin lütfen - Kadın senin namusun değil! Kadın kendi namusundan kendisi sorumludur. Kadınlar siz “namus bekçilerinden” daha çok namusludur. Dul kalan kadın çocuklarına sahip çıkarak onları büyütür, yetiştirir, zor şartlar altında çalışır, ana-babalık yaparak onların eksik yanını sevgisiyle kapatmaya çalışır. Çocukları için ekmeğinde olan insanlardır kadınlar. Şimdiye kadar nafaka ödememek için kaçan, ülkesini terk eden, mahkemelerde git-gel yapan erkeklerin sayını biliyor musunuz? Bu babaların namusu nerede söyler misiniz?
Önce kadını insan olarak değerlendirelim ve onun da yasalar karşısında erkekle eşit haklara sahip olduğunu aile Meclis’lerinden kabul edelim.
Sen erkek olduğun için hiç bir bahane kabul edilmeksizin bir kadını öldüremezsin! Bu kadın – annen, eşin, kızın olsa dahi!
Son olarak, kadını küçük gören, kadına şiddete hak kazandıran defolu kafalardan arınmak için yine biz kadınlar mücadele etmeliyiz, biz çabalamalıyız. Evimizdeki çocuklarımızdan başlamalıyız. Kız ve erkek fark etmeksizin evlatlarımıza cinsiyet değil, insan faktörünü anlatmalıyız. Kızımıza pembe, oğlumuza mavi giydirmemekle başlamalıyız mesela. Kadın değil, İnsan! Erkek değil, İnsan! anlatarak başlamalıyız mesela.
Belki 15-20 sene sonra balkonda çay ve günlük haberlere göz atma keyfini yeniden keyif’e dönüştürebiliriz. O zaman da yaşlanacağız derseniz, evlatlarımız için sağlam bir toplum kurmuş olursak, kadınların öldürülmesini toplum olarak durdurabilirsek, o yaşta da onun zevkini yaşarız artık.
Türkiye, Antalya