İşgal edilmiş bir ülke... Esaret altında bir millet. Çılgın bir ruhun güneş gibi doğacağını nereden bilebilirdi. O Mustafa Kemal Atatürk'tü... Hayalperest diyip umursamayan işgalciler, bu cesur yüreğin tarihi değiştirip destanlar yazacağını tahmin etmemişlerdi. Gözü kara yetim adam kısa sürede umut olmuş iletişimin olmadığı o dönemde masal kahramanı misali dilden dile dolaşıyor, yurdun dört bir yanından gençler akın ediyordu.Kahraman kadınlarımız cephede saf tutmuşlardı. Kara Fatmalar Halide Edipler vb. nice kahraman kadınlarımız la milli mücadeleye hazırdık . Ama silah ve cephane yoktu, askerlerin ayağında çarık bide kuru ekmek leri vardı.
Kasabanın birinde yaşlı bir adam ayağındaki örgü çorapları gönderir, Atatürk çok duygulanır gözleri buğulanır, yaverine döner şöyle der; 'Bu millet açkalır ama asla esir ve tutsak kalmaz. Antep'ten bir ses yükselir; vurun antepliler bugün namus günüdür. Akdeniz'de yiğit yörükler, Doğu'da gözü kara Kürtler, Dadaşlar, Gakgoşlar, Zazalar. Karadeniz'de laz uşakları, Ege'de efeler. Anadolu'da seymenler, Trakyada gızanlar . Harbiyeliler, Tıbbiyeliler , Onbeşliler... Kısaca HEPİMİZ ORADAYDIK. Hangi çılgın bize zincir vurur şaşarız bizler Mustafa Kemal'in askerleriydik. İşgalci, mandacı , barbarlar bozguna uğramış kacıyorlardı.İzmir'in dağlarında çiçekler yeniden açmıştı bizler gibi rengarenktiler...