Üroloji Uzmanı Dr. Münir Ali Bilgehan Dünya Sağlık Örgütü’nün en son verilerine göre prostat kanserinin erkeklerde en sık rastlanan ikinci kanser türü olduğuna değinerek, eylül ayının Prostat Kanseri Farkındalık Ayı olması vesilesiyle önemli bilgiler verdi. Ülkemizde de erkeklerde akciğer kanseri ile birlikte en sık görülen kanser olmakla beraber, her yıl ortalama her 6 erkekten 1’inin prostat kanseri tanısı aldığını belirten Dr. Bilgehan “Yapılan çalışmalarda bir erkeğin yaşam boyu prostat kanserine yakalanma riskinin yüzde 15-20 arasında olmasına karşın bu hastalığa bağlı ölüm riskinin yüzde 3 civarında olduğu rapor edilmektedir” dedi.
Prostatın, erkeklerde mesanenin altında yer alan, genellikle ceviz büyüklüğündeki bir salgı organı olduğunu ifade eden Dr. Bilgehan, prostat kanserinin, prostat dokusunu oluşturan bazı hücrelerin anormal seyir göstererek tümör yapıları oluşturması sonucu meydana geldiğini, bu durumun prostatın sadece bir kısmından veya birden çok kısımda ortaya çıkabileceğini dile getirdi.
Prostat kanserinin erken dönemde belirti vermediğini, ancak ilerleyen evrelerde ve tedavi edilmediği takdirde büyük sorunları beraberinde getirdiğine dikkat çeken Dr. Bilgehan gözlemlenebilen belirtileri ise “Geceleri sık idrar çıkma ihtiyacı; idrar yaparken veya dururken zorlanma; kesintili, damla damla idrar yapmak; ereksiyon sırasında zorlanma; cinsel ilişki sırasında ve boşalma anında hissedilen ağrı, acı, yanma; boşalma miktarında azalma; idrar veya menide kan görülmesi” olarak sıraladı.
Yıllık tarama testleriyle erken dönemde prostat kanserinin saptanabileceğini vurgulayan Dr. Bilgehan “Prostat kanserinin erken dönemde teşhisi için belli aralıklarla muayene ve kan tetkikleri yaptırmak çok önemlidir. Hiçbir şikayeti olmayan kişilerde de prostat kanseri olabilir. Bu yüzden erkeklerin 50 yaşından itibaren takip ve kontrol edilmesi şarttır. Ailede bu hastalıklar varsa daha erken yaşta, genellikle 40 yaşından itibaren testlerin yapılması gerekir. Erken yaşta yapılan testler ileriki yıllarda bu hastalıktan korunmak için oldukça önemli” diye konuştu.
Dr. Bilgehan, prostattan salgılanan ve kana belli oranda geçen PSA adlı proteinin kandaki düzeyinin ölçülmesi ile prostatın makattan parmakla muayenesinin tanıda ilk basamağı oluşturan yöntemler olduğunu söyledi. “PSA düzeyinin yüksek olmasının mutlaka kanser olduğu anlamına gelmezken, düşük olması ise kanser olmadığı anlamına gelmez” diyen Dr. Bilgehan, bu iki muayene metodunda prostat kanseri şüphesi uyandıracak bulgular tespit edilirse kesin tanı için MR ve gerekirse çekilen bu MR görüntüleri eşliğinde akıllı prostat biyopsisi denilen yönteme başvurarak, prostat kanseri olup olmadığını tespit edebildiklerini anlattı.
Prostat kanserinde tedavi yönteminin, tümörün evre ve derecesi gibi patolojik özelliklerin yanı sıra hastanın yaşı ve genel sağlık durumuna göre seçildiğine değinen Dr. Bilgehan şunları söyledi: “Cerrahi tedavi (radikal prostatektomi), ışın tedavisi (radyoterapi), hormon tedavisi, HIFU gibi fokal tedaviler, ilaç tedavisi (kemoterapi) veya aktif izlem gibi tedavi seçenekleri mevcut olup, yukarıda belirtilen kriterler göz önüne alınarak, hasta, ailesi ve doktor tarafından birlikte verilmiş bir karar en doğru yaklaşım olacaktır. Radikal prostatektomi ameliyatı, prostatın tümüyle çıkarılması işlemi olup, yayılım yapmamış hastalıkta tedavi yöntemleri arasında en etkin olanıdır. Radikal prostatektomi operasyonu geçiren hastaların 10 yıllık sağkalım oranları yüzde 90’ın üzerindedir. Bu nedenle radikal prostatektomi tüm tedavi yöntemleri arasında en çok tercih edilendir.”
Prostat kanserini önlemenin tek yolunun düzenli kontroller olduğunun altını çizen Dr. Bilgehan, bu kanserin erkeklerde en sık rastlanan ürolojik kanser olmasına rağmen mesane ya da böbrek kanserindeki belirgin sigara etkeni gibi belirli bir nedeni veya alınabilecek belli önlemler olmadığını da belirtti. Ancak her hastalıkta olduğu gibi riski azaltmak için sağlıklı bir yaşam sürmenin; dengeli beslenme ve dengeli fiziksel aktivitenin sağlığı olumlu etkilediğini sözlerine ekledi.