Merhaba sevgili MedyaEge okurları!
Bugünkü yazımda ben kendi çocukluğum doğrultusunda çağdaş çocukluk hayatından bahsetmek istedim. Biz 90'ların çocukluğunu yaşadık. Hâlâ tadı damağımızda o günlerin.
Biz "sokak çocukları" tanımı ile büyüyen çocuklar olduk. Biz sokakların her taşında iz bırakıp, her karış toprağına adımızı kazıdık. Biz toprakla temas eden son nesil olduk. Şimdi yok bunları yaşayan çocuklar.
Çocuk oyunları oynayan, renkli misketleri avucumuzdan taşıran, okula yayan giden, elimizde "burger" değil, dürüm yiyen çocuklar idik biz.
Elele tutmayı bilen, kız-erkek demeden birbirinin evine girip çıkan, komşu amcaların yanağımızdan makas aldığı, bakkalcının veresiye değil, çocuk olduğumuz için sakız dağıttığı çocuklar idik biz.
Annemiz evde olmadığı zaman yan komşunun evinde kendi evimiz gibi yemek yeyen, komşu çocuğu ile aynı yatakta uyuyan çocuklar idik biz.
Televizyonda çizgi film saatlerini ezbere bilen, o saatlerde televizyonun karşısında oturan çocuklar idik biz. "Bugs bunny", "Tom ve Jerry", "Duffy Duck", "Taş devri", "Temel reis", "Casper", "Scooby Doo", "Heidi", "Ay savaşçısı", "Garfield" "Şirinler" izleyen çocuklar idik biz.
Akşamları dizi saatlerini ailemizle beraber çay eşliğinde, çekirdek sofralarında LCD değil, arkası büyük tekevizyonlarımızda izlerdik. "Yedi numara", "Bizimkiler", "Çiçek taksi", "Çılgın Bediş", "Ruhsar", "Mahallenin muhtarları", "Çarli", "Yılan hikayesi", "Deli yürek" izleyen nesildik işte.
Düğünlerin sokaklarda olduğu, düğün yemeklerinin yoldan geçen yabancılara bile yedirildiği dönemin çocukları idik biz.
Çeşitli kalemlerin olmadığı, üstü Barbie ve Ben Ten çizimli okul çantalarının satılmadığı, Mahsun Kırmızıgül, Ebru Gündeş, Sibel Can, İbrahim Tatlıses'in resimlerinin olduğu defterlerde matematik yapan okul çocukları idik biz.
Paylaşmayı bilen, bunu kendiliğinden karakterine yansıtan, psikolojisi bozuldu denilmeyen, hatta bunun ne olduğunu bile anlamayan, psikolog ve terapist terimlerini duymayan, evimizin önünden uzaklaşmaktan korkmayan, akşam olunca herhangi bir komşunun evinden gelen, şık olmayan ama huzurlu sofraların başında toplanan çocuklar idik biz.
Sonra birşeyler oldu. Çağdaş devire geldik dediler. Televizyonlar bilgisayara değiştirildi. Sonra bilgisayarlar da tabletlere ve telefonlara. Zamanla sokak oyunlarını unuttuk, sokaklara çıkmaz olduk. Yirmi katlı binaların bilmem kaçıncı katlarında psikolojisi bozulan, travma yaşayan, elinde tablet ve ya telefon bulunan, başını aşağıya dikip hayattan kopan çocuklar geldi dünyaya. Yayan yürümeyi bilmeyen, bizim izlediğimiz çizgi filmlerden bihaber, internetin arama motorunda "PubG" yükleyen ve bu oyuna saatlerini harcayan çocuklar yetişti. Yanağımızdan makas alan o amcalar, teyzeler de yok artık. Olsa bile yapmaya korkar oldular. Devir kötü diyor ebeveynler. Kimsenin çocuğuna izinsiz dokunulmaz, yüzüne bakıp gülücük bile atamazsın artık. Niyetin belli değil derler çünkü. Bahçeler, sokaklar bomboş. Kimse çocuğunu yalnız oynatmıyor dışarıda. Parklarda da tüm çocuklar ebeveynlerinin gözetiminde. Çocuk mafyası, çocuk hırsızları eli kulağında çünkü. Hele bir de çocuk tecavüzcüleri peyda oldu.
O arkası kocaman olan televizyonlar da yok zaten. İnceldiler, duvara çivilendiler. Eski komşular da kayboldu, komşuluklar da. Komşu çocuğu diye bir tanımlama tarih oldu.
Herşey modernleşti, modernleşti de, hayatımız da bu modernliğin içinde robotlaştı. 90'lar tarihe gömüldü.
Yaa, biz böyle çocuklar idik işte.