'Ağır paşalara' ağırlaştırılmış müebbet istendi

Savcı, dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı ve 2. Başkan Çevik Bir'in de aralarında olduğu 60 sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.

Yakın tarihe kara bir leke olarak geçen 28 Şubat darbesine ilişkin davada Savcı Mehmet Hanifi Yıldırım 92’inci duruşmada esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. 28 Şubat davasının ilk duruşması 2 Eylül 2013 yılında görülmüştü. Davanın görüldüğü Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugüne kadar 3 heyet ve savcı değişti. Davanın iddianamesini şu an FETÖ’den tutuklu bulunan savcı Mustafa Bilgili hazırlamıştı.

BİR TEK ÇİLLER 'DARBE' DEDİ

Duruşmaya zorla getirilen ama sanıkların önünde değil İstanbul'dan SEGBİS'le ifade veren Tansu Çiller haricinde, dönemin bakanları Meral Akşener, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel ve Şevket Kazan dahi 28 Şubat'ın bir darbe olmadığını söylemişti.


Savcı Mehmet Hanifi Yıldırım, aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir, emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın da bulunduğu 60 sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını talep etti. Savcı, 39 sanığın ise beraatına karar verilmesini istedi. Mahkeme, duruşmayı 08-09-10 Ocak 2018 tarihlerine erteledi. Mütalaada, 28 Şubat’ın, TSK’nın bütün unsurları kullanılarak gerçekleştirilen bir darbe olduğu belirtildi.


Sürecin 1994 yılında yapılan mahallî idareler seçimlerinde İstanbul, Ankara, Konya ve Kayseri Büyükşehir Belediyeleri dahil olmak üzere pek çok belediyede Refah Partili adayların seçilmesinden sonra başladığı vurgulanan mütalaada "TSK içinde bir grubun askeri müdahalede bulunmak için harekete geçtiği, bu kapsamda öncelikle yapılacak olan askeri müdahaleye karşı çıkabilecek TSK personelinin, ordudan ilişiğinin kesilmesini sağlamak amacıyla faaliyetlerde bulundukları, 25 Aralık 1995'teki seçimlerde Refah Partisinin hükûmetinin büyük ortağı olacağının anlaşılması üzerine Refah Partisine ve halka karşı açıkça psikolojik harekat yürüttüğü tespit edilmiştir" ifadeleri yer aldı.

Mütalaada, belgenin özel oturum bölümü notlarında, 'DYP'nin hükûmetteki oy potansiyelini kırmak örtülü yapılmalıdır' ibaresinin yer aldığı belirtilerek, acil tedbirler başlığı altında bir takım emirler yayınlandığı kaydedildi.

7 Nisan 1997 tarihinde Genelkurmay II. Başkanı Çevik Bir başkanlığında yapılan toplantıda, katılımcıların büyük bir çoğunluğunun hükûmeti cebir ve şiddet uygulamak suretiyle ıskat etmek amacıyla bir grubun kurulması konusunda fikir birliği içinde oldukları belirtildi. Sanık Çevik Bir'in, “Bu tarihî bir toplantıdır. Aynı frekanstayız, mutluyum, ülke Cezayir ve İran olmayacak, öncelikle hükûmetin devamını önleyecek" ifadelerine yer verildi.

Mütalaada, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'yla ilgili "Batı Çalışma Grubu'nun (BÇG) karargahta kurulmasından ve BÇG belgelerinden haberinin olmaması düşünülemez" değerlendirmesinde bulundu. Savcı, BÇG şemasının başında ise dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in bulunduğunu ifade etti. 4 Şubat 1997'de Sincan'ın en işlek caddesinde sabah ve akşam yürütülen tankların da dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hikmet Köksal'ın talimatıyla yapıldığı kaydedildi.

Mütalaada, batı eylem planında sıkça vurgulanan kamuoyunun yönlendirilmesi amacıyla söz konusu dönemde yazılı ve görsel basında sıkça kullanılan Fadime Şahin, Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz olayları da psikolojik harp unsurları olarak planlanarak kullanıldığı bildirildi.

HANİ 28 ŞUBAT'IN SİVİL AYAĞI?

Mağdurların başvurularına rağmen medya ve çeşitli STK’ların aralarında bulunduğu sivil ayağın davaya dahil edilmemesi kamuoyunda darbenin sivil ayağın yargılanmadığı algısını oluşturdu. Savcı Yıldırım’ın mütalaasında darbenin medya ayağının da olduğunu, o dönemde medya ve Genelkurmay’ın beraber hareket ettiğini söylemesine rağmen bu konuda bir adım atılmaması bu algıyı daha da güçlendirdi.

Duruşma savcısı mütalaasında, 28 Şubat’ın medya ayağının olduğunu, söz konusu manşetlerin bu şekilde atıldığını, o dönem Genelkurmay ve medya temsilcilerinin beraber hareket ettiğine dikkat çekti. 28 Şubat sürecinde medya aracılığıyla toplumda derin yankı uyandıran manşetlerin atılmasına ilişkin savcılık, “Genelkurmay tarafından organize edilen ‘bilgilendirme toplantıları’ ve ‘brifingler’ çeşitli konular üzerinde hükûmete bir ön uyarı, kamuoyu oluşturma ve manipülasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Basın yayın organlarına yönelik olarak yayımlanan ‘Basın Açıklamaları’ da aynı kategoridendir” tespitleri yer aldı.

Savcı Yıldırım mütalaasında şunları söyledi:

“Genelkurmay tarafından organize edilen bilgilendirme toplantıları ve brifinglere çağrılan katılımcıların genellikle medyadaki genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri olmasından hareketle, brifinglerin amacının gazete ve dergilerin yayın politikasını direkt olarak etkilemek olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür.”

Savcı Yıldırım’ın bu ifadelerine rağmen, dava boyunca mağdur avukatlarının darbenin medya ve o dönem süreçte aktif olarak görev alan STK’ların da aralarında bulunduğu sivil ayağına yönelik yargılama talepleri geri çevrilmişti.

"ASKERİN İSTEĞİYLE YAZILAR YAZILDI"

28 Şubat sürecinde REFAHYOL hükûmetinde görev yapan isimlerden, DYP’li Nevzat Ercan, o dönemde irtica adı altında topluma korku salındığını belirterek, “Hâlbuki, o iddiaları doğrulayan hükûmetin hiçbir icraatı yok. Birkaç kurgulanmış olay ile karanlık tablolar çizilmeye çalışıldı. Yargı, TOBB ve TESK’in de içinde olduğu 5’li grup oluşturuldu. Askerin isteği ile yazılar yazıldı. Bir avuç cuntacı, darbeci kesimin maalesef hükûmeti devirmek için altyapı oluşturma gayretlerini çok sık yaşadık. Yapılanların hesabı o gün görülmemişse elbette bugün görülecektir... Arka planda çok şeylere tanık olduk” dedi.

"MEDYANIN BİR KISMI BASKI KURDU"

REFAHYOL hükûmetinin bakanlarından Salim Ensarioğlu da şöyle konuştu: “Devletin silahlı gücü, medyanın bir kısmı, iş dünyasının bir kısmı; asker korkusu ya da sevgisiyle hükûmet ve parlamentoya baskı kurdu. O dönem Genelkurmay’da hükûmete brifing veriliyordu. Başbakan Necmettin Erbakan 5 dakika geç geldi diye binbaşı rütbesinde birine karşılattılar. Ben, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile gidip görüştüm. Bana ‘Yapacak bir şey yok. Asker, Çiller ve Erbakan’ı istemiyor. DYP içinden üçüncü bir şahıs hükûmeti kurma görevini alırsa belki olabilir. Yoksa darbe yapacaklar’ dedi. (İHA)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri