AK Parti İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli, İzmir Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Başkanvekili Av. Özgür Hızal ,AK Parti İzmir İl Tanıtım ve Medya Başkanı Dilaver Kişili, Ak Parti İzmir İl Başkan Yardımcısı İsmail Çiftçioğlu, AK Parti Çiğli ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi, Çiğli Grup Başkan Vekili Hüsnü Boztepe, AK Parti Grup Sözcüsü Hakan Yıldız ve Deniz Doğan'ın katılımı ile İzmir Körfezi'ni inceledi.
İnceleme sonrası açıklamada bulunan AK Partili Sürekli şunları belirtti;
İzmir; ilk çağlardan itibaren taşıdığı potansiyellerle ‘ Yaşanılası Kent’ olarak tanımlanmıştır. Yüce gök kubbenin altında dünyanın en güzel ikliminde kurulmuş şehir olarak tabir edilmiştir. Çünkü 2 bine yakın ürün türüyle bereketli toprakları vardır…Çünkü; körfezinde, doğal ve yapay dalyanları, tuzlası, jeotermal kaynakları ile eşsizdir… İç Körfezinde sörfe uygun Temmuz rüzgârları vardır… Yüzyıllardır limanı tersanesi vardır… Yani tam bir deniz kentidir ve tarih doludur… Bu özellikleri ile de deniz turizmi, sağlık turizmi ve kültür turizminin birlikte yapılabileceği ender bölgelerin başında gelmektedir.
Bu hazine, körfezin kirli sularına kurban edilmektedir…Kısaca İzmir; plansızlık nedeni ile Turizmini güneye, ticaretini kuzeye kaptırmıştır…
İzmir’in iç körfezindeki kirlilik ve koku problemi gün gibi ortadadır. Bu kenti, aralıksız olarak neredeyse çeyrek asırdır yöneten CHP’li Büyükşehir Belediyesi her ne kadar işi, “Ben Çevre Bakanı değilim!” aymazlığına getirse de; sorumluluk kendilerinindir!
Hazinelerle dolu İzmir; körfezin kirliliğine kurban edilmektedir. İzmir bugün ne yazık ki; bu sorunu çözemedikleri, ulaşım kanallarını (Yenikale Ulaşım Kanalı) açmadıkları, arıtma işini hayata geçiremedikleri için turizmini güneye, ticaretini de kuzeye kaptırmış durumdadır. (Örneğin; Pire Limanı,90’lı yıllardan sonra Alsancak Limanı’nı 4’e katlamıştır)
Bu kayıplara ilişkin veriler ve bilgiler ortadayken; İzmirliler neredeyse burunlarına mandal takarak dolaşacakken, inkârın da ötesine geçerek hayal vaatlerle halkı oyalamak doğru değildir. Tabi bu durumda; İzmir’in göz göre göre kurban edilmesine kayıtsız kalmamızı da kimse beklememelidir.
İzmir’de, yerleşik hayatın başladığı çağdan, 70’lere kadar Bayraklı’da, İnciraltı’nda denize girilen körfezi; kuşların sabahları Halkapınar’a, oradan Çakalburnu ve akşamları da Kuş Cenneti’ne yolculukları tarih olmuştur. Bunun vebali CHP’li yerel yönetimlerin omuzlarındadır…
Bırakın denize girmeyi, deniz kenarı keyifleri tarih olmuştur, koku kent içine kadar sirayet etmiştir. Bunun vebali CHP’li yerel yönetimin omuzlarındadır…Verilen sözler tutulmamış, bilim yok sayılmıştır…Önce yanlışları, sonra ihmali ve vurdumduymazlığı ilmek ilmek ördüler…20 yıldır körfezde yüzeceğiz diyorlar! Yüzmeyi bırakın, elimizi sokamadık.
Körfezdeki bu kirliliği oluşturan yanlışlar olduğu gibi, çözümü konusundaki ihmaller ve vurdumduymazlıklar ne yazık ki tabloyu içler acısı hale getirmiştir. En çarpıcı olanı ise dere ıslahlarında yanlış yöntem kullanmaları, derelerin tabanlarını kirlilik ve kokuyu artıracak şekilde betonlaştırmalarıdır. Bu körfezdeki kirliliği artıran bir etkendir ama derelerin altının betonlanması aynı zamanda bir ekolojik katliamdır. Maalesef; Büyükşehir Belediyesi, bu gerçekten de bi haberdir ya da yüzleşmekten kaçmaktadır.!
Pire deve değil, deve pire yapılmaktadır… Pansuman yapmaktan öteye gidilmemiştir. Yanlışları birbirini kovalamış, göz boyama taktikleriyle bugüne kadar gelinmiştir. Oysa; körfezin yüzülebilir hale getirilebilmesi ve potansiyelin değerlendirilebilmesi için derelerden temiz su akışının sağlanması zorunludur. Keza; 15 yıl önce 6 derenin ağzında devreye soktukları pompa istasyonları ile temizliği kalıcı hale getirmeye çalışsalar da sonuç alınamamıştır. Çünkü, bu bir pansumandır. Kirliliğin gelişinin engellenmesi gerekmektedir ve bu tür pansumanlarla İzmir Körfezi’nin kurtulamayacağı 15 yılın sonunda görülmüştür.
Yanlışlarda ısrar edildikçe, doğru ve bilimsel tabanlı adımlar atılmadıkça sorun büyümekte, sadece İzmir değil, Türkiye kaybetmektedir. CHP’li başkanlar; geçmişte ‘pireyi deve yapanlara inat’ deseler de, kendilerinin çözümden uzak adımları, abartılı PR çalışmaları ile deveyi pireye dönüştürmeye çalıştıkları aşikârdır.
2008’de mavi bayrak hayalleri kuranların; bunca yanlış ve eksiğin karanlık fotoğrafında yüzme hayali kurmaları hiç gerçekçi görünmemektedir. Ya teknik kadrolarını gözden geçirmelilerdir ya da danışmanlarına danışman tutmalılardır. Çözümü öteleyip; pireyi deve yapıyormuşuz algısı yaratarak, allı pullu körfez fotoğrafları yayınlatarak bu tarihi sorumluluktan kurtulamazlar. Velhasıl, bir yanlışlar silsilesiyle bugüne gelinmiştir… Bugünkü tablo çok daha vahimdir!
31 Mart Yerel Seçimleri öncesinde, 3 yılın sonunda ‘körfezde yüzeceğim’ diyen CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer; görev döneminin yarısını, yani 2,5 yılı geride bırakmıştır. Ancak; Güzelbahçe açıklarında dalıp poz vermenin ötesine gidememiştir.
Meselenin; sinekleri öldürmek değil, bataklığı kurutmak olduğunu maalesef kavrayamamıştır.
Geçtiğimiz günlerde; Manda Deresi’nde biriken 6 metrelik pisliği temizlemesini müjde olarak duyurması bundandır. Çünkü; asıl yapılması gereken körfeze gelen suyun temiz olmasını sağlamaktır. Özellikle, Yeşildere ve Halkapınar’dan körfeze akan pis suyu, atık suları ortadan kaldırmaktır. Dere ıslahları ciddiye alınmalı ve teknik olarak doğru uygulamalar sağlanmalıdır.
Kapısının önünü süpüremeyen Soyer; Gediz’e sığınmıştır. Daha da kötüsü, İzmir’in körfez kirliliği ile Gediz’in bir ilgisi olmamasıdır.
Diyor ki Sayın Soyer; “Gediz'i kirletmeye ve zehirlemeye devam ediyoruz. Bu böyle devam edemez, etmeyecek. Çünkü bugüne kadar bu dört şehirden süzüle süzüle giden Gediz Nehri'nin sahibi yoktu. Ben elimi taşın altına sokmaya karar verdim…” Gediz Havzası’nı planlamak için kolları sıvayan Soyer; işi 12 maddelik acil eylem planı açıklamaya kadar götürmüştür. Ve sevimli bir izci kampı kurup, arkasına bakarak da İzmir’e geri dönmüştür…
Kirliliğe savaş açmak çok güzel(!) Ancak, uhdesindeki körfez, burun direklerini kırarken, bu savaşa soyunmak hiç de ikna edici değildir! Bu tamamen, asıl sorumluluğunu unutturmak üzerine kurulu trajikomik bir hamle olmuştur. Öyle ki, Turgutlu ve Manisa Belediye Başkanlarından da aynı tepkiler gelmiştir. Anadolu’da bir tabir vardır; “İnsan kendi gözündeki çöpü görmezmiş’… İşte durum budur…
Özetle; tümüyle gündemi değiştirme girişimleri ve 4 gün süren yersiz araştırma- inceleme gezileri fiyaskoyla sonuçlanmıştır. İzmir Körfezi’ni temizleyemeyen Soyer’in Gediz’e sarılması beklediği sonucu vermediği gibi; “Ben Çevre Bakanı değilim ki!” diyerek topu kucağından çıkarmaya çalışması da acıklı bir durumdur.
Körfezde 3 yıl sonra yüzeceğim vaadinde bulunurken bakanlık ve kanunlar yok muydu? Kendi yetki ve sorumluluğunda olan bir sorunu başından savarken, oturup düşünmeli! Destekli, dayanaklı, reel açıklamalar yapmalı.
Kirli Körfez için Çevre Bakanlığı’na; Arapsaçı trafik için Ulaştırma Bakanlığı’na, Anlaşmasını yapmadığı kredi için Cumhurbaşkanı’na hiç hakkı olmadığı halde sorumluluk yüklemeye kalkışan bu yaklaşımın arka planında, İzmir kamuoyunun da dile getirdiği gibi bariz bir başarısızlık vardır… Davet ediyoruz… Buyursun, bizim olduğumuz yerde dalsınlar!
İzmir Körfezi can çekişiyor… Trafiğiyle, alt yapısıyla İzmir, can çekişiyor… İzmir’in dereleri, balıkları can çekişiyor… Ama CHP’li yerel idare; bir çan misali… İçi boş ama vurunca inanılmaz bir ses çıkarıyor… Algı yöneterek, -mış gibi yaparak zaman geçiriyorlar…Yapmadıklarını yapmış gibi, yapamadıklarını engelleniyorlarmış gibi göstermekten zerre tereddüt etmiyorlar… Ancak köy görünüyor…
Şimdi, bizim muhalefetimize, eleştirilerimize karşılıklar gelecek biliyorum… Gelsin…! Özeleştiri yapmalarını beklemiyoruz… Hiç yapmadıkları bir şey de bu ne yazık ki! Biz halkın gözü dili olmaya, ortadaki fotoğrafın alt metni olmaya, doğruları, doğru bir üslupla söylemeye devam edeceğiz…
Bir süre önce; eleştirilerimiz için amiyane bir tabir kullanmışlardı. Dilimiz varmıyor ama; ‘İşkembe-i kübra’dan salladığımızı söylemişlerdi… Biz bunu yapmadık, hiç dayanaksız konuşmadık... Farkına varmaları gereken şu ki; aslında İzmir, ‘işkembe-i kübra gibi kokuyor!’ Artık bu gerçeği kabullenmeli, somut çözüm yolları ile sahneye çıkmalılar….