ALBÜMLERİ OLMALI İNSANIN

Banu Pirinçcioğlu

Resimleri çok severim ben.

Günümüzün  dijital resimlerini değil ama. Bilgisayar ekranı yerine, albümden çıkan, hikayesi olan resimleri severim. Ruhu olan resimler. Şimdi eline telefonu alan kendini çekiyor zaten. Bir hikayesi yok ki. Yıllar sonra açıp baktığında ne diyeceksin? Hem açıp nereye bakacaksın ki? Hafızası dolunca acımadan siliyorsun hepsini.

Eski kafalıyım ben, resim dediğin hafızalı bellekte değil, renkli kağıdına basılmış albümünde saklanır.

Albümleri olmalı insanın. Içindeki fotoğraflar da tarihlere göre sıralanmalı. Kapağı kaldırıp resimlerin dünyasına daldığınızda neler hatırlarsınız neler. Albüm bakmak resimli fotoroman okumak gibi gelir bana. Yanında  konuşma baloncuğu olmasa da, resme bakarken o resimdeki anı yeniden yaşatır. Unuttuğunuz ne varsa, donmuş bir resim karesinden geri gelir. Bakarken hatırlamanın verdiği şaşkınlık hoşunuza gider, ruhunuza değer.

Resimde güzel ya da çirkin çıkmış olmanızın çok da önemi yoktur. Saçın kıyafetinin duruşuna haline değil, anın hikayesine bakılır.

Ben, içinde kendimin olmadığı aile albümlerine de bakmayı severim. Hiç olmadığım zamanlarda onların gezdikleri yerleri, doğum günlerini, yeni doğanları,kutlamaları bir albümün içinden izlemeyi severim.

Resimler güzel zamanların fotoromanıdır.

Bazı resimler yıllar öncesinde kalan ve unuttuğunuz dostlarınıza götürür sizi. Yılların içinden geçer arar bulursunuz eski dostunuzu. Bazen de yıllardır görmediğiniz akrabanızı.

Resimlerin arkasına notlar yazılır, tarih atılır. Kendini beğenmesen de fotoğrafı yırtıp atmaya kıyamazsın.

Hiçbir zihin eldeki bir fotoğraftan daha iyi hatıra saklayamaz.

Bu nedenle ben, hiçbir fotoğrafımdan vazgeçmem. Bir kahve koyup, hafif de bir müzik çalıp, albümün içine dalıp gezinmeyi çok severim.
                     
Resimler güzeldir. Enfes hikayeleri vardir, anlatirlar, dinlersiniz.