Depremin yıkıcı etkisini yaşadık.
Yıktıklarına karşı canla başla mücadele içindeyiz.
Her bir yıkımın altında bir canlı insan çıkartarak hayata tutunmaya çalışıyoruz.
Saatler geçse de, günler geçse de, bir umuttur çıkan bir çocukla, bir kadınla, bir erkekle hayata yeniden tutunmaya çalışıyoruz.
Nerede derseniz, sıcak evlerimizde, sıcak işyerlerimizde, boğazımızdan geçen iki lokmaya şükrederek.
Depremin yıkıcı etkisine ek bir de kış şartları var ki, onu birçoğumuz tahmin bile edemiyordur.
Canını kurtarabilmeyi başaran ama malını kurtaramayanların içinde bulunduğu durum.
Her ne kadar onlar için her türlü imkân yaratılmaya çalışılsa da, afet bölgesi bu.
Herkes yardım almaya muhtaç, herkes yardım istiyor.
Sabah yolda gelirken hava durumunu radyodan dinliyorum, önce depremin vurduğu 10 ildeki hava durumunu veriyor ve ileri sayarken bir tane bile sıfırın üstünde bir sıcaklıktan bahsedemiyor.
Kar yağışı durdu deniliyor ama sıcaklık sıfırın altında, geceleri ise sıfırın çok ama çok altında.
Hava şartları afet bölgesinde yaşamayı çok ama çok daha zorlaştırıyor.
Bütün Türkiye seferber olmuş durumda.
Orada yaşayan insanların rahat değil, biraz da rahatsız olmaması için ellerinden gelen her türlü yardımı topluyor, gönderiyor.
Birlik ve dayanışmayı ayakta alkışlıyorum.
Gurur duyuyorum bu birlik ve dayanışmayla.
Kızılay şubesini ziyaret ediyorum, yaşlı bir ninem soğukta çıkmış evinden ve yavaş yavaş yürüyerek Kızılay Şubesi’nin kapısına kadar gelmiş.
Elinde 20 TL para var ve onu Kızılay çalışanına ‘Deprem bölgesinde ihtiyacı olana verin’ diyerek.
Belki de elindeki son parasını veriyor, ‘ben yemesem de’ olur diyerek.
Koca yürekli ninem ellerinden öpüyorum.
Koca yüreğine sağlık diliyorum.
Biz Anadolu insanıyız, afetler bize acı verir ama yıkamaz diyorum.