Hamd kelime anlamı olarak “övmek, methetmek, yüceltmek, ululamak” anlamlarına gelmektedir.
Hamd; Kâinattaki yaratılmış olan, yaratılmakta olan, tüm varlıkların niteliklerinin Allah’ın tecellisi olduğu hakikatini anlatan bir kelime.
Müslümanlıkta Hamd yalnızca Allah’a mahsustur. “Hamd âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (Fatiha Suresi,1/1)
Türkiye Cumhuriyeti yüzde 98 Müslüman olan bir ülkedir. Geçmişi de Müslümandır, geleceği de.
1997 yılında askerlik yapıyorum.
Gazetede son haberimi yazdıktan sonra Bornova Hacılarkırı’ndaki Ulaştırma Birliği’ne acemilik askerlik için giriş yaptım.
Üniversite mezunu olduğumuz için, bir tık fazladan toleranslı askerlik yapıyorduk. Bilgimiz çok, öğrenmemiz kolay olduğu için.
Sabahları içtima, akşamları içtima ve sonrasında yemekhanede yemeğe.
O gün yemekhaneye girdiğimizde, bizden önce askerliğe başladığı için uzman çavuş rütbesi takan yemekhane sorumlusu, yemek duası yaptıracaktı.
Hepimiz nöbetçi astsubayın gelmesiyle, yemek duası için ayağa kalktık. Dua dediğime bakmayın, bu cami hocasının duası falan değil. Klasik dört kelime, iki cümleden ibaret kısa bir dua.
Çavuş biz ayakta, masaların yanında, yemekte bekleyen askerlere yüzüne dönüp, dua sözlerini bizim tekrarlamamız için yüksek sesle bağırdı
‘Tanrımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun’
Biz hep bir ağızdan duyduğumuzu değil, hissettiğimiz, bildiğimiz bağırarak söyledik.
‘Allah’ımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun’
Çavuş, bizim Tanrı yerine, Allah kelimesini kullanmamızdan dolayı duanın askeri kurallara göre yapılmadığını düşünerek tekrar bağırdı ve benim söylediğimi söyleyeceksiniz dercesine bastırarak söyledi.
‘Tanrımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun’
Biz askerler, anamızdan Müslüman olarak doğduk, ilk cami namazımızı dedemizin yanında kıldık, ilk sureyi mahallemizdeki abilerimizden öğrenmiş, büyümüş ve asker olmuş gençler olarak,
‘Allah’ımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun’ diye yeniden bağırdık.
Çavuşun askeri kural inadı, bizim Müslüman gençlerin iradesi böyle birkaç kez sürdü.
Çavuş ‘Afiyet olsun’ demediği için biz yemek yemeğe başlayamadık, biz ‘Allah’ dediğimiz için çavuş ‘Afiyet olsun’ demedi.
Uzun sürede biz ayakta, yemek duası tekrar tekrar edilince içeriden nöbetçi subay yemek haneye girdi.
Çavuşa sordu, asker neden yemek yemeye başladı diye.
Çavuş ‘Doğru yemek duası yapmıyorlar komutanım’ dedi.
Nasıl yemin ediyorlar, tekrar et çavuş dediğinde yine çavuş yüksek sesle bağırdı,
‘Tanrımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun’
Bizler, Müslümanlık kimliğine özüne kadar sahip genç askerler olduğumuzu haykırırcasına,
‘Allah’ımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun’ diye bağırdık.
Nöbetçi subay, ‘Tanrı’ ile ‘Allah’ kelimesi arasındaki yemek duası krizin bu yeminle anlamıştı.
Yüzde 98 Müslüman olan bir milletin, askeri okullarında okumuş, silahlı kuvvetlerinde komutan olmuş bir subaydan doğal olarak beklediğimiz, bizim ettiğimiz gibi yemin ettirmesiydi.
Ama maalesef öyle olmadı.
Subay, çavuşa dönüp, ‘Çavuş asker senin söylediğin gibi yemin etmezse, yemek yemesine izin verme’ dedi ve çekip gitti.
O komutana giderken arkasında şu soruları aklımdan ona sessizce gitti, senin askeri eğitim gördüğü okulda, Çanakkale, Sakarya, Anafartalar savaşları nasıl anlatılıyordu komutan?
Teorik olarak askeri savaş bilgileri verilirken, bilgilerin içinde şehit olan, gazi olan kahraman askerlerin ‘Allah Allah Allah’ nidalarıyla düşmana saldırdığı kitapların hiçbir satırında geçmiyor muydu komutan? Geçiyordu da, sen okuyamadıysan şunu bil komutan, biz o kahramanların torunlarıyız!
Bugün bu askerlik anımı niye yazmak geldi kalemime deyince askerlik anıların depreşti diye düşünenlerin çok olduğuna eminim.
Ama öyle değil. Sadece haber ajanslarına gelen, askeri kışlada iftar fotoğrafını gördüm, hepsi bu.
‘Allah’ımıza hamdolsun, Milletimiz varolsun’