“Gündüzüm seninle
Gecem seninle
Beyhude geçti bu
Ömrüm derdinle
Aşkını bir sır gibi
Senelerdir sakladım
Geceleri rüyada
İsmini sayıkladım
…”
Belli yaşın üzerindekiler anımsayacaklardır hemen; bir zamanlar ‘taverna’ adında bir müzik akımı vardı ülkemizde. Ve hatta o denli popülerdi ki, yediden yetmişe ağızlardaydı benzer şarkılar. Taverna müziği denilince de akla, bu müziği icra eden birkaç isim hızlıca gelirdi; Arif Susam, Ümit Besen, Cengiz Kurtoğlu, Nejat Alp ve Ferdi Özbeğen… Hepsi birbirinden popüler ve hepsi birbirinden sevilen seslerdi. Gerçi, o dönemin gözde şarkıları hala kulaklarımıza çalındığında, içimizin bir garip olduğunu ve severek dinlediğimizi itiraf edelim. En azından o günleri yaşayan okurlarım için, bu tespitimin doğru olduğunu düşünüyorum.
Her neyse, o yılların en sevilen isimlerinden olan Ferdi Özbeğen’in sıklıkla seslendirdiği, bir Suat Sayın eseri olan “Gündüzüm Seninle” adlı şarkının ilk kıtasını birlikte okuduk az evvel. Ve ben bu yazıyı yazmadan önce de, YouTube kanallarından herhangi birinden dinledim; hem de birkaç kez…
Sonra da, Altay tribünlerinde buldum kendimi… Maçın başlamasına daha yarım saat kadar var ve sahada ısınan ekipler son hazırlarını yapmak üzere, soyunma odasının yolunu tutmuşlar. Oyun alanına yakın oturan taraftarlar, daha da yaklaşmışlar kenara… Özellikle de, körüğe doğru yürüyen sporcuları daha yakından görebilmek, belki bir özçekim yapabilmek, belki birinin eline dokunabilmek, belki de maç sonu formasını atacağı koltuğun yerini tarif edebilmek için…
Bir anda, Ferdi Özbeğen’in sesinden çınlamaya başladı hoparlörler… Ve O’nunla birlikte bütün stadın sesi, sahadaki yeşille buluştu. Binlerce Altay taraftarı, o an her ne yapıyorsa, her ne ile meşgulse ve her neyi söylüyor, düşünüyorsa erteledi birden hepsini… Yolundaki herhangi bir engeli eliyle yerden kaldırıp, yolun kenarına koyar gibi hızlıca ve kendinden emin şekilde vazgeçti her şeyinden… Binlerce Altay taraftarının, beyinleri bir ağ oluşturdu işte o an… Ve hepsi bir ağızdan en az Ferdi Özbeğen kadar nazik ve fakat büyük bir heyecanla eşlik ettiler kulaklarına ulaşana; “Gündüzüm seninle…”
Ağlayan mı yoktu, dudaklarını büzerek söyleyen mi, çenesi titreye titreye yüreğini orta yere döken mi? Gırtlağı patlarcasına haykıran mı, ağzından şarkının sözleriyle bir heyecan fırtınası çıkan mı yoktu içinden? Ve ne için?
Altay aşkı…
Altay aşkı bir başkadır İzmir’de… Elbette İzmir’in tüm spor kulüpleri, tüm değerleri sevilir ve gönül vereni de çoktur her birinin… Ama ayrıdır İzmirlinin değerlerine duyduğu saygı… Farklıdır… Ne kötü söz ettirir, ne de kötü sözünü eder… Böyledir İzmir, böyledir İzmirli…
Ve Altay aşkı bir başkadır ve bir başka sever Altaylı, siyah beyazı kuşanan kulübünü… O ki, milli mücadelede, kurtuluş savaşı destanı içerisinde kendisine yer bulmuş, bağrından nice cevherler çıkarmış, sadece futbol sahalarında, oyun alanlarında değil, yaşamın her anında mücadelelere ortak olmuş bir değerdir. Yani sadece bir futbol kulübü ya da sıradan bir spor kulübü değildir Altay…
Evet, futbol takımı Türkiye Süper Liginde sıkıntılı bir dönem geçiriyor. Uzun yıllardır ayrı kaldığı Süper Lige tutunmak adına inatlı ve inanmış mücadelesini sürdürüyor. Üst üste yaşadığı, tamı tamına on altı tane şanssız doksan dakikanın ardından, tam da ligin dibine demir atmak üzereyken iyi bir çıkış yakaladı Altay. Ve bu oyun anlayışının, bu mücadele tavrının Altay’ı ligde tutacağına inananlardanım doğrusu…
Yeter ki, Altay, Altay gibi oynasın…
Yeter ki, yüreklerdeki Altay aşkı tükenmesin…
Yeter ki, mücadeleci Altay ruhunun ışığı sönmesin…
Yeter ki, Büyük Altay, yüksel ki sen, kararsın ay…
Dipnot; “Kazanmak her şey değildir ama kazanmayı istemek her şeydir.” Vince Lombardini.
(Foto : Erkan Kart)