Anne olmak için 3 özelliğe sahip olmalısın demişti annem. Geçen seneydi. O sırada hamileydim ve gebeliğimin son aylarındaydım. Oğlumun dünyaya gözlerini açma anı yaklaşmıştı. Heyecanlıydım, ilk kez anne olacaktım. Beklenen doğum tarihi gecikmişti. 40 hafta taşıdığım can henüz dünyaya gözlerini açma niyetinde değildi. Doğal doğum yanlısı olduğum için oğlumun gelmeye karar verdiği vakte saygı duyarak sabırla bekledim. Tüm anneler bilir, doğum zamanı yaklaştıkça içimizi saran muhteşem bir duygu vardır.
Takvimler beklenen doğum tarihi olan 11 mayısı yani dokuz ay on günü geçtiğinde artık sabırsızlanmaya başlamıştım. İşte annem, anne olmanın gereklerini bana o gün söyledi.
“Anne olmak için ilk gereken sabırdır kızım, sabırlı olmayı öğrenemezsen iyi bir anne olamazsın.”
“Ah anneciğim bilmez miyim? Tam 280 gündür sabrediyorum.” dedim.
“Bilmiyorsun kızım! Ama öğreneceksin.” dedi. Sesinde bana kuvvet veren bir huzur vardı.
“Peki ikincisi nedir?”
“Anne olmanın ikinci gereği güçlü olmaktır yavrum. Sabırlı ve güçlü olamazsan iyi bir anne olamazsın.”
Annem güçten bahsettiğinde tam olarak ne demeye çalıştığını anlayamamıştım. Kast ettiği fiziksel bir kuvvetten öte bir şey olmalıydı. İçerden gelen bir şey.
Üçüncüsü nedir anne?
“Üçünsüsü şefkattir yavrum. Eğer şefkat göstermezsen iyi bir anne olamazsın.”
Ve doğum 41. haftada başladı. Öyle büyük bir fiziksel acıydı ki karşılaştığım ve bunu öyle güçlü bir şekilde karşıladım ki, kendimi dünyanın en güçlü ve en dirayetli kadını hissettim. Sancılar maksimum şiddette ve olabildiğince sık gelirken derin nefesler alıp veriyor ve anestezisiz, ilaçsız gık bile demeden oğlumun dünyaya gelme anına her an biraz daha yaklaştığımı farkediyordum.
O ömre bedel 24 saat içinde acıyı sabırla karşılamanın mükafatının muhteşem bir mutluluk olduğunu fark ettim. Bedenim acıdan uyuşmuştu. Buna rağmen zihnim ve idrakım çok kuvvetliydi. Öylesine derin bir odaklanma ve hipnoz etkisiydi yaşadığım. Terapist olmamın sağladığı avantajla kendime hipnoz ile doğum (hypnobirthing) uyguladım. Böylece ağrı duyumumu ortadan kaldırmıştım ve kendimi duyumsuzlaştırmıştım. Hücrelerim aldığım her nefesle acıyı karşılıyor ve dışarıya verdiğim her nefeste bir sonraki acıya hazırlanıyordu.
Doğum yaklaşırken annem şöyle dedi;
“Kızım çok güçlüsün ve senin bu kadar güçlü olduğunu tahmin etmemiştim.”
Bana güçlü olduğumu söyleyen annem haklıydı. Çünkü o zamana kadar bu denli güçlü olabileceğimi bilmiyordum ve içimdeki gücün farkına varmamıştım.
Oğlum dünyaya geldiğinde günlerdir uyku uyumamıştım ve gelecek yılın normalin beşte biri uyku ile geçeceğini henüz bilmiyordum. Bir insanı terbiye eden şeylerden en önemlisi açlıktır. Sonra uykusuzluk ve belki en zor terbiye edici ise duyulan acıdır.
Annemin sözleri bir yıldır kulağımda çınlar.
Anne olmak için sabır, güç ve şefkat gerekir. Bu üç özellik olmadan yaptığın sadece anneliktir.
Anne olmak terbiye etmeden önce terbiye olmakmış. Her şeye rağmen sabırlı, güçlü ve merhametli olmak, şefkat göstermekmiş.
Sabrı, gücü ve şefkati ilk sende gördüm ben annem. Şimdi kendim yaşıyor ve öğreniyorum. Zorlandığım zamanlarda kendimi evladıma merhamet nazarıyla bakarken buluyorum. Ve ben sana nasıl kızacağım yavrum diyorum. Sana kızmadan seni nasıl terbiye edeceğim?
Anneler öyle sabırlı, öyle güçlü, öyle şefkatli varlıklar ki; değerlerini tartmak için dünya büyüklüğünde bir teraziye bütün alemleri koysalar yine de annelerin değeri ağır gelir.
Kendi annem başta olmak üzere tüm değerli annelerin anneler gününü kutluyorum. Anneleri değerli ve özel kılan bu gün değildir. Bugünü değerli ve özel kılan annelerdir.