Genetiğin rolüne inandığım kadar anne babanın rolüne de inanırım.
Bazı genetik faktörler yapışıp kalmadıysa çocuğa, anne ve baba ama daha çok anne şekillendirir çocuğu. Daha çok anne çünkü baba sabah çıkıp akşam gelir çoğunlukla. Çocuk anneyle yaşar, anneyle nefes alır, anneyle beslenir.
Herşeyin ilkini anneyle öğrenir. Anne çocuğu emzirirken çocuk anneye gözlerini diker. Gülümsüyorsa anne, çocuk da gülümsemeyi taklit eder. Sakin ve sessiz bir ortam varsa eğer, çocuk da sakinliği öğrenir. Yok eğer kavga ve gerginlik varsa çocuk da bunu öğrenir.
Bu kadarını anlamak için bilimsel ispatlara gerek yok elbette.
Hatta çocuk doğmadan önce de annenin karnında bir çok şeyi duyup hisseder. Bunun bilimsel kanıtları da var.
Anne çocuğun rol modelidir. İlk gördüğü insanıdır.
Anne neyse çocuk da o olur.
Nefret dolu bir annenin sevgi dolu bir çocuk yetiştirmesi mümkün olabilir mi?
Korku dolu bir anneden cesur çocuk çıkar mı?
Öğrenilen bütün duyguları anne taşır yanında. Farkında olarak veya olmadan öğretir.
İşte tam bu noktada farkındalığın önemi devreye giriyor. Farkında ise eğer anne, biryerlerde hata yaptığını anlayıp yoluna hata yapmadan devam eder.
Genetik evet, ama annenin rolü büyük.
Pırlanta gibi çocuk yetiştiren anneler var. Onlara hayranım çünkü yetiştirdikleri çocuklar bizim geleceğimiz. Güzel yetişen çocuklar bizi güzel zamanlara taşıyacaklar.
Doğdukları zamandan beri tanıdığım çocuklar var. Kendini çocuklarına adamış anneleri var. Birisi de arkadaşım.
Eğer bu konuda birini örnek alacak olsam onu alırdım. Sürekli okuyor, öğreniyor, araştırıyor. Bir dakikasını boşa geçirmiyor.
Sanki okul gibi hayatları. Hiç kapanmayan eğlenceli bir okul.
Hep öğretiyor, eğitiyor, yanlışları o kadar güzel anlatıyor ki, çocukların yanlış yapmaya fırsatı olmuyor.
Hayırı mükemmel öğretmiş. Hayır denilince konu kapanıyor. Ama çocuk bu işte, tutturabiliyor bazen. Hayırın da nedenlerini öyle güzel anlatıyor ki, çocuklar mecbur kabulleniyor.
Oyun da oynuyorlar, ders de yapıyorlar, şımarıklık da yapıyorlar. Herşey olması gerektiği gibi. Bir çocuğun nasıl büyümesi gerekiyorsa öyle büyüyorlar.
Hep iyiliği öğretmişler çocuklarına.
Bir gün onlara gidip çocukların çok sevdiği bir tatlı götürmüştüm. O kadar sevindiler ki, büyük olan içeri koştu bana bir kitabını hediye etti. Siz bana çok güzel birşey getirdiniz ben de size bunu hediye etmek istiyorum dedi. Bunu yapan çocuk 9 yaşında. Nadir etkilendiğim durumlardan biridir.
Çok güzel yetiştirilmiş bir çocuğun öğrendiklerini içinden gelerek uygulamasıydı bu.
Bir gün yine bahçede oynarlarken, yerde topladıkları küçük taşlardan bana hediye etmek istedi küçük olanı. Bunlar sizin olsun, evinize koyarsınız diyerek. O da 7 yaşında sadece.
Aynı evde büyüyen iki çocuğun öğrendiklerini verme şekli.
Kendini çocuklarına adamak böyle birşey olmalı. Saçımı süpürge ettim, hayatımdan vazgeçtim diyen anneleri bir tarafa koyalım.
Annelik isteyerek seçilen bir meslek. Onu iyi icra etmek annenin elinde. Bile isteye çocuk sahibi olan annelerin bu kutsal mesleği en güzel şekilde icra etmesi kendi ellerinde.
Bir bebeğim olsun diye değil, bir insan yetiştireceğim diye yola çıkmak çok başka.
Hep okumak, hep gelişmek, hep öğrenmek gerekiyor. Bunu hayatın her anında yapmak gerek evet, ancak anne olunca bu zorunluluk oluyor.
İyi çocuklar kendiliğinden yetişmiyor. Sizden aldıklarını veriyorlar çocuklar. Sünger gibi beyinleri var. Emiyorlar, ne verirseniz içine çekiyorlar.
Fesatlık verirseniz doğal olarak çocuk da fesatlığı öğreniyor. Paylaşmayı bilen bir ebeveyn olursanız çocuk da sizden onu öğreniyor.
Zor iş çocuk yetiştirmek. Ama zaten kimse kolay olduğunu söylemedi ki. Altından kalkamayacağınızı düşünüyorsanız dünyaya çocuk getirmek zorunda değilsiniz. Zor gelecekse, aman kendi kendine büyür işte diyorsanız yapmayın o zaman.
Bir insan yaratıyorsunuz çünkü. O kadar önemli, o kadar kıymetli ki.