Partisinin Grup Toplantısında son zamanlardaki konut fiyatlarında ve kiralarda oluşan fahiş fiyat artışlarına dikkat çekerek, gerekli önlemlerin alınması gerektiğini vurgulayan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Konut fiyatlarıyla birlikte kiralardaki haksız, hukuksuz ve ahlaki hiçbir yanı olmayan artışların sorarım sizlere gerçek sebebi, asıl gayesi nedir? Kiracılarla ev sahipleri arasındaki ihtilafın yoğunlaşmasına hizmet eden, vatandaşlarımızı mağdur hale getiren, ayrıca bakkalda, pazarda, zincir marketlerde soğandan patatese, peynirden yumurtaya, etten süte, bakliyattan diğer gıda ürünlerine varıncaya kadar fiyat etiketlerinin kabarmasına yol açan kim ya da kimler varsa maşeri vicdan karşısında suçludur, sahnelenen kirli oyunun bir parçasıdır. Kiralardaki denetimsiz ve dengesiz yükselişlere sessiz kalamayız. Konut fiyatlarındaki anormal yükselişleri atıl vaziyette seyredemeyiz. Vatandaşlarımızın memnuniyetsizliği bizim de memnuniyetsizliğimizdir. Fakat Türkiye’ye karşı tertip ve temin edilmiş alçak kampanyayı da görmek lazımdır. Kira artışlarıyla konut fiyatlarındaki vahim artışları sınırlandırmak, dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı düşünmek, taleplerine kulak vermek mecburiyetindeyiz” ifadelerini kullandı.
“Gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının kontrolünü sağlayarak, denetimleri sıklaştırarak cebini doldurmaya çalışan utanmazları cümle aleme hem deşifre hem de rezil etmeliyiz”
Haksız kazanç peşine düşerek, gıda fiyatlarında da fahiş fiyatlar oluşturan, bu alanda da spekülatif adımlar atanlara da müdahale edilmesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, “Haksız kazanç peşine düşen, doymayan kursaklarıyla insanımızın sofrasına ve tenceresine göz koyan fırsatçıların elbette yakasından tutmalıyız, bedelini de ödetmeliyiz. Gıda ürünlerindeki fiyat artışlarının kontrolünü sağlayarak, denetimleri sıklaştırarak cebini doldurmaya çalışan utanmazları cümle aleme hem deşifre hem de rezil etmeliyiz. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan iç ve dış mahreçli ekonomik saldırıların, ekonomide kurulan tuzakların bir benzerine bugün de şahit oluyoruz. Ancak buna tamam demeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
“Kılıçdaroğlu mahcup olacağı hevese şimdiden kapılmasın, diğer zillet yedekleri boşuna heyecan yapmasın”
Türkiye’nin son dönemlerde yaşadığı ekonomik sıkıntıları aşacağını, bir bekleyiş içerisinde olanların planlarının bozulacağının altını çizen Bahçeli, “Kılıçdaroğlu mahcup olacağı hevese şimdiden kapılmasın, diğer zillet yedekleri boşuna heyecan yapmasın, Türkiye’miz manda ve himayecilere, emperyalizme kul köle olanlara, Sorosçu Kavala’yla terörist Demirtaş’ın hayasız hayranlarına teslim olmayacak, teslim edilmeyecek, emanet yere düşürülmeyecektir. Sabırla, sebatla, salabetle, metanetle, dayanışmayla, bir ve beraberce zorlukları aşacağız; sanal korkulukları devirip kavga ve kutuplaşmadan beslenen, yalan ve iftiradan nemalanan firavunları ve yezidin izinden yürüyenleri Allah’ın izniyle mağlup edeceğiz” diye konuştu.
“Abdülhamid’i kimler sevmiyorsa, tedavi edilmemiş kuyruk acısını hala kimler çekiyorsa, onlara dikkat edeceğiz”
Son dönemlerde 34’üncü Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid Han hakkında mesnetsiz söylemlerin arttığını vurgulayan Bahçeli, “Osmanlı İmparatorluğu’nda tahta çıkan hiçbir padişah asla ve kat’a kendi çıkarını devletinin ve milletinin çıkarı üstünde görmemiştir. Bunun yanında Oğuz soyundan kesinlikle hain çıkmamıştır. Son günlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun 34’üncü padişahı olan Sultan 2’inci Abdülhamid Han’la ilgili tartışmalar yine alevlenmiştir. 33 yıllık hükümdarlık döneminde yedi düvelle mücadele eden; aklıyla, ahlakıyla, imanıyla, zekâsıyla, sezgisiyle, siyasi maharetiyle İmparatorluğumuzu ayakta tutan hünkârımızı istibdatla bir ananlar tarih cahili olmaları bir yana, milli tarihimize yabancıların gözüyle bakan sefillerdir. Abdülhamid’i kimler sevmiyorsa, tedavi edilmemiş kuyruk acısını hala kimler çekiyorsa, onlara dikkat edeceğiz, çünkü onlar Batı’nın içimize yuvalanmış etki ajanlarıdır, üstelik 1900’lü yılların başında sahnelenen kahpe oyunların günümüzdeki mültezimleridir” açıklamasında bulundu.
“Osmanlı İmparatorluğu bizimdir, Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, Atatürk bizimdir, Abdülhamid Han da bizimdir”
Abdülhamid Han’ın seveni kadar sevmeyeni de olduğunu belirten Bahçeli şunları kaydetti:
“Bu sevmeyenler güruhu bizim de sevmediklerimizdir, bizim de sırtımızı döndüğümüz sömürge bakiyeleridir. Abdülhamid’i Ermeni çetecileri sevmez, Siyonizmin müellifleri sevmez, sömürgeciler sevmez, casuslar sevmez, Türk ve İslam düşmanları hiç sevmez. Hamd olsun onu sevenler ona yetecek, Müslüman Türk milleti her daim aziz hatırasını sevgiyle, hürmetle ve rahmetle hatırlayacaktır. Madem tarihi bilmezler, o halde ne diye gerçeğe kara çalmaya çalışırlar? Bu cüretkârlığı, bu küstahlığı nasıl yorumlayalım? Gafiller ne istiyorlar tarihimizden? Neyin istibdadından bahsediyorlar? Bilmedikleri, bilemeyecekleri, tanımadıkları, tanımaya da kafalarının ve kalplerinin yetmeyeceği büyüklerimizi tevsik edilmiş hangi bilgi ya da belgelerle itham ederler? Eğer Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bugünün Abdülhamid’i olarak görülüyorsa, bizce bunun hiçbir mahsuru yoktur, bilakis gurur duyulacak bir övgünün tezahürü ve tezekkürüdür.”
Bahçeli II. Abdülhamid Han ile ilgili açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“II. Abdülhamid’i ilk savunan, bu çerçevede kalem ve kelam imtiyazına sahip olan değerli şahsiyet ve fikir insanımız Merhum Hüseyin Nihal Atsız’dır. Ülkü Ocakları’nın Atsız kolundan geldiğini uyduran fasa fiso zihniyetler bu hakikatin ne farkındadır ne de itiraf edecek seciyeye sahiptir. Merhum Atsız açık açık diyordu ki, ‘Abdülhamid, gafletin ve biçareliğin zıddı ne ise, onun en muhteşem temsilcisidir.’ ‘Ulu Hakan Abdülhamid’ isimli bir broşürle üretilmiş yalanlara cevap vermiş, kızıl sultan iftirasına Gök Hakan diyerek karşı koymuştu. Abdülhamid’le ilgili temelsiz görüş ve kanaat paylaşımını kendilerinde hak görenler, önce halkın hissiyatını anlamak, hakikatin imbiğinde damıtılmak zorundadır. Biz ecdadımıza dil uzattırmayız, tarihimize laf ettirmeyiz, zillete düşenlere geçmişimizi yargılatmayız, devşirmelere akıllarını başlarına devşirmelerini de hassaten tavsiye ve tebliğ ederiz. Hele hele, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Sultan II. Abdülhamid’i cepheleştiren, sudan sebeplerle karşı karşıya getiren kanı bozukları asla affetmeyiz. Osmanlı İmparatorluğu bizimdir, Türkiye Cumhuriyeti bizimdir, Atatürk bizimdir, Abdülhamid Han da bizimdir.”
“İkinci Kandil Dağı İsveç’tedir”
İsveç ve Finlandiya’nın geçen hafta içinde NATO üyeliğine resmen müracaat etmesi hakkında da açıklamalarda bulunan MHP Genel Başkanı Bahçeli şunları söyledi:
“İsveç ve Finlandiya’nın bölücü terör örgütüyle yakın ve dostane irtibatları saklanamaz düzeydedir. Asıl gündem Türkiye’nin endişesini görüşmek değil, kalıcı olarak gidermek ve telafi etmektir. İsveç, PKK’nın önde gelen silah tedarikçileri arasındadır. PKK’lı teröristler İsveç menşeli silahları Türkiye’ye doğrultmuşlar, tetiğe defalarca basmışlardır. Dökülen şehit kanlarında İsveç ve Finlandiya’nın parmak izini nasıl yok sayacağız? Üstelik ıslah olmamış, pişmanlık emaresi göstermemiş, hala sokaklarında teröristleri gezdiren bu devletlere nasıl anlayış göstereceğiz? Bizim değerlendirmemiz şudur: Bilhassa İsveç, bölücü terörün Kuzey Avrupa’daki kundağı, kuluçkası ve kumanda odasıdır. İkinci Kandil Dağı İsveç’tedir. İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’ye karşı yaptırım uyguladığı biliniyorken, bu iki devletle NATO’nun güvenlik şemsiyesi altında eşit sorumluluklarla yer almamız nasıl ve hangi hakla beklenmektedir?”
“Türkiye tamam demeden, vize vermeden, rızası alınmadan bu iki ülkenin hukuken NATO üyesi olması imkansızdır”
Türkiye bağımlı ve tutsak bir ülke olmadığını ve İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği noktasında haklı bir duruş sergilediğini belirten Bahçeli, “Mevcut şartlarda, NATO içinde PKK/YPG terör örgütünün arkasında duran, askeri, siyasi ve finansal bazda destek veren ülkelerin varlığı hepimizin malumudur. Gerek İsveç, gerekse de Finlandiya bu desteği aleni şekilde, hiçbir utanma emaresi göstermeden vermektedir. Teröristlerin Türkiye’ye iade talepleri her seferinde reddedilmektedir. PKK’lılar, FETÖ’cüler ellerini kolları sallayarak bu ülkelerde cirit atmaktadır. Bu gelişmeleri dikkate aldığımızda İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelikleri terörizme evet demek, Türkiye düşmanlarına olur vermek anlamına gelecektir. Türkiye tamam demeden, vize vermeden, rızası alınmadan bu iki ülkenin hukuken NATO üyesi olması imkansızdır” açıklamasında bulundu.
“NATO’yla var olmadık, NATO’suz da yok olmayız”
Türkiye’nin 1952 yılından bu yana NATO üyesi olduğunun altını çizen Bahçeli, “Türkiye’nin baskı ve dayatma altına alınıp sürecin oldubittiye getirilmesiyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil edilmesi karşısında Ankara kriterleri anında işleme koyulmalıdır. Türkiye seçeneksiz değildir. Türkiye çaresiz değildir. Eğer şartlar içinden çıkılmaz hale bürünürse NATO’dan ayrılmak bile alternatif bir tercih olarak gündeme alınmalıdır. NATO’yla var olmadık, NATO’suz da yok olmayız. Türkiye 1952 yılından bu tarafa NATO üyesidir. Velakin Türkiye NATO’nun doğudaki karakol ülkesi olarak muamele görmüş, krizlerin, darbelerin, toplumsal ve siyasal çalkantıların tahrik merkezinde hep NATO’nun bulunduğu sürekli gündemi işgal etmiştir. Türkiye’nin itirazları ciddiye alınmıyorsa NATO’daki varlığı da ciddiye alınmıyor ve saygı görmüyor demektir. Alsınlar İsveç’i, alsınlar Finlandiya’yı tepe tepe kullansınlar, Rusya’ya karşı yeni bir siper açsınlar. İhtiyaç hasıl olursa, gelişmeler başka bir seçenek bırakmazsa, Türkiye’nin, Türk dünyasının ve 57 İslam ülkesinin da içine katılacağı yeni bir güvenlik teşkilatının kurulması mümkündür, belki de en doğrusu budur.” ifadelerini kullandı.
“Başbakan Miçotakis ne kadar karşı gelse de, Kıbrıs’ta egemen ve eşitlik temeline dayalı iki devletli çözümden başka bir çıkış yoktur”
Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in ABD ziyareti ve bu ziyaret esnasında yaşanan olaylara da değinen Bahçeli, “Yunanistan Başbakanı’nın ABD Kongresi’nde yaptığı 42 dakikalık konuşmasının 10’u ayakta olmak üzere 37 kez alkışlanması bize göre oldukça düşündürücüdür. Kongre üyelerinin Miçotakis’in konuşmasında ne bulduklarını bilemiyoruz, ama bildiğimiz bir şey varsa o da Türkiye’ye karşı ortak bir paydada yer almış olmalarıdır. 1974 Kıbrıs Barış Harekatını kast ederek, Helenizmin 48 yıldır büyük acı çektiğini, kapanmayan bir yarasının bulunduğunu iddia eden Yunanistan Başbakanı gerçekleri yok saymış, barbarlığı maskelemeye çalışmıştır. Bir defa şunu herkes bilmelidir ki, Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır. Başbakan Miçotakis ne kadar karşı gelse de, Kıbrıs’ta egemen ve eşitlik temeline dayalı iki devletli çözümden başka bir çıkış yoktur. Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklüğünün iradesi bu yöndedir. Ya bunu seve seve kabullenecekler, ya da söke söke bu hedef gerçekleşecektir.” dedi.