Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Slovenya'nın başkenti Lübliyana'da ülkenin Başbakan Yardımcısı, Dışişleri ve Avrupa İşleri Bakanı Tanja Fajon ile görüştü. Bakan Fidan, görüşmenin ardından mevkidaşı Fajon ile ortak basın toplantısı gerçekleştirdi. Son derece verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini belirten Fidan, “İlişkilerimizi her alanda daha da ileriye götürmek için neler yapabileceğimizi ele aldık. Bu çerçevede iş birliğimizi, temas ve istişarelerimizi artırma konusunda karşılıklı irademizi teyit ettik. Bu kararlılığımızın bir göstergesi olarak az önce 2024-2026 dönemi için bir eylem planı hazırladık ve imzaladık. Bu eylem planı ikili ilişkilerimize belirgin bir ivme kazandıracak. Bu sayede somut ve planlı adımlarla ilişkilerimizi her alanda geliştirme imkanı bulacağız. İkili ticaret hacmimizde gerçekten çok düzenli bir artış var. Bu bizim için bir memnuniyet kaynağı. Ticari ilişkilerimizi daha da artırma konusunda mutabıkız. Bu hususta karşılıklı iradenin mevcudiyetini bugün bir kez daha teyit ettik. Karma Ekonomik Komisyonunun dokuzuncu dönem toplantısını da önümüzdeki dönemde ülkemizde düzenlemek istiyoruz. Bu çerçevede ülkelerimiz arasında sosyal güvenlik anlaşmasını bir an önce sonuca ulaştırmayı ümit ediyoruz. Bu anlaşma ekonomik ilişkilerimize katkı sağlayacağı gibi firmalarımızın karşılıklı yatırımlarını da teşvik edecektir” dedi.
“KARA TAŞIMACILIĞI TRANSİT GEÇİŞ BELGELERİNDE TAM LİBERALLEŞME SAĞLANMASINDAN YANAYIZ”
İki ülke arasındaki ticari ilişkilerimizdeki bir diğer önemli başlığın ise ulaştırma konusu olduğunu belirten Fidan, “Bu hususta bazı adımlar atmamız gerekiyor. Slovenya nakliyecilerimize yıllık 21 bin transit geçiş belgesi sağlıyor. Ancak Avrupa'ya yönelik ihracatımızdaki artış karşısında bu rakamın yetersiz olduğunu görüyoruz. Türkiye olarak biz kara taşımacılığı transit geçiş belgelerinde tam liberalleşme sağlanmasından yanayız. Bunun tüm tarafların çıkarına olacağına da inancımız tamdır. Tam liberalleşmenin Avrupa ile Asya arasındaki ticari bağlantının güçlendirilmesine ciddi bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu anlayışla Kara Ulaştırması Karma Komisyonu toplantısını mümkün olan ilk fırsatta ülkemizde düzenlemeyi arzu ediyoruz. Slovenya'daki büyük projelerin inşasında Türk firmalarının yer almasından da memnuniyet ve gurur duyuyoruz. Koper Limanı'nın yük kapasitesini ve Orta Avrupa'ya bağlantısını artıracak Koper-Divaca ikinci demiryolu projesi ile Karavanke tüneli bu önemli projeler arasında” şeklinde konuştu.
İkili ilişkilerin yanı sıra bölgesel konuları da ele aldıklarını dile getiren Bakan Fidan, “Ülkelerimiz arasındaki iş birliği Balkanlar'da barış ve istikrarın korunması ve sürdürülmesine ciddi bir katkı sağlıyor. Ben ayrıca bu vesileyle Slovenya'ya pazar günü başlayacak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığında da ayrıca başarılar diliyorum. Başta Filistin olmak üzere Orta Doğu, Balkanlar, Ukrayna ve Kafkaslardaki gelişmeleri ele aldık. Slovenya'nın Haziran ayında Filistin'i devlet olarak tanıma kararından duyduğumuz memnuniyeti sizlerin huzurunda tekrar vurgulamak istiyorum. Slovenya bu kararıyla ilkeli duruşunu bir kez daha göstermiştir. Filistin'de adil ve kalıcı bir çözümü hayata geçirmek için uluslararası hukuka sahip çıkan ülkelerle ortak çabalarımızı artırabileceğimize inanıyorum” diye konuştu.
“İSRAİL SAVAŞI FARKLI CEPHELERE YAYMA PEŞİNDE”
Gazze'de 7 Ekim'den bu yana bir soykırımın devam ettiğini vurgulayan Bakan Fidan, “İsrail, Gazze'deki insanları sistematik bir şekilde aç ve susuz bırakıyor. Hastaneleri, okulları, camileri ve kiliseleri bile bombalayan İsrail, tüm insani değerleri ayaklar altına alıyor. Kudüs'te Mescid-i Aksa'nın tarihi statükosunu değiştirmeye yönelik provokasyonlar karşısında sessiz kalmamız mümkün değil. İsrail, Gazze'de uygulanan sistematik vahşeti Batı Şeria'ya da maalesef taşımış durumda. İsrail savaşı farklı cephelerde yayma peşinde. Bölgedeki gerilim had safhada. Netanyahu hükümeti ateşle oynamaya devam ediyor. Koltuğunu koruma uğruna kendi ülkesi dahil tüm bölgenin geleceğini tehlikeye atıyor. İsrail'e kayıtsız şartsız destek çıkanlar başta olmak üzere Gazze konusunda sessiz kalan herkes vebal altındadır. İsrail'in barbarlığı artık bir son bulmalı. Masada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kayıt altına alınmış bir mutabakat imkanı var. İsrail'in kalıcı ateşkesi onay vermesi için uluslararası toplum gerekli baskıyı kurmak zorundadır. Kalıcı barışın tek yolu ise her zaman söylediğimiz gibi 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe haiz bir Filistin devletinin tesisidir. Bunu sağlamaya yönelik çabalarımız vicdan sahibi tüm ülkelerle birlikte hız kesmeden devam edecektir” dedi.
“TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ STRATEJİK PERSPEKTİFİ TAM BİR KARARLILIKLA DEVAM ETMEKTEDİR”
Belçika'nın başkenti Brüksel'de dün gerçekleştirilen Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları Gayriresmi Toplantısı'na katıldığını hatırlatan Fidan, “Gerçekten çok verimli bir toplantıydı. Toplantıdaki tartışmalarımız, görüşmelerimiz, fikir alışverişlerimiz kabaca iki başlık altında toplandı diyebilirim. Bunlardan birincisi Türkiye-Avrupa Birliği kurumları arasındaki ilişkide neredeyiz? Neler yapılabilir, neler yapılmalı? Biz kendi görüşlerimizi söyledik. Üye devletlerin dışişleri bakanları kendi pozisyonlarını aktardılar. İkinci ana başlıkta da Dışişleri bakanları toplantısı olduğu için zaten yüksek temsilci Sayın Borrell de oradaydı. Avrupa Birliği-Türkiye dış politika perspektifleri nasıl uyumlaştırabilir, iş birliğini nasıl daha derinleştirebiliriz, belli konularda neler düşünüyoruz, neler yapılabilir onları görüşme imkanımız buldu. Tabii her iki başlıkta da yapılacak çok iş var. Ama şunun altını özellikle çizdik. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği stratejik perspektifi tam bir kararlılıkla devam etmektedir. Cumhurbaşkanımızın geçen sene Mayıs ayındaki seçim zaferinden sonra bunu bir kez daha ilan ettiğini, orada gündeme getirdik. Bu vesileyle aynı iradenin, aynı siyasi iradenin Avrupa Birliği ülkelerinde olması durumunda bunun tabii ki Avrupa Birliği kurumlarına da yansıması mümkün olacak ve Türkiye Avrupa Birliği kurumları arasındaki ilişki daha da ileri gidecek” şeklinde konuştu.
“AB'DE AZAMİ ÇOĞUNLUK TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİN DAHA DA İLERLETİLMESİ YÖNÜNDE BİR İRADEYE SAHİP”
Üyelikle ilgili Avrupa Birliği'nde bir siyasi irade sorunu olduğuna dikkat çeken Bakan Fidan, “Bu sorunu aşmak kendi iç meseleleri. Tabii Türkiye olarak bu sorunu aşmada ne türden katkıda bulunabiliriz, bunu da derinlemesine tartışmamız gerekiyor. Aynı şekilde tabii üyelikle ilgili perspektif devam ederken şu anda karşı karşıya kaldığımız cari sorunlar var. Bunlar nasıl gündeme getirilebilir, nasıl ilerletilebilir? Onları da görüşme imkanımız oldu. Başta Gümrük Birliği'nin güncellenmesi meselesi, daha sonra vizeyle ilgili konular. Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye'ye yönelik faaliyetleri başta olmak üzere bir dizi idari ve siyasi teknik konu, finansal konu masaya yatırıldı. Daha sonra özellikle Filistin, Rusya-Ukrayna savaşı, Kafkasya, Afrika, Orta Doğu olmak üzere hem Avrupa'yı hem Türkiye'yi yakından ilgilendiren dış politika konularında da çok yoğun bir fikir alışverişinde bulunduk. Burada da birçok konuda aslında fikirlerimizin yakınlaştığını görmek memnuniyet verici. Özellikle Filistin konusunda çatışmalar, savaşın bir an önce durması, insani yardımların başlaması, İsrail'e baskı yapılması ve iki devletli çözümün hayata geçirilmesi konusunda genel bir konsensüs sağlandığını görmekten gerçekten memnunuz. Ayrıca üye devletlerin çoğunluğunun Türkiye ile daha düzenli, daha yapısal istişare mekanizmalarının hayata geçirilmesi konusunda destek verdiğini görmekten de memnuniyet duyuyoruz. Ama bildiğiniz gibi Avrupa Birliği'nde kararlar tam bir konsensüs ile alınıyor. Ama birçok konuda azami çoğunluğun Türkiye ile ilişkilerin daha da ilerletilmesi yönünde bir iradeye ve görüşe sahip olduğunu da gördüm” dedi.
“UKRAYNA'DAKİ SAVAŞIN NÜKLEERE DÖNÜŞME RİSKİ HER AN İÇİN MEVCUT”
Savaşların küresel etkisi olduğunu vurgulayan Fidan, “Rusya-Ukrayna savaşı maalesef Avrupa'nın göbeğinde, 21'inci yüzyılda üç yıldır devam eden bir konvansiyonel savaş. Bu savaşın da tabii ki nükleere dönüşme riski her an için mevcut. Avrupa'nın ortasında cereyan eden bir savaşta 500 binden fazla insanın hayatını kaybetmiş veya yaralanmış olması ve milyonlarca insanın yerinden edilmiş olması gerçekten büyük bir trajedi. Türkiye olarak biz bütün coğrafi bölgelerde yaptığımız gibi temel tercihimizi, dış politika stratejimizi bir an önce çatışmanın, savaşın durmasından ve yerini diyaloğa, görüşmelere bırakılmasından yanayız. Biliyoruz ki bu çok kolay bir şey değil. Fakat prensipte bunu niyet olarak kabul etmek gerekiyor. Böyle bir metodu denemek gerekiyor. Tarafların savaşıyor olması, barışçıl görüşmeleri veya bu türden fikirleri karşılıklı teati etmeleri için görüşmelerine mani değil. Bu her zaman için mümkün. Çünkü savaşın maliyeti inanılmaz derecede yüksek ve şu anda ilerisi için getirdiği riskleri de şimdiden tahmin etmek zaman zaman mümkün olmayabiliyor. Dolayısıyla büyük risklere açık ve halihazırda büyük bedeller ödetmiş bu savaşın durdurulmasını talep etmek normal bir şey, insani bir şey. Yani bunun için görüşmelere başlamak gerekiyor. Zaten savaş devam ediyor. Ama diğer taraftan görüşmelerin devam etmesi, ciddi niyetler ortaya konması, bu savaşın daha fazla bölgemize ve küresel istikrara zarar vermesini engellemek için elzemdir diye düşünüyorum. Bunun için Cumhurbaşkanımız biliyorsunuz her iki tarafa da gerekli telkinlerde ve tekliflerde bulunuyor” diye konuştu.
“İSRAİL'E KARŞI ULUSLARARASI BASKI ARTTIRILMALI”
Gazze'de devam eden katliamın durması için uluslararası baskının artırılması gerektiğinin bir öncelik olduğunu ifade eden Fidan, “Neden? İsrail şu ana kadar hiçbir maliyet ödemediği için sadece Gazze'de bir soykırım yapmakla değil, aynı zamanda şimdi Batı Şeria, daha sonra Lübnan, daha sonra adını tahmin edemeyeceğimiz, kendine düşman ilan ettiği başka ülkelere de bu savaşı taşıma lüksünü görüyor. Siyasi maliyeti ödemiyor, ekonomik maliyeti ödemiyor, askeri maliyeti ödemiyor. Çünkü bu maliyeti ödetecek bir uluslararası mekanizma harekete geçirebilmiş durumda değil. Türkiye gibi birkaç tane ülke kendi ekonomik tavırlarını, ticari tavırlarını, siyasi tavırlarını koyuyorlar ama daha büyük bir baskı mekanizmasının üretilmesi gerekiyor. Biz nasıl ki Ukrayna'nın topraklarının işgal edilmesine karşıysak, Filistin devletinin de topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesine karşıyız. Yöntem olarak birincisi İsrail'e uluslararası toplumun dur demesi ve 1967 sınırları içerisindeki sınırlarına geri çekilmesi. Daha sonra İsrail'in şunu demesi gerekiyor. Benim 1967 sınırları dışında herhangi bir toprak parçasıyla işim yok. Ondan sonra uluslararası toplum Türkiye'nin de dahil olduğu ve dahil olduğu üyeleriyle gerek İsrail'in güvenliği, gerek Filistinlilerin güvenliği için elinden geleni yapar. Ama ortada devam eden bir işgal var yıllardır. Baskı var, katliam var, zulüm var. Bunların olduğu bir yerde uluslararası toplumun barış yolunda kalıcı adımlar atması giderek zorlaşıyor. Dolayısıyla biz bu noktadaki umudumuzu da kaybetmiyoruz. Uluslararası diplomatik baskı mekanizmalarının tamamıyla kullanılması için uluslararası topluma çağrı yapıyoruz. Gerek Uluslararası Adalet Divanı'ndaki çabalarımız, gerek ticareti kesmeyle ilgili çabalarımız, gerek siyasi çabalarımız, gerek uluslararası diğer ortamlardaki çabalarımız dostlarımızla beraber bu baskıyı artırma yönündedir. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, bir ülkenin kendi kişisel hırsını devam ettirmek için ortaya koyduğu bu türden bir savaş ve katliam, bütün dünya için riskleri de beraberinde getiriyor. Bundan sakınmamız gerekiyor. Sorumlu bütün siyasetçilerin, devlet adamlarının bu yönde adım atması gerekiyor” dedi.