Psikoloji alanındaki çalışmalarında, annelerin davranışlarıyla ilgili de çalıştığını dile getiren Selçuk, "Annemin eğitim hayatımla ilgisi çok önemli. Onun sayesinde okudum, diyebilirim. Doğduğum köyde ilkokul birinci sınıfa 5 yaş 2 aylıkken başladım. Ailem Ankara'ya göçmüştü, ben de babaannemin yanında köyde kaldım. Toplam 17 gün gitmişim okula gerisinde de kaçmışım." diye konuştu.
Köy okullarına karşı hassasiyeti olduğunu dile getiren Selçuk, "Taşımalı eğitimle ilgili meseleler beni çok rahatsız ediyor. Gerçekten bir tedbir almamız lazım. Köy okullarının aslında bir hayat sahnesi olduğunu, çocuğun yaşamla irtibatının orada sahicileştiğini unutmamamız lazım. Diğer türlü çocuğun hayatını çok yapaylaştırıyoruz ve eğitimi sadece öğretim prosesi gibi algılattırıyoruz. Bu çok doğru bir şey değil." ifadelerini kullandı.
Selçuk, daha sonra Ankara'da ikinci sınıfa devam ettiğini, akademik yetersizliği olduğu için iki öğretmenin de kendisini sınıfına almadığını belirterek, sonunda emekliliği yaklaşan öğretmeninin sınıfına kabul edildiğini söyledi.
"DOĞRU BİR PROJEYDİ VE KENDİ İÇİNDE EVRİLEBİLİRDİ"
Köy Enstitüleri'nin 1948 yılında kesintiye uğratıldığını ifade eden Bakan Selçuk, "Bence devam etmeliydi çünkü kendi doğası içinde özgün bir tasarım içeriyordu. Günlük siyasi sıkıntılar vardı, belirli kişiler ya da gruplar, Köy Enstitüleri'ni kendi dünya görüşlerinin bir doktrinasyon aracı olarak kullanmaya başladılar. Köy Enstitüleri, doğru bir projeydi ve kendi içinde evrilebilirdi, bir tekamül olurdu ama bunun kısmen kötüye kullanımı, bu tür bir özgün tasarımın Türkiye'den çıkıyor olmasının da özellikle Marshall Yardımları politikası çerçevesinde düşündüğümüzde çok istenmediğini görüyoruz. Yani 'Türkler özel bir şey yapmasın, uçak yapmasınlar, Köy Enstitüleri gibi orijinal okulları olmasın, Türkiye'nin kendi demiryolu stratejisi olmasın'." dedi.
"EĞİTİM ÖNEMLİ DEĞİL, DEĞERLİ"
Bir soru üzerine Bakan Selçuk, "Eğitimin önemli olması ifadesi beni rahatsız ediyor çünkü eğitim önemli değil, değerli. Çünkü değer dediğimiz şey, bir medeniyetin enerjisidir. Önem dediğimiz şey daha pragmatik bir şeydir daha önemsiz olabilir. Ama değer atfedilen zeminiyle kutsal bile olabilir, olmayabilir de. Bu anlamda ben gelecekle ilgili çok kaygılanıyorum. Şundan dolayı; bu kadar birikimi, tarihsel donanımı varken, bugünkü enerjimiz varken çok daha iyisini yapabiliriz." yanıtını verdi.
Bunu yapamıyor olmanın ve kendisine "Siz bu ülkenin çocuklarının geleceği için ne düşünüyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz?" sorusunun sorulmamasından rahatsız olduğunu dile getiren Selçuk, sözlerine şöyle devam etti:
"Sorulan her şey, kişilerin ya özlük haklarıyla ya günlük siyasi çatışmalarla ilgili ya da geçmişten bugüne taşıdığımız çözülmesi bu bağlamda mümkün olmayan birtakım çatışma unsurları, hep bunlar konuşuluyor. Milli Eğitim Bakanı asla kendi dönemi için kısa vadeli hemen bir şey yapmaz.
Bu bir maraton koşusuysa, gelecek için ne düşünüyorum çocuklar açısından; bizim bebelerin, evlatların, dünyanın her yerinde gururla, sabırla ve dimdik ayakta durarak, kendi var oluşundan, ülkesinden, toprağından, ürettiğinden tatmin olmuş bir hissiyatla 'biz de buradayız, varız' diyebilecek bir gençlik istiyorum. Bunu yapabilmenin her koşulu var Türkiye'de. Fakat eğitim, bir grup hizip ya da parti ödevi değil. Eğitim bir millet, ülke ödevi. Bir mutabakat istiyor eğitim. Mutabakat olmazsa milletleşemiyoruz. Milletleşemeyince herkes bulunduğu yerden ateş etmeye başlıyor. Bizim bu mutabakat üzerine bir gelecek tasavvuruna ihtiyacımız var."