Şaka gibi ama gerçekten savaşın etkisi sadece mayınlarla değil, balıklarla da kendini belli etmeye başladı.
Önceki gün Çeşme Ildır’a balığa gittim.
Balık tutmak için güzel hava, balığın tutulması için güzel ve sakin bir deniz vardı.
Yanımdakinin şansızlığı mı diyelim, benim bahtsızlığım diyelim, denizin mavi sularında olduğunu sandığımız o balığı bir türlü tutamadık.
Pardon tutamadık derken yanlış anlaşılmasın, balık geldi, otlaya ucunu dokundu, olta titredi de biz tutamadık değil.
Bildiğin balık yoktu koca denizde.
Yerimizi değiştirdik, yönümüzü değiştirdik, yemimizi, totemimizi, gülüşümüzü, duruşumuzu değiştirdik ama maalesef o beklediğimiz balık ve balığın titreşimi yoktu.
Bu sefer balık tutmaktan değil, balığı yoklamaktan ve olmadığını anlama psikolojisinden yorulduk.
Dinlenmeye çekildi, keyfi denizde değil karada almaya karar verdik.
O arada balıkçılarla konuştuk, teknesi olan, yıllarını bu işe veren, ekmeğini bu işten kazananlarla. Onlar da aynı şeyleri söylüyorlardı: "Deniz de balık yok."
Balığın ustası ise aynen şunları söyledi, ‘Balık çok hassas bir canlıdır. Canının tehlikede olduğunu km öteden dahi hisseder ve güvenli yerlere kaçar. Ukrayna ve Rusya arasında Karadeniz’de var olan savaşın bir yansıması bu. Karadeniz’den kaçan balıklar, Ege Denizi’ndeki balıkları da etkiliyor. Kaçan balıklar, sakin balıkları da tetikliyor. Sulardaki sıcaklık bitmeden balığın eksi günlerini görmek neredeyse imkansız” dedi.
Çok felsefi, çok düşünsel ve komplo teorileri içeren bir fikir de olsa, balık tutuğumuz yere bir taş attığımızda kaçan ve bir daha o yere gelmeyen balıkları gördüğümüz anlar aklıma geldiğinde fikir mantıklı geldi.
Sizin anlayacağınız bu savaş, denizin de tadını kaçırdı.
Balık tutkunları olarak Rusya’da ve Ukrayna’ya bir an önce barış sağlamaları konusunda uyarıda bulunuyoruz.
Yoksa oltamızı, hem de yemsiz size çeviririz!