Geçen hafta gösterime giren ve gösterime girdiği hafta sonu tüm zamanların en yüksek hafta sonu hasılatını yapan Barbie filmi daha gösterime girmeden tüm vitrinleri ve algıları pembeye boyamayı başardı. Yürütülen pr çalışmaları o kadar güçlü ve yoğun ki çocukluk çağında olup Barbie fanı olanları bırakın, ergen ve yetişkinler de birer Barbie ve Ken olma yarışında gibiler.
Filmi izleyenler kadar filme tepkili olduğu için asla izlemeyeceğini belirtenler de var. Şahsen tüm algı yönetiminin üzerinde kurgulandığı filmi görmek istedim.
Bir çocuk gelişim uzmanı olarak kurumlarımda asla Barbie figürü kullanmadığım gibi , Barbie’nin çocuklar için oluşturacağı modelden ziyade tüketim çılgınlığına yönlendiren algı yönetiminden hoşlanmadığımı belirtmeliyim. Barbie’nin evi, arabası, helikopteri, pastanesi postanesi vb sürekli yeni bir ürünü pazara çıkıyor.
Diğer yandan biliyorsunuz ki vücut ölçüleri, yoğun makyajı ve boyalı saçları ile Barbie, kadını tek tip bir obje haline getiriyor diye yakındık yıllarca. Ne çok genç kız Barbie olmak adına kendi vücudundan nefret etti kim bilir. Barbie olmak adına ard arda estetik operasyon geçirenler yansıdı medyaya.
Şirket de bu algıyı değiştirmek için yeni Barbie’ler sundu piyasaya. Meslek sahibi Barbie’ler ve onların yeni mekanları pazarlandı bir süre. Barbie sadece cinsel bir obje görünümünde değil aynı zamanda hayatın içinde, güçlü, ayakları üzerinde duran ve eğitime önem veren kızlar yetişmesine rol model oluyor algısı yaratılmaya çalışıldı. Ve şimdi de film tam olarak bu ucuz feminizm kokusunu yayıyor etrafa. Bilinçli olmayan izleyici için verdiği feminist mesajlar hoşa gitse de aslında dönüp baktığımızda kadın-erkek ilişkileri adına ya Barbie ya da Ken taraftarı olmayı gerektiren bir yönlendirme yapıyor film. Barbieland da kadınlar çok güçlü ve öncü iken Ken’ler yani erkekler ikinci sınıf ve kadın güdümünde gösteriliyor. Hayat öyle mi oysa? Kadın ve erkek farklı kimlik, karakter ve yönleri ile dengede olmalı her zaman. Filmde Barbieland’dan gerçek hayata geçen Barbie ve Ken, gerçek hayatın hiç de Barbie’lerin dünyasında olmadığı görüyorlar, şirket merkezindeki tek bir yönetici bile kadın değil ve insanlar Barbie ölçülerindeki bir kadına cinsel bir obje olarak bakıyor. Tam da bunu değiştirmeye ve dönüştürmeye odaklanıyor film… yersen…
Bana biraz Barbi’nin yeni dünya düzeninde pazar kaybetmemek adına yine “kadın’ı” kullandığı bir algı operasyonu olarak göründü ve başarılı da oldu. Barbie dünyada 2.en çok hasılat yapan film olmayı başardı. Ekonomik başarının ötesinde, kendince günah çıkardı ve bazı çevrelerde “kadın dostu” algısı yarattı. Dünyayı bayağı bi pembeye boyadı ve çılgınca bir “Hi Barbie, Hi Ken” diyaloğu saçtı ortaya.