Herkesin eminim bir bayram hikâyesi vardır.
İçinde mutluluk olan, içinde umut olan, içinde şeker olan, içinde sevgi olan, içinde saygı olan, içinde birlik, beraberlik, dayanışma olan, içinde kolonya kokusu eksik olmayan bir bayram hikâyesi vardır.
Benim bayram hikâyemde de hepsi var.
Bir tek şey eksik.
Babam.
Hatırlamayacak kadar küçük yaşta kaybettiğim için babamı, hep bayramlar başka büyüklerin bana gösterdiği sevgi ve şefkatle geçmiştir.
Babamın bana bayramlık aldığını meşale hiç hatırlamıyorum.
Babamın bana bayram harçlığı verdiğini mesela hiç hatırlamıyorum.
Babamın elini öptüğümü de.
Bayramların belki de en eksik olanını yaşadım hep yıllarca.
Başka babaların çocuklarını aldığı kıyafetleri gördüm, ‘Benim babam nerede?’ dedim.
Başka babaların çocuklarının ellerinden tutup, gezmelere gittiğini gördüm, yanımda sallanan elime baktım, ‘Benim babam nerede?’ dedim.
İnsanoğlu bir süre sonra her şeye alışıyor diyenleri çok duydum.
Ama ben babasızlığa hiç alışamadım.
Her bayram onun yokluğunu hissettim.
Bir süre sonra bayramlar da benim yokluğumu hissetmeye başladı.
Bayramın kaç gün sürdüğünü değil, ne zaman biteceğini düşündüm o küçük aklımda.
Çünkü o bayram bitecek, herkes normal günlerine dönecek ve ben babasızlığın acısını içime işleyen o görüntülerden kurtulacaktım.
Herkes bayramın bitmemesini isterken, ben bayramların bitmesini istedim hep ilk gününden.
Yıllar geçti, bayramlar geçti, her bayram beni biraz yıllara göre daha da büyüttü.
Bugün yine bayram.
O yoksunluk hissettiğim günleri düşünerek giriyorum bayrama.
Ama sabah gün ışığında çocuklarıma bakıyorum, onların hayatında var olduğum için şükrediyorum.
En azından onlar benim gibi babasız ve bayramsız büyümüyorlar.
Hepinizin, gündemdeki sağlık sorunu nedeniyle sosyal mesafeyi korumak zorunda olduğunuzu biliyorum.
Yoksa gidin, fezanda da olsa babanızın eline öpün derdim.
Onun yerine, gözlerinizle ona bakıp, gönülden öpün.
Sizi babasız bırakmadığı için Allah’a şükredin.
Öksüz çocuğun tavsiyesi…