Dirim yazısında şunları belirtti;
Birkaç gündür 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü ile ilgili yapılan kutlama açıklamalarını ve yazılanları ilgiyle izliyorum. Kutlama mesajı yayınlayanlar arasında çok sayıda siyasetçi de var. Seçim tarihinin yaklaşıyor olmasının gazetecilere ilginin artmasında payı var anlaşılan.
AK Partili siyasetçileri anlayabiliyorum. Geçmişte basın tarafından ötelenmelerinin, özellikle Milli Görüş kökenlilerin 28 Mart sürecinde bazı basın organları tarafından yapılan haksız yayınlara muhatap olmalarının etkisi sürüyor. Geçmişte mağduriyet yaşadıkları için basının sorunlarını çözmek yerine “Ne haliniz varsa görün” diyerek kayıtsızca izliyorlar. Ancak ağzını açtığında özgür basından, gazeteciliğin Uğur Mumcu gibi yapılmasından dem vuran diğer partilere mensup pek çok siyasetçinin, gazetecilerin yaşadığı sorunlara kayıtsız kalmasını anlayamıyorum. Gazetecilerin özgürce çalışamadığı bir ülkede demokrasiden bahsetmek inandırıcı gelmiyor. Yapılan açıklamalarda basın camiasında karşılık bulmuyor.
AK Parti’de beğendiğim politikacılardan birisi olan İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın Tanıtım ve Medya’dan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmasından sonra umutlanmıştım. Hamza Dağ’a daha kolay ulaşır var olan sorunlarımızı aktarabiliriz diye düşünmüştüm. Ancak bugüne kadar mümkün olmadı. Çalışkanlığı ile tanınan Hamza Dağ’ın öncelikleri arasında basının sorunları yok demek ki. Yoksa bu konuda girişimde bulunabilirdi. Ancak Hamza Dağ’da seçim bölgesi olan İzmir’de yüzlerce gazetecinin son yıllarda yaşadığı sorunlara ilgi duymadı ki, “ Arkadaşlar medyadan sorumlu genel başkan yardımcısı oldum. İzmir’de neler yapıyorsunuz? Sorunlarınız neler? Gelin anlatın” deme gereği duymadı. Bu göreve geldikten sonra İzmir de basın toplantısı düzenlediğini de hatırlamıyorum. Oysa İzmir basını son yıllarda en kötü dönemini yaşıyor. Bunun en büyük sorumlusu biz gazetecileriz. İpini koparanın bu mesleği yapmasına, gazeteciliğin itibarını düşürmesine engel olamadık. Küçük menfaatler için birbirimizin ayağına çelme taktık. Herkes kendi başına bir şeyler yaptı, bir araya gelip ortaklaşa bir şeyler yapmayı beceremedik. Sayısı 90’ı geçen İletişim Fakültelerinin kurulmasını engellemek için siyasetçiler üzerinde baskı oluşturamadık. İşini düzgün yapanlara gerektiği kadar destek olamadık. Daha çok etken sayabilirim. Evet bunlar bizim hatalarımız. Gazetecilik bölümünden mezun olalı 32 yıl geçmiş, halen gazete, dergi ve haber sitesi yayıncılığını sürdüren birisi olarak yeterince ‘içeriden’ konuştuğumu düşünüyorum. Eminim çok sayıda meslektaşımda bu konularda bana katılacaktır.
Tekrar başa dönersek, Ulusal ve yerel basının yaşadığı bu sıkıntılı dönemde destek olmayan özellikle iktidar milletvekilleri, gazetecilerin yaşadığı olumsuzlukların sorumlusudur. Yıllardır hazırlıkları süren internet haber siteleri ile ilgili kanunu özellikle çıkarmayarak haksız rekabete yol açıyorlar. Dövizdeki artış nedeni ile yüzde yüz artan kağıt maliyeti, gazetelere büyük yük getirdi. Farklı sektörlerdeki müteşebbislere destek olunurken gazete maliyetleri konusunda indirime gitmeyerek “ Batan batsın” zihniyeti ile hiçbir destek verilmiyor. Özetle ulusal basının belirli medya gruplarının elinde toplanmasından sonra yerel basının yok olmasını kayıtsızca izliyorlar.
Muhalefet partilerinin basına karşı tutumuna gelirsek onlarda basın ve basının sorunları konusunda iyi şeyler söylese de icraatta çok başarılı değiller. Özellikle Belediye Başkanları kendi il veya ilçesinde kendi basınını oluşturma peşinde. Özellikle İzmir’de her başkanın kendisine yakın gazetecileri var ve sadece onlara destek olmayı yeterli görüyor. Hakkını teslim etmek lazım İzmir’de yerel basına en büyük desteği İzmir Büyükşehir Belediyesi veriyor. Dilerim diğer belediyelere, kurum ve şirketlere de örnek olur.
Basın sektöründe yaşanan sorunların kısa vadede çözülmesi zor gözüküyor. Çözüm konusunda en büyük görev de biz gazetecilerin. Öncelikle biz çaba göstermeliyiz. Eğer, kendi sorunlarımızın üstesinden gelemezsek gelecek yıllarda da 10 Ocak geldiğinde benzer şeyler yazmaya devam ederiz.