Dik kafalı bir çocuktum ben. Birinin bana birşey yap demesinden hep nefret ettim.
Beş yaşında annemle kış ortasında yazlık elbise giyme kavgam, hayır giyemezsin dediği içindi muhakkak.
Bana şunu yap dediler mi yapmamak için ne gerekirse yapardım.
“Hadi kalk teyzenin elini öp çocuğum ayıp” Duyduğum anda o eli öpmemek için nasıl da bahaneler yaratırdım.
Halbuki bana söylenmese gidip öperdim.
Dersini çalış, hayır. Erken uyu, hayır. Ödevini yap, hayır.
Huyumu bilenler, huyuma gidip beni güzel idare ederlerdi. Huyumu anlamayana çok çektirdim.
19 yaşındayken, bir sebepten kızdığım babama küstüm. O da bana. Öylece konuşmuyoruz.
Yaşgünüm geldi.
Bir akrabam, git babandan özür dile, sana falanca mağazadan açık çek hediye aldı bilgisini verdi.
Istemem dedim. Hediyeyi de almadım, özür de dilemedim. Ne kazandım ne kaybettim, kaybettiklerim kazandıklarımdan belki daha fazladır bilmem.
Yıllar geçti, evet daha yumuşadım. Evet artık eskisi kadar sert hatlarım yok.
Yine de şunu yap diyene olan hislerim aynı. Hala inadına tersini yapabiliyorum. Elimde değil.
Hatta çocuk kandırır gibi, kızım sana söylüyorum Banucum sen anla hesabı, bana birşey yaptırmak isteyenin çakırmadan o şeyin nasıl güzel olduğunu anlatışı yok mu. Çok güldürüyor beni.
Politika ile işim olmaz. Politik de olamam zaten. O nedenle politik hareketler gerektiren işler bana göre değil. Falancanın huyuna gitmek, filancayı pohpohlamak.
Benim için doğrular var. Bir de yanlışlar. Ikisinin arası diye bir yerim yok.
Yanlış kesinlikle olmaması gereken, doğru mutlaka olması gereken benim için.
Bu kadar netim. Kızıyorsam kızarım, yüceltmek de gerekiyorsa en alasını yaparım.
Çoğu zaman gönlümü kaptırdığım hayvanlar için susmam gerekiyor. Kanunsuz dünyalarını karartmamak için susmam gerekiyor. Son sözü söyleyenleri kızdırmamak için, sırf onlara iyi davranılsın diye hiç içim almadığı halde susuyorum. Inanmadığım halde inanmış gibi duruyoum, kafamı sallıyorum. Fikrime ters, dahası yanlışlığından yüzde yüz emin olduğum şeylere susuyorum.
Fazlasını yapamam. Ben köprüyü geçene kadar ayıya dayı demem zaten, ayı diye bağırır ne olacaksa olsun deyip yürürüm.
Benden daha fazlasını bekleyenler var elbette. Sen harikasın, muhteşemsin gibi yüceltmeleri benden bekleyenlere, çok beklersiniz diyorum.
Saçma çünkü. Inanmadığın birşeye şartlar gereği inanıyor gibi yapmak. Sevmediğin birine, seviyor gibi yaklaşmak. Doğru bulmadıklarıma çok doğruymuş gibi alkış tutmak.
Benim gözbebeklerim bile belli eder bir kere. Dilim dönse, gözlerim yalan diye bağırır.
Becerebilene benden kocaman aferin. Saygım var diyemem, çünkü sahtekarlığa saygı duyamam.
Işte sırf bu yüzden ayı benim için hiç dayı olamadı, olamaz da. Ayı ayıdır, öyle de kalmalıdır.