Gün olur ve bir valiz alırsınız elinize. İçine bir ömrün en güzel yıllarını, yaşanmışlıklarınızı, yerleştirirsiniz. Tanıdığınızı sandığınız ama tanıyamadığınız gerçeğiyle yüzleştiğiniz o iğrenç zamanları üzerine bastırarak kapatmaya çalışırsınız. Kapanan sadece valizin fermuarıdır. Sizin iki göğüs aranızda ömür boyu kapanamayacak olan bir boşluk açılır. O boşluk gittikçe derinleşir ve o derinlikte annenizi ararsınız. Yanına gidememenin,derdinizi paylaşamamanın yoksulluğunu yaşarsınız.
“Ben geliyorum, beni karşıla!” diyememenin zehrini yudumlarsınız.
Ve bir gece olur ki o geceyi ömrünüz boyunca cefasıyla yaşamaya kendinize mahkûm edersiniz...
“Hoşça kal!” demeye bile diliniz varmaz. Onca her şeye rağmen iki satır laf eder ve onurunuzla gidersiniz.
Hakkını helal et...
Sonra en son sözü kendinize edersiniz.
İyi ki yazıyorum ve seni yazarak kusuyorum. Ya yazmasaydım ne yapardım ki ben? Elimi kaldırıp yaşanılan her şeyi ipe mi verseydim.
Bu da, bu gece benim ölüm!