İnsanın canı bazen çok yanar, kimse duymaz, kimse bilmez. Uzaktan davulun sesi hoş gelir, bir de yakından dinle Çin işkencesi yanında halt etmiş.
Bazen sadece yanarsın, harsız ve ateşsiz, bazen bir hayale konu olursun, senin bile hayal edemediğin. Hayaller Paris, cepler ise evin arkası. Bazen sadece yanarsın niye, neden, niçin, nasıl diye sormadan, sorsan inan bilmiyorum. Niye yandığımı, kime yandığımı, bu kader alev aldığımı bilmiyorum, kahretsin bilmiyorum. Bazen kendini hiç sayarsın, sırf sevdiğin mutlu oluyor diye ağlarsın. İlk ağlayan da sen olursun, son ağlayan da. Hep sen ağlarsın ve sorarsın kendine niye ağlıyorum diye. Cevap manidar; Bilmiyorum, bilmezsin belki de bilmeze yatarsın, tıpkı ben gibi ama söylemezsin, söylesen sanki gidecek. Bazen sadece izlersin sonunu bile bile. Sinene çekersin ahlarını, kendini zincire vurarak, kalbine düğümler atarak, günahını boynuna alarak, belki de bir ömür ağlayarak.
Bazen sadece yanarsın niye, niçin, neden, nasıl yandığını bile bilmeden ben de Bilmiyorum...