Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği (TKDCD) 17. Ulusal Kongresi, Antalya'nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde gerçekleştirildi. Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Özatik, 1998 yılında kurulan derneğin Türkiye’de Türk kalp damar cerrahisi alanındaki tek ve ana dernek olduğunu söyledi. Camialarının 30 yılı aşan süredir bilimsel ve eğitimsel faaliyetlerini, ülkeye hizmetini sürdürmeye devam ettiğine değinen Özatik, “2 yılda bir kongremizi düzenliyorduk. Pandemi nedeni ile kongrelerimizi yapamadık ama dijital platformlarda gerçekleştirme imkanı bulduk. Bu yıl ayrı bir mutluluk ile bir araya geldik, hasretlik 4 yıla varmıştı. Bilimsel, eğitimsel ve sosyal açıdan birbirimizi özledik. 3 bin 300’ün üzerinde bir katılımcı ile birlikteyiz. Kalp cerrahisi bir ekip işidir. İleri tecrübeye sahip hemşirelerimiz, anestezicilerimiz, teknisyenlerimiz ve yine yurt dışından çok sayıda misafirimiz bizimle birlikte. ABD ve Avrupa’dan katılımcılar var. Bu toplantımızın öncesinde yarım gün Kuzey Afrika, Doğu Avrupa ve Orta Avrupa ülkelerinden meslektaşlarımızla kalp yetmezliğini ayrı bir program olarak konuştuk” ifadelerine yer verdi.
"BU YIL 10 AY İÇİNDE 18 KALP NAKLİ YAPTIK"
Özatik, pandemi döneminde tıbbi hizmetleri bir şekilde sürdürdüklerini belirterek, kalp hastalarının bekleyebilecek hastalar olmadığını ve baypas, damar, kalp kapak ameliyatlarını şartları maksimuma çıkararak gerçekleştirdiklerini kaydetti. İleri evre kalp yetmezliği olan hastalara yeterince çözüm üretemediklerinden yakınan Özatik, “Çünkü onlar için en iyi çözüm kalp nakli ameliyatlarıdır. Kalp nakli ameliyatlarını bu dönemde istediğimiz sayılarda gerçekleştiremedik. Önceki yıllarda 90-100 sayılarda yıllık kalp nakli ameliyatını bakanlık ruhsatlı 15 merkezde yapabiliyorduk. Ancak bu dönemde 3 yıl boyunca 18-20 civarında nakil oldu. Bu yıl ise ilk 10 ay içerisinde 18 nakil yapabildik. Burada en büyük sorunumuz yeterince beyin ölümü gerçekleşmiş olmasına rağmen organ bağışının olmamasıdır. Biz genel olarak yardımsever bir toplumuz ama ne yazık ki konu organ bağışına gelince aynı hassasiyeti göremiyoruz” dedi.
"BİN 351 HASTA KALP BEKLİYOR"
Geçen yıl bin 200 civarında beyin ölümü tespit edildiğini aktaran Özatik, “Beyin ölümü dediğimiz şey ise nedir; hastanın trafik kazası, ateşli silahla yaralanmış, yüksekten düşmüş gibi nedenlerden dolayı beyin fonksiyonları tamamen yerine dönemeyecek şekilde olanların, organ bağışı yapmadığı anda 48 ile 72 saat içerisinde vücut diğer organlarında hayatiyetini kaybedecek bir durum. Geri dönüşü olmayan bir durum. Bu işe hekimler karar veriyor, çünkü bu iş artık geri dönüşümsüz bir beyin ölümüdür. Siz eğer organlarını bağışta bulunursanız, bir vericiden 7-8 tane organ sağlamanız mümkün. Bazı organlar için, böbrek ve karaciğer için bir şans var. Çünkü insanın iki tane böbreği var. Birinci derece yakınlarından yapılıyor, yine karaciğer iki parça şeklinde bağış yapılabiliyor. Ülkemiz canlıdan yapılan böbrek ve karaciğer nakillerinde Avrupa lideri. Ancak Avrupa, ABD gibi ülkelerde nakillerin yüzde 80’i bir kadavradan yani beyin ölümü gerçekleşmiş bir vericiden gerçekleşiyor ama ülkemizde bu oran tam tersinedir. Kalp, akciğer, pankreas gibi organlar için mutlaka bir kadavraya ihtiyacınız var. Sağlık Bakanlığı kayıtlarında 33 bine yakın hastamız var. Bunların yaklaşık 25 bini böbrek yetmezliği hastalarıdır. Onlar bir şekilde diyalizle hayatını devam ettirebiliyor. İleri evre kalp yetmezliği hastalarımız ekim ayı itibarı ile bin 351 hasta, 15 merkezden Sağlık Bakanlığı sistemine bildirilmiştir. Bu hastalara 1 yıl içerisinde çözüm üretmediğinizde maalesef yarısını kaybedeceğiz. Yani 2 yıl içerinde bu hastalara organ bulamazsak bu hastaları maalesef kaybedeceğiz” dedi.
"UMUT OLACAKTIR"
Dünyanın neresinde bir teknik varsa onun Türkiye’de de olduğuna vurgu yapan Özatik, “Dünyanın gelişmiş ülkeleri ile rekabet edecek hastanelerimiz ve donanımlı hekimlerimiz var. Bir şeyimiz eksik o da maalesef organ bağışı. Ocak ayında ABD’den gelen haber bizi Covid aşısının bulunması kadar heyecanlandırdı. Geçtiğimiz ocak ayında genetiği değiştirilmiş bir domuzun kalbi insana nakledildi ve bu şekilde hasta iki ay kadar yaşadı. Organ nakillerinde vericinin organını alıcıya naklettiğinizde alıcının vücudu organı reddetmesin diye bağışıklık sistemini baskılayacak şekilde bir takım ilaçlar kullanmanız gerekir. Bunu insandan da yapsanız böyledir, hayvandan da yapsanız böyledir. Bu işin gelecekte insanlar için çok büyük bir umut ve alternatif olabileceğini düşünüyorum” açıklamalarında bulundu.