Mesajında, kadınların toplumun temel taşı olduğunu vurgulayan Bina, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nün, kadınların haklarını aramak, çalıştıkları işin karşılığı olan ücreti alabilmek için başlattıkları mücadelenin yıldönümü olduğunu belirterek, "Bu mücadelenin 1857 yılında başladığı dikkate alındığında, aradan geçen süre zarfında kadının hak ettiği konum ve değerde yeterli gelişmelerin olmadığı açıkça görülmektedir" dedi.
"Bedel ödemeye devam ediyorlar"
Bina, mesajında şunları kaydetti;
"Kadınlarımız, anne, eş, kardeş sorumluluğuyla ailenin ve toplumun, sonra ağır çalışma koşullarının yükünü omuzlamakta, şimdi de sosyal çözülmeyle hızlanan ahlakî çöküşle devam eden, tacizin, şiddetin, terör ve savaşın ağır yükü altında bedel ödemektedir. 8 Mart Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği bir kararla kadınlara yönelik ayrımcılığa dur demek, emek sömürüsüne karşı duranlara mevzi belirlemek, sorunları dillendirmek çözümlere hep birlikte akıl erdirmek ve uygulamak için ‘Dünya Kadınlar Günü’ olarak belirlenmiştir.
1857 yılından beri bu gün, özellikle çalışan kadınların sosyal, kültürel ve özlük haklarına ilişkin sorunlarını gündeme getirip çeşitli platformlarda konuşmak için fırsat olmuş, fakat çoğu söz bir nutuk olarak kalmış veya temenniden öte gitmemiştir. Küresel pazarın aktörleri sadece üretim ve tüketimi fazlalaştırma esasıyla modern yaşama biçimini egemen kılmak adına, kadının, ailenin ve giderek toplumun huzurunu alt üst edecek illüzyonlarla birçok değeri ifsat etmişlerdir. Bunların neticesinde birlikte aile bağları zayıflamış, genel ahlaki kurallar gevşemiş, sevgisizlik, güvensizlik toplumları tehdit eder olmuştur. Ailenin parçalanıp dağılmasıyla birlikte toplumu bir arada tutan duygu bağları da zayıflayınca, sevgisizlik, ilgisizlik yaşama biçimine dönüşmüş, buna bağlı olarak şiddet, taciz gibi olaylar toplumun varlık ve huzurunu tehdit eder ölçüde yaygınlık kazanmıştır.
Kadına pozitif ayrımcılık ve yeni haklar, aileyi daha da güçlendirmeyi amaçlamaktadır. İlk başladığı yıllarda savunulanın aksine bugün kadın haklarına yönelik yeni yaklaşımlar, kadının aile ve çocuklarıyla daha fazla vakit geçirmesini talep etmekte, ülkeler çalışma yasalarını buna göre düzenlemektedir. Son yıllarda Türkiye’de de çalışma hayatının kadını ve çocuğu daha fazla koruyacak tarzda düzenlenmesi, toplum sağlığı ve huzuru bakımından son derece yararlı olmuştur, olmaktadır.
"Kadın öncüdür"
Kültür ve medeniyet değerlerimiz, kadına cenneti ayaklar altına serecek yücelikte değer vermiştir. Onlar bütün bir topluma dayanak, korunak, sığınak olmuşlardır. Öncüdürler, örnektirler. Kucaklarında sadece çocuklarını değil, onlarla birlikte aklı, anlayışı, şefkati, fedakârlığı büyütmüşlerdir. İlmi, estetiği, duyguyu, şefkati, cesareti, güveni büyütüp beslemişlerdir. Yeri gelmiş Fatma Bacı’nın önderliğinde Anadolu Bacıları olarak iş dünyasında ve sosyal hayatta örgütlemiş, yeri geldiğinde de Nene Hatun olup, Şerife Bacı olup onur ve özgürlük mücadelesinde erkekleriyle, evlatlarıyla yan yana omuz omuza en ölümcül direnişin kahramanı olmuşlardır. 'Beşiği sallayan dünyaya hükmeder' anlayışıyla hareket eden Aziz Haydar Hanım eğitimci kadın hareketine önderlik etmiştir. En son, 15 Temmuz’da kanlı bir darbeyle başlayan ülkemizin işgal girişimine karşı Safiye Bayat, o zamanki ismiyle Boğaz köprüsü üzerinde hainlerin açtığı ateşin üzerine üzerine giderek, darbecileri engellemeye çalıştı, yaralandı. Şerife Boz, gün direniş günü diyerek kamyonunu tankların üzerine sürdü. Jale Usta, ‘Bugün ölmezsek ne zaman öleceğiz?’ diyerek direnişe katıldı. Nebahat Topaloğlu, Huriye Yiğit, Derya Ovacıklı ve bunlar gibi on binlerce kadınımız onur, iman, özgürlük için bir an bile tereddüt etmeden kendilerini tankların, namluların karşısına attılar.
Biz, toplum gerçekliğimizi kadın erkek çatışması üzerine değil, sevgi ve saygıya dayalı yardımlaşma ve dayanışma üzerine kurmuşuzdur. Bu duyarlıkla yerine göre iş hayatında yan yana, 28 Şubat darbe süreci ve 15 Temmuz ihanet girişimine karşı da omuz omuza oluruz. Çünkü istiklâl ve istikbalin olmadığı yerde kadın olsun erkek olsun kimsenin ne hakkı, ne hukuku ne onuru olur.
"Vicdan Konvoyu'nu destekliyoruz"
Hak ve özgürlük ihlallerinin eşi görülmedik seviyelerde sürdüğü dünyamızda en çok mağdur olanlar kadınlar olmuştur, olmaktadır. En az yüz yıldır kitlesel yıkım ve kıyımlara yol açan ve şimdi son vahşetini Suriye’de gördüğümüz savaşların ilk ve çaresiz mağdurları da yine çocuklarıyla birlikte önce kadınlardır. Dün Bosna’da, Arakan’da olduğu gibi belki onlardan daha alçakça bugün zindanla binlerce kadın tutuklu işkenceye ve tecavüze maruz kalmaktadır. Bu masum ve mazlumların çığlığına maalesef dünya kamuoyu sessiz ve sağır kalmaktadır. BM ve sözde İnsan Hakları aktivistleri bu ağır hak ihlali karşısında neredeyse en küçük açıklama bile yapmaz olmuşlardır. Özelde kadın genelde tüm insan hakları hususunda sahte ve çifte standartlı tutum takınan bu hükümsüz kişi ve kurumları da tel’in ediyoruz. Bu sebeple Suriye hapishanelerinde tutulmakla kalmayıp iğrenç ve insanlık dışı taciz ve işkence yapılan 6736 kadın tutuklunun serbest bırakılması için dünyanın her yerinden kadınların katılımıyla düzenlenip İstanbul’da 6 Mart’ta başlayan Vicdan Konvoyu eylemini sonuna kadar destekliyor fiili olarak ta yer almayı çok önemsiyoruz.
Emeğe, insana, kültüre, değerlere her zaman önem veren Eğitim-Bir-Sen olarak, toplumun temel taşı olarak gördüğümüz kadınlarımızın daha iyi çalışma şartlarına kavuşmaları başta olmak üzere, onlara daha saygın, huzurlu, verimli bir konum ve ortam sağlayacak düzenlemelerin yapılmasını arzu ve talep ediyoruz. Bu bağlamda kadına yönelik şiddet ve tacize karşı daha etkili ve caydırıcı mücadele edilmelidir. Bu kapsamda mahkemelerce verilen cezalar uygulanmalı, mülki amirlerce izlenmeli, kadın korunmalıdır. Daha da önemlisi, basından sivil toplum örgütlerine, ailelerden tüm devlet birimlerine, yazarlarımıza kadar herkes konuya duyarlı olmalı, gittikçe artan farkındalık daha yaşanır ve uygulanır olmalıdır. Bu vesileyle 8 Mart Dünya Kadınlar gününü bir kez daha kutluyorum."