Yaşadığımız hayatı öyle derin acılarla dolduruyoruz ki zamanla bunun neyin acısı olduğunu bile hatırlayamıyoruz. Zamanın boşluğunda asılı kalıyor ve kendimizi mahkûm ettiğimiz o boşlukta sallanarak geçiriyoruz ömrümüzü.
Sözcüklerin hiçbirinin anlamını karşılayamadığı ve altında ezildigi bir kelime var " Keşke" diye. Yaşarken sadece etrafını seyredenin ve kendi hayatının iplerini başkalarına teslim edenlerin altında ezilerek en çok kullandığı kelime.
Neden hep negatifiz?
Neden üç doğru bir yanlışı götürürken, bir doğru üç yanlıșı silemiyor.
Tıpkı ne kadar iyilik yaparsan yap bir kere hayır demen tüm iyilikleri unutturuyor gibi.
Üç yanlışın bir doğruyu götüreceği korkusunu öyle bir işlemişlerki içimize hayatımızı rasyonalize edip, doğrularında yanlışı götürebilecek olma düşüncesini unutturdular bize. Hep korkular inşaa edip içinde yaşamamız konusunda bizi sıkıştırdılar.
Sen hayatında neleri kaçırdığını, sevdiklerinin senin hayatından neler çaldığını ve senden geriye ne kaldığını görmeden hayat bitiyor. Ve yine sen çoktan solmaya başlayan bir çiçek misali kökünden kurumaya başlıyorsun. Hayatından başka bir baharın yokken ve açacağın tek baharda sen çoktan toprağa karışmaya başlıyorsun.
Keşkelerle başlayan cümleler sıralanmaya başlıyor hayat defterinin sayfalarında. Açtığın her yeni sayfa için daha derin bir acıya saplanıyorsun. Sen üç yanlışa gömülürken hayatının bütünü koca bir yanlışa dönüyor.
Oysa bu hayatta benim tek doğrum olsa bile tüm yanlışlarımı da seviyorum. Eğer kendi isteğimle yaptıysam. Ve ben o yanlışlara gömülüp hayatımı keşkelerle doldurmak yerine, içimdeki umut nehrinin kenarında oturup hayatın bana getireceği yeni doğru ve yanlışlarımı beklemeyi seçiyorum.
Sizi keşkelere gömmek isteyen herkese "Hayatımın içindeki tüm varlığımla varım ben bu yeryüzü üzerinde." demeyi unutmayın.