Bir şiir okumuştum, küçük, sadece birkaç mısra;
...belki derimde
pek fazla
yara bere bırakmamış
olabilirsin.
ama ruhumun her yerinde
böğürtlen renginde
devasa çürükler
bıraktın.
- nasıl biri olurdum hâlâ merak ederim.
Bu mısralardan sonra kitabın kapağını örtüp öylece kalakaldım. Kafamda bir çok sorular, düşünceler oluştu. İnsanlık, aşk, tutku, hastalık gibi kelimeler çember oluşturdu beynimde. Şiirin gücünü düşündüm sonra. Sadece birkaç dize. Ama neler anlatmış, nelere işaret etmiş. Anlayan için tabiki.
Sorunlu ilişkiler, toksik sevgiler, işkenceli aşklar, gereksiz tutkular insan ruhunu ne kadar da etkiliyor.!
İnsan insanın yurdudur diyorum zaman zaman. Ama herkesten de yurt edilmez ki. Ruhumuzda yara bere açan, morluklar bırakan insanlardan yurt mu olur? En büyük işkence ruha yapılan saldırıdır.
"Kendi gölgelerinden bile habersiz insanların olduğu yerlerde yaşamak ruha işkence çektirmekten başka bir şey değildir."
Bedene duyurulan acılara vahşet ve işkence denilse bile, asıl ruha yapılan baskılarla, onu karartıp çökerten ve ondaki sevgi ile huzuru yok eden şiddetlere zulüm demek doğru olur. Bazen ruhumuza yapılan bu işkenceye biz izin veririz. Belki bile isteye, belki bilinçsizce.
Ruhen kendisini özgür hisseden bir birey bir insanın o ruhu hapse sokmasına izin verir. Faklı bahaneler, mantıksız söylemlerle kendince bazen buna hak da kazandırabilir. Seviyor, koruyor, iyiliğim için yapıyor, sadece ona ait olmamı istiyor... gibi gibi hastalıklı düşünceler ve bu düşünce gücü altında ezilmek.
İnsan ruhu azattır! Kimse senin ruhunu hapsedemez, etmemeli. Buna izin vermemelisin. Senin özgürlüğün bir başkasının dudakları arasından çıkan sözcüklerin esiri olamaz. Bu eziyetin adına sevgi, aşk, koruma, tutku diyemezsin. Bunun adı sadece hastalıktır, kişilik bozukluğudur, bir az daha ilerisi narsistliktir.
İşkence bir ya da birden fazla kişinin bir başkasının ruhuna, maneviyatına karşı uyguladığı aşırı şiddet olarak tanımlanabilir. Bunun fiziksel boyutu bedene yapılan şiddettir. Ama manevi olarak nitelendirdiğimiz bu boyut fiziksel şiddetten daha travmatik ve kalıcı hasarlıdır. Bedenine gördüğün şiddetin izleri zamanla iyileştiği halde, ruhuna yapılan şiddetin "morlukları" hep kalıcıdır. Böğürtlen rengindeki bu devasa çürükler hem psikolojik, hem de travmatik olarak hep seninle yaşar, büyür ve seni içten sömürerek çökertir. İşkence hangi biçimde tezahür ederse etsin, mağdurun kaderinin değişmemesidir. Yalnızca bu işkencenin önüne geçersen, kendine yapılmasına izin vermezsen kazanabilir, kendini iyileştirebilirsin.
İstemediğin bir alanda olmak, sevmediğin biri ile birlikte yaşamak, sevgisiz evlilik yürütmek, istemediğin işte çalışmak, adına aşk dediğin fakat seni sürekli inciten, yoran, yıpratan ilişkiyi devam ettirmek, özgürlüğünü başkasına esir etmek, kısıtlanmak, limitlerini belirlemeyi başkasına bırakmak, istemediğin herhangi bir eyleme boyun eğmek ruhuna, benliğine yapılan en büyük işkencedir. Ve ruhun yapılan bu işkencenin böğürtlen rengindeki küçük morlukları devasa çürüklere dönüşecektir. Çok geç olmadan sana yapılan bu şiddete son ver, karşı çık. Çünkü senin hayatının ipleri bir tek senin elinde olmalı...