Türkiye’de insanlığa karşı işlenen suçların tanımı TCK’nın 77. Maddesinin birinci fıkrasında tanımlanmış ve aynı maddenin dördüncü fıkrasında “bu suçlar karşısında zaman aşımı işlemez” denmiştir. Ancak yürürlük maddesi olan 344. Maddesinde ise kanun hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe gireceği ifadesinin yer alması geçmişte işlenen insanlığa karşı suçların üzerine sünger çekmekte.
Ülkemizin insanlığa karşı işlenen suç listesi hayli kalabalık. Neredeyse tamamı adaletsiz bırakılan bu davaların çoğu zaman aşımına uğratıldı. Suçu işleyenler halkın vicdanlarında tutuklu kaldı ancak mahkemelerce haklarında takipsizlik kararları verildi. Hatta siyasi iktidarlar tarafından ödüllendirildiler.
Size günümüze kadar zaman aşımına uğrayan bazı önemli davalardan örnekler vermek istiyorum.
16 Mart 1978 Beyazıt Katliamı davası. 16 Mart 1978 günü okullarından çıkan ilerici, devrimci öğrenilerin bulunduğu alanda bomba patlatıldı. O katliamda 7 genç öldürüldü, 35’den fazla genç yaralandı. 30. yılında zaman aşımına uğratıldı.
Abdi İpekçi cinayeti. 1 Şubat 1979’da öldürülen Abdi İpekçi cinayeti 2009 yılında zaman aşımına uğratıldı. Katilleri serbest.
Kemal Türkler cinayeti. 22 Temmuz 1980’de evinin önünde vurularak öldürülen Kemal Türkler davası 2010 yılında davası zaman aşımına uğratıldı.
Sivas Katliamı. 2 Temmuz 1993’te 33 aydın Sivas’ta vahşice katledildi. 2012 yılında dava zaman aşımına uğradı. Ddönemin başbakanı bugünün başkanlık sevdalısı tarafından “Hayırlı olsun” ifadeleriyle katillere muştulandı. 2014 yılında Yargıtay tarafından onandı. Siyasi islam ideolojisinin Orta Çağ anlayışı ile vahşice öldürdüğü aydınlarımızın öldürüldüğü katliam duruşmada açıkça insanlık suçu olarak tanımlandığı halde gerekçeli kararda insanlık suçu olarak tanımlanmadı.
Bugün firari sanıklar üzerinden devam eden diğer davanın duruşmasından geldik. 23 yıllık adalet mücadelemizde davamızın her adımı başka bir skandala tanıklık etmiştir. Geldiğimiz son noktada Sivas Katliamı Davası’nın zaman aşımı kararını veren mahkemenin hakimi bugün Gülen Cemaati üyeliği suçlaması ile tutuklu. Davanın savcısı ise Yargıtay hakimi. AKP-cemaat koalisyonunun yargıdaki milli mutabakat yılları açısından ibretlik bir örnek... Öte yandan gerçek suçluları aklama derdinde olanlar tarafıdan dün Ergenekon çuvalına atılmak istenen davamız bugün "cemaat işi" olduğu iddiasıyla yine en iyi malzeme. Siyasi islam ideolojisinin doğrudan dahli olan Deniz Feneri ve Sivas Katliamı davaları 14 yıllık AKP iktidarının suçluları koruma çabasının açık örneklerindendir.
Tüm hak ihlalleri ve insanlık suçları ile ilgili davalarda olduğu gibi Sİvas Katliamı davası savunuculuğunu üstlenen bu memleketin aydınlık yüzlü, onurlu, erdemli avukatlarının derneği Çağdaş Hukukçular Derneği ise KHK kapsamında kapatıldı, kapısına mühür vuruldu, avukatlar karga tulumba coplanarak gözaltına alındı.
Neden? Nedeni belirsiz... Fettullah Gülen olabilir, PKK olabilir, DHKPC olabilir, IŞİD olabilir, hermafroduit kokteyl bir örgüt olabilir. Belirsiz. İçişleri Bakanlığı öyle uygun gördü kapatıldı.
Var mı haklarında mahkeme kararı? Yok.
Bu derneğin tüzel kişiliği ceza almış mı? Hayır.
Kim en son bu insanları yargılamış? Bir kumpas soruşturması sonrası ÇHD ile hesaplaşmayı Gülen'in bıraktığı yerden iktidar sürdürüyor...
Nasıl ki Yahudi Soykırımı’nın sanıkları bugün bile yargılanıyorsa insanlık suçlarının tüm sanıkları için de aynı durum geçerlidir. Sadece bir kaç örneğini verdiğim bu katliamlar ve faili meçhul siyasi cinayetler insanlığın onurunu, haysiyetini ayaklar altına alan utanç verici cinayetlerdir ve hepsi cezasızlıkla ödüllendirildi.
12 Eylül'de Mamak Cezaevi’nde gerçekleştirilen işkenceler, işkence suçları ve tüm cinayetler örtbas edildi. 7 Kasım 1980’de Mamak’ta işkencede öldürülen İlhan Erdost'un katilleri 28 Eylül 2016 günü Mamak Davası zaman aşımı nedeniyle takipsizlikle kapatıl arak ödüllendiriliyor.
İnsanlığa karşı işlenmiş tüm bu suçlarda 30 yılı bulan hukuk mücadelelerinin tarihi, zaman aşımı kılıfı ile cezasızlık tarihine döndü.
Geçmişimizden, açılarımızdan hiç ders almayarak yine sonu belirsiz bir karanlığa doğru sürükleniyoruz. Demokrasimize ve Meclis’imize yönelik 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası silahlanma çağrıları hiç olmadığı kadar arttı. Ülkenin en üst kademesinde birlik ve beraberlikten dem vuran yöneticiler toplumu katman katman ayrıştıran, düşmanlık ve kin ekip şiddet biçen, kaostan ve kötülükten beslenenler toplumsal sorumluluklarını unuturcasına üst üste açıklamalar yapıyor. Sorumsuzca halkı muhbirliğe teşvik edenler 23 yıl önce Aziz Nesin tarafından rencide edildiklerini iddia eden vahşilerin "tahrik olma özgürlüğü"nü koruyan, kutsayan "hayırlı" bulanlardır. Cumhurbaşkanı'nın söylemlerinden güç alanlar kendilerine infaz memurluğunu görev biçiyor. Gezi direnişinde yitirdiğimiz Hasan Ferit Gedik davası sanığı Saffet Okumuş savunmasında " Eğer terör örgütleri insanlar üzerinde baskı kurarsa insanlar da polislerin yetişemediği yerde anayasal hakkını kullanır ve mermiyi çakar" diyebilme gücünü "kindar dindar nesil" yetiştirenlerden almıştır.
İzmir’de bir polis kameraların önünde protesto yürüyüşü gerçekleştiren bir grup gencin gözaltına alınması için halka çağrıda bulundu. Gençleri sokak ortasında “PKK’lı bunlar, polise yardımcı olun” diyerek resmen galeyana gelebilecek kitlelerin önüne attı. Bu kabul edilemez. Halk aynı anda hakimse, savcıysa, polisse eğer soruyorum size: Devlet ne işe yarar? “Fethullah Hoca Efendi son bin yılın en büyük Türk büyüğüdür” demiş olan AKP izmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık twitter hesabından resmen katliam çağrısı anlamına gelecek skandal bir paylaşımda bulundu. Kocabıyık aynen şu ifadeleri kullandı: “Devlet büyüklerine bir suikast halinde millet cezaevlerini basacak ve tüm fetöcüleri ve PKK'lıları asacak. Halk Arasında konuşulan bu.” Bu alenen meşrulaştırmadır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası İnsan hakları Komisyonu üyesi Mehmet Metiner'in "O gün ben de olsam tekme tokat girerdim" sözleri gibi hukuku yok sayan, topumu kendi adaletini aramaya teşvik eden açıklamalar skandal niteliğindedir ve adeta yeni katliamlara, linç girişimlerine açık çağrı gibidir.
Hukuk devletinin ortadan kalktığı, Anayasa’nın askıya alındığı, OHAL KHK’ları ile ülke yönetildiği göz önünde bulundurulursa; Sayın Kocabıyık’ın, Metiner'in ifadelerinin bir iç tutarlılığı var aslında. Demokrasinin, özgürlüklerin ve insan haklarının bizzat iktidar partisi tarafından yok edildiği bu dönemde halka “cezaevlerini basın ve mahkumları öldürün” anlamına gelebilecek böylesi korkunç bir çağrıyı yapmak da ancak iktidar partisi mensubu bir milletvekiline yakışır. Türkiye’de sanki bir cumhuriyet yokmuş gibi, bu cumhuriyet 78 milyonun cumhuriyeti değilmiş gibi milyonlarca insana çağrı yaparcasına Sn. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun adını ağzına almaya cüret ederek “iç savaş” anlamına gelecek gazete yazısına imza atan da başka bir iktidar partisi milletvekili. 23 yıl önce Sivas katliamı sırasında "gazanız mubarek olsun" diyen bugün Saadet partisi Genel Başkanı olan Temel Karamollaoğlu'nun milletvekilliği ile ödüllendirilişi gibi Sivas davası sanık avukatlarının ve nicelerinin bakanlık, milletvekilliği, hsyk üyeliği gibi makamlarla ödüllendirildiği gelenek yine iş başında.
Ağızdan çıkan sözün nereye, nasıl gideceğini hesaplayamamak ya sorumsuzluk ya da saf kötülüktür. Esnafa, muhtara, gence, yaşlıya kolluk vazifesi vermek kaosu tetiklemekten başka işe yaramaz. Kişi suçluysa bile suçu yargının değil mağdurun vermesi gerektiğini ifade etmek şeriat hukukunu uygulayalım demektir. Toplumu cinayetlere, katliamlara, iç savaşa sürükleyecek; kardeşi kardeşe, komşuyu komşuya öldürtecek açıklamalar yapmanın gideceği yer paramparça edilmiş bir ülkedir. Geçmişteki katliamlar, cinayetler, bunların davaları önümüzde duruyor. Utanç tarihimiz olarak anıyor, verilen her zaman aşımı kararlarından bugün daha fazla utanıyor ve endişe ediyoruz.
Unutulmaması gerekir ki insanlığa karşı işlenmiş suçlar zaman aşımına uğramaz. İşkencenin, katliamın, kıyımın er geç adalet önünde hesabı sorulur. Barış içinde bir arada kardeşçe yaşamın güvencesi hukuk devletidir. Yapmamız gereken demokrasiye, özgürlüklere ve insan haklarına daha fazla sarılarak hukuk devletini güçlendirmektir.Katliam çağrıcılığı arkasından rejim değiştirmeye heveslenmek değil...
Sivas Katliamı davası 21 Şubat'a ertelendi. Toplumun tüm vicdanlı insanlarını bu davaya sahip çıkmaya davet ediyorum. Bu dava biz bitti demeden; gerçek suçlular yargı önüne gelmeden bitmez, bitmeyecek!