Çal Çingene, çal bir daha...

Babacan PESENKURDU

Ne güzel bir şarkıdır değil mi, Sevgili Tanju Okan Ağabeyimizin sesinden dinlediğimiz.

Halk arasındaki deyimiyle Çingeneler, edebiyattaki ismi ile Romanlar,

en şen şakrak müzisyenler oldukları gibi, en hüzünlü enstrümanların da en hüzünlü nefesleridir aynı zamanda…

Aradaki fark mı nedir?

Ruh hallerinin bizden hızlı değişip,

AN’ı bizden çok daha iyi değerlendirme alışkanlıklarıdır bence.

Kim ne derse desin, hayat rengârenktir onlar için. Bazen düşünüyorum da faniliği aşmış yegâne toplumlardan biridir Romanlar, her ne kadar yaşamak zorunda oldukları bir dünya olsa da.

Hurdadan ve antika eşyalardan en iyi onlar anlar ve bu eşyaları pazarlamadaki sunum başarıları, bence satış pazarlama derslerinde mutlaka analiz edilip öğrencilere sunulmalıdır.

Çok iyi kahve yapamazlar ama aklınıza gelebilecek bilumum bakliyattan, yeni içilmiş az şekerli kahveden, bardakta yarım kalmış sudan, bazen oyun kartlarından, kriminalci filan sanmayın ama bazen de avuç içindeki kader çizgilerinden, size çok iyi fal bakabilirler.

Yukarıda saydığım bilumum araç gereç, hakikaten onlar için araç gereçtir ve sizi ilk gördüklerinde falınıza bakmışlardır aslında; bakmışlardır da siz bunun farkında değilsinizdir. Çok iyi insan ruhaniyetinden anlar bazıları, bu da sanırım artık yirmi birinci yüzyılda helvasını iyiden iyiye yediğimiz İnsan İlişkilerinin onlarda halen sürüyor olmasından anlayabiliriz!

Sanatçı yapıları her zaman ön plandadır, dünya üzerinde Gipsy Kings, Türkiye de ise Safiye Ayla, Selim Sesler, Serkan Çağrı, Hüsnü Şenlendirici gibi birçok Roman müzik dans ve sinema sanatlarını zenginleştirecek katkılarda bulunmuşlardır. Bazı ünlü İspanyol gitaristler ve Flamenko dansçıları Roman ya da yarı Roman'dırlar. Romencenin yazılı bir dil olmayışı yüzünden edebiyat yapıtları yoktur.

Çoğu tarihçinin çeşitli varsayımları vardır bu dünyanın merkezindeki,

NEŞELİ HÜZÜNBAZLARIN üzerinde.

Ama genel kanı, Mısır’dan göçlerinin Avrupa(İspanya ve Trakya Bölgesi)olduğu yönündedir. İtalya’da bu insanları uzun zaman içerisinde barındırmış ve onların bu kültürel zenginliklerinden çeşitli sanat kollarında faydalanmış ülkelerden biridir. Zamanının en ünlü bestekârlarından Giuseppe Verdi, bazı eserlerinde Çingenelere değinmiştir ve La Traviata'da da bir Çingeneler Korosu bölümü vardır.

Elbette buradan şu da çıkar, bir atasözümüzde de geçtiği gibi’’ çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı?’’

Asla doğru cevabı verilemeyecek sorulardan biridir bu, çünkü hayat felsefesi ne yönde ise ona göre cevap verir insanlar ve o cevapta, onu verenden başka kimseyi ilgilendirmez aslında.

Gerçi dünyanın bu kadar savaş, kargaşa, açlık içinde olduğunu düşünürsek, sanırım sanatsever bir toplumun zaman içinde nasıl keşmekeş düzene ayak uydurarak, kendinden uzaklaştırıldığını görürüz.

Hiçbir ülkenin bünyesine dâhil etmediği Romanları, dünya ülkeleri asimile etmiş ve kendi toplumunun çürük yumurtalarını hep bu toplumun üzerine salmıştır. Ve YAFTA, basit bir yapışkandır aslında!

Elbette hata yapanları vardır ama bu ırk ile bağlantılı bir durum mudur? Eğer öyle ise o toplumu buna iten güç nedir? Sanırım buna da cevap bulmak gerekir.

Kendilerine yapılanı, başkalarına yapmayan bu toplumda hayat paylaşılmalıdır ve onlar için kavram basittir.

‘’ille de Roman olsun, ister çamurdan olsun!

O da Allah kuludur, HER KİM OLURSA OLSUN!’’

Sözün özü şuraya gelir,

________Hayat kısadır ve Çingeneler bunun FARKINDADIR__________

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.