Sosyal medyası ünlü, ünsüz birçok kişinin fotoğraflarıyla doluydu.
Bakınca, ünlüden daha ünlü, ünsüzden daha ünsüz olduğunu düşünmemek elde değildi.
‘Sosyal medyanızdaki fotoğraflara baktım, çok aktif bir hayatınızı var’ dedim.
‘Sevenim çok. Fotoğraf çektirmek istiyorlar, kıramıyorum’ dedi.
Ünlüsüne de, ünsüzüne de.
Şaşırdım ama belli etmedim.
İnandım mı eh biraz.
O da ta ki, o anı görene kadar.
Ünlü siyasetçi uzun ve siyah aramasından konuşma yapacağı konferans salonunun önüne geldi.
Daha içinden ayağını uzatmamıştı ama arabanın gelişiyle birlikte bir yığın insan onun inişini bekliyordu.
Meraklısı çoktu diyecektim ki, ellerindeki telefondan meraklısı değil, fotoğraf çektirme sanatını kullananın çok olduğunu fark ettim.
Tepeden ve uzaktan, arabayı, etrafındaki kalabalığı izlemeye başladım.
Sosyal medyasında kıramadığı ünlü ve ünsüzlerle fotoğraf çektiren ve ‘Sevenim çok’ diyenin, ani bir refleksle, kabalığı yararak, kendini arabanın açılan kapısının önüne atıp, içerdekinin ayağını yere basmasına dahi fırsat vermeden, cep telefonuyla tam 3 saniyede selfi çekmeyi başardı.
Alkışlanacak hareket, madalya verilecek hız.
O anı hesaplamak, o anı kıstırmak, sonra da saniyeler içinde o fotoğrafı çekebilmek, üniversitelerde açılması muhtemel Fotoğraf Koparma Sanatı Fakültesi’nde, ana ders programı olabilecek türdendi.
Dersi bitti ama öğrencinin sınav kâğıdını merak ettim.
Saatlerce bekledim, o fotoğrafı ne zaman sosyal medya sayfasına koyacak ve ne yazacak diye.
Öyle ya her dersin bir de sınavı olmalı.
Fotoğraf Koparma Sanatı Fakültesi, sadece fotoğraf koparma hızı ve ayarı ile bitmemeli diye düşündüm.
Bir iki saat sonra fotoğraf sosyal medyaya düştü.
Tam da tahmin ettiğimi üst yazıyla:
‘Konferans öncesi hoş sohbet ettik’
Fotoğraf Koparma Sanatı Fakültesindeki ikinci dersi:
‘At Yalanı Kim Tutarsa’