Servet Vural- Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yatırım İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından İzmir’in Çeşme Yarımadası’nda hayata geçirilmesi planlanan Çeşme Turizm Projesi ile ilgili yeni bir gelişme yaşandı. Kentte uzun süre tartışmalara neden olan projeye ilişkin İzmir Barosu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) gibi kuruluşların ve kişilerin açtığı ortak davada önemli bir karara varıldı.
Danıştay 6. Dairesi,122 bin hektarlık orman, mera, hazine arazileri, deniz alanı ve kıyıları kapsayan yüzde 92,8’i kamuya ait alanda Cumhurbaşkanlığı’nın almış olduğu Çeşme Turizmini Koruma ve Geliştirme Kararı’nın iptali talebiyle açılan davada keşif kararı verdi. Keşfin 27 Ekim’de yapılacağı açıklandı.
Danıştay kararını sosyal medya hesabından paylaşan davanın avukatlarından Şehrazat Mercan, İzmir ve Çeşme halkını gelişmelerle ilgili bilgilendireceklerini söyledi.
İzmir’in yarımada olarak adlandırılan Çeşme, Urla, Seferihisar ve Karaburun ilçeleri ekolojik ve tarihsel açıdan önemli bir bölge. Yarımadanın doğası uzun süredir siyasi iktidar eliyle yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya. Dağlar, tepeler rüzgar enerji santralleriyle mermer ve taş ocaklarıyla dolu. Şimdi de “Çeşme turizm projesi” adı altında yürütülen yeni bir ekolojik saldırı ile karşı karşıya.
Yarımada 2019’da bir Cumhurbaşkanı kararnamesiyle “Çeşme Kültür ve Turizm Bölgesi” ilan edildi. 2020’de yeni bir kararla bölge sınırı genişletildi. “Çeşme Kültür ve Turizm Bölgesi” 16 bin 624 hektarlık bir alanı kapsıyor. Bu alan yarımadanın yüzde 55’ini oluşturuyor.
2017 öncesinde yarımadanın neredeyse yarısı 1.derece doğal sit alanı olarak tanımlanmış iken, 2017 yılında nitelikli ve sürdürülebilir koruma alanı olarak değiştirilmiş. Şu anda nitelikli koruma alanı 2157 hektar, sürdürülebilir koruma alanı 2116 hektar. Arkeolojik alan büyüklüğü de 316 hektar. Ayrıca proje alanının dörtte birinden fazlası orman ve bölgenin, karakteristik bitkisi zeytinliklerden oluşan önemli bir tarım rezervi bulunuyor. Proje kara ile de sınırlı kalmamış 47 km’lik kıyıyı ve deniz alanını da kapsayacak şekilde düzenlenmiş. Yani kara yetmemiş, deniz kıyısı da projeye dahil edilmiş.
Bilindiği gibi Kültür ve Turizm Bakanı sık sık İzmir’e gelip proje ile ilgili ikna toplantıları düzenliyor. Sanayi ve ticaret odası temsilcileri, Büyükşehir ve ilçe belediye başkanları ile toplantılar yapıyor. Proje ile illgili kamuoyunun ise fazla bir bilgisi yok. Söylendiğine göre ortada bir proje yok. Proje yok ama bol miktarda vaat bulunuyor.
İktidar ne vaat ediyor?
Kültür ve Turizm Bakanı’na göre bölge 2021 yılında yani bu yıl içinde planlanacak, 2023 yılında ise hayata geçirilecek. Planlama dahilinde bölge, parseller halinde yatırımcılara tahsis edilecek. Bu tahsis işleminden bir milyar dolar elde edileceği varsayılıyor. Elde edilen bu parayla içme ve kullanma suyu temini de dahil olmak üzere bölgenin altyapısı yapılacakmış. Artan parayla da İzmir Kemeraltı ve Agora’nın kalkınması için harcanacakmış. Bakanın diğer bir vaadi ise yerliden daha çok yabancı turiste hitap eden 100 bin yatak kapasitesi ve en az 100 bin yeni istihdam. Projenin esasını ise 20 adet golf sahası oluşturuyor. Yaklaşık 3000 hektar alan golf sahalarına ayrılacak. Ayrıca Spor tesisleri, müze, motor sporları pisti, opera, bale, sinema, tiyatro salonları, agro turizm alanları, tema park ve plato alanları, sağlık merkezleri, hastane, yat limanı, bilişim teknolojileri serbest bölgesi gibi birçok ilave yatırımlardan söz ediliyor. Kısaca bakan, Cannes gibi bir turizm merkezi hayal ediyor.
Çeşme Belediye Başkanı dahil, Çeşmelilerin önemli bir kesimi bakanın hayalini kurduğu bu projenin Çeşme’nin geleceğini olumlu etkileyeceğini düşünerek projeyi olumlu görüyor. Hatta Belediye Başkanının projeye karşı çıkanlara yönelik kullandığı ifadeler bu projeye yaklaşımını da ortaya koyuyor. Bir de birkaç yerleşim alanı dışında bölgenin yerleşim dışı olması, kimileri için boş bir alan olarak görülmesi projeye karşı olumlu düşünmelerine yol açıyor. Oysaki, o boş görülen alanda binlerce yıldan beri süregelen başka bir yaşam var.
Urla-Çeşme-Karaburun Yarımadası, doğal ve kültürel değerleri, özel nitelikli coğrafyası yönünden incelendiğinde; çok önemli ve ayrıcalıklı özelliklere sahiptir. El değmemiş koyları, doğal liman ve eşsiz doğal plajları barındıran kıyıları, değişken tomografik yapısı, doğal bitki örtüsü çeşitliliği, soyu tükenme tehlikesi altında bulunan yaban hayvanlarına habitat oluşturan önemli doğa alanları, zengin tarihsel dokusu ve arkeolojik nitelikleri, geleneksel kent dokusu ve yöresel mimarlık değerlerine sahip yerleşim alanları, antik dönemlere kadar uzanan zeytin ve bağ kültürü yanında, yöreye özgü tarım deseni ve çeşitli deniz ürünleri yer almaktadır.
Yörede endemik nadir ve korunması gereken on dokuz tür bulunuyor. Bölgede yüz yirmi kuş türü bulunuyor. Soyu risk altında bulunan tavşancıl bıyıklı doğan, küçük kerkenez gibi kuşların yaşam alanı burası. Ege Bölgesi’nde sırtlanın ve karakulağın yaşadığı nadir alanlardan birisi. Akdeniz Foku’nun korunması için belirlenen beş öncelikli alan arasında. Yine bu yöreye has kavun, zeytin ve enginar yetişmektedir.
Çeşme turizm projesinin hayata geçmesi halinde özgün coğrafyası, tarihi, kültürel, arkeolojik ve doğal nitelikleriyle çok çeşitli bir yapıya sahip olan yarımadanın doğal dengesi tamamen bozulacaktır.
Projenin yaratacağı bir başka sorun içme ve kullanma sularına ilişkin. Yarımada su kaynakları yönünden zaten yetersiz. Ayrıca 3200 hektar golf sahası ve 100 bin kişilik yeni nüfus düşünüldüğünde yarımada susuz kalacaktır. Üstelik bölgeye geleceği tahmin edilen turist sayısı eklendiğinde bölgede bırakın golf sahalarını sulamayı içmeye bile su bulunamayacaktır.
Eğer proje gerçekleşirse bölge sıradan vatandaşa kapatılacak, parası olanın tatil yapabileceği bir alana dönüşecek. Bu açıdan bakıldığında Çeşme Turizm Projesi’nin bölgedeki biyolojik çeşitliliğe, kadim yaşam biçimine, çevre ve yaşam değerlerine büyük zarara verecek bir pazarlama ve satış projesi olduğu görülebilir.
Birçok deneyimden de biliyoruz ki, mevcut iktidar sipariş üzerine iş yapmaktadır. Yani bir proje yapılırken sahibi de önceden bellidir. Çevre ve Turizm Bakanı’nın bir an önce işi kotarma telaşı da akıllara bu soruyu getirmektedir. Birçok yerde olduğu gibi Çeşme için de Katar sermayesinin devrede olduğu yaygın bir söylenti.
İktidarının turizm projesi olarak lanse etmeye çalıştığı bu projenin gerçekleşmesi halinde Çeşme ve çevresinde yılın on iki ayında turizm yapılacağı ve Çeşmelilerin ekonomik olarak gelişeceği gibi iddialar tamamen gerçek dışıdır. Bu proje tamamen inşaat ve emlak projesidir. Daha doğrusu tamamen kamuya ait arazilerin bir avuç sermayeye satış projesidir. Tıpkı kanal İstanbul Projesi gibi Çeşme Turizm Projesi de tamamen rant projesidir. Bu nedenle bu projeye karşı çıkmak başta İzmirliler olmak üzere bir yurttaşlık görevi olmalıdır.