Dün, İzmir Mimarlık Merkezinde, Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran, İzmir Barosu, Tabip Odası, EGEÇEP ve çevrecilerin katıldığı bir basın toplantısı oldu.
Konu Çeşme Projesiydi; yani İzmir’in Kanal İstanbul’u. Danıştay, bilirkişi heyetinin 190 sayfalık raporunu dikkate almıyor.
Bilirkişi heyeti ne demişti?
Alan, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar büyük bir kara alanını kapsıyor.
Yapılaşmaya, kullanmaya, geliştirmeye kesinlikle açılmaması gereken nitelikli doğa alanları.
Kamu yararı yok
….
Tunç Soyer, diyalog çağrısı yaparak İzmir için yararlı olabilecek başka projelerde bakanlıkla çalışmak istediğini söyledi. “Bu projeyi İzmirli istemiyor, İzmir'in kurulları istemiyor, İzmirli meslek odaları istemiyor, İzmir'de kimse istemiyor” dedi.
Soyer haklı; bu şehirde doğdum, okudum, ekmeğimi kazandım. Etrafımda bu projeyi isteyen tek bir kişi görmedim. Bu projeyi kim istiyor?
Ben neden istemediğimi anlatacağım.
İzmir, iklim krizinin etkilerini aşırı yağışlarla yaşamaya başladı. Her fazla yağışta şehirde ne olduğunu görüyoruz. Bu günlük siyasi çatışmalarla, boş laflarla konuşulacak bir konu değil. Kenti, iklim krizinin etkilerine karşı dirençli bir hale getirmeniz gerekiyor.
Doğa, iklim krizi ile mücadelede en yakın müttefikimiz. Bilim insanları, biyoçeşitlilik azaldıkça ekosistemlerin basitleştiğini ve iklim krizine karşı kırılganlığın arttığını söylüyor.
Proje alanında kalan Mersin Koyu, kıyı ve deniz ekosistemi ile zengin içerikli ve bir çok canlı türüne ev sahipliği yapan özellikli bir koy. Alaçatı Sulak Alanı ise, Doğa Derneği tarafından hazırlanan Önemli Doğa Alanları Raporu’na göre Alaçatı Önemli Doğa Alanı (ÖDA) olarak işaretlendi.
Alanın batı kesiminde yer alan Alaçatı Sulak Alanı pek çok canlı türüne ev sahipliği yapan önemli bir karbon yutak alanı örneğin.
Karbon yutak alanları bir kenti iklim krizi etkilerine karşı dayanmasını sağlayacak asla kaybetmemiz gereken alanlar. Bir alanda ne kadar çok biyoçeşitlilik varsa, o kadar çok karbon yutak alanı oluyor.
Yarımada’nın yaklaşık yüzde 55’ini kapsayan Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesindeki ormanlık alanlar, içinde nadir ve endemik türler, kendine has yaban hayatı ve habitatlar oluşmuş uluslararası öneme haiz doğal ve bakir bir ekosistem barındırıyor.
Kendine özgün bir kimlik taşıyan yarımada, İzmir kent merkezinin etkilenme bölgesinde olmasına rağmen, doğal ve kültürel değerlerini günümüze kadar büyük oranda korundu. Bu nedenle, sadece İzmir için değil, bölge ve hatta ülkemiz için önemli bir yaşamsal rezerv alanı burası.
Öte yandan İzmir Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planında yer alan 2050-2100 iklim senaryolarına göre Çeşme, kentin en kırılgan bölgelerden biri.
Proje alanı, su kaynaklarının bu kadar sıkıntılı olduğu bu bölge için, su ağlarının akışı için önemli bir tampon alanı. Sulak alanların; özellikle alandaki hidrolojik dönüşüm ağı içindeki önemi sebebiyle iklimi düzenleme, yeraltı ve yüzey su akışlarını dengeleme ve düzenleme, bulunduğu bölgedeki sel, taşkın ve fırtına gibi doğa olaylarının etkisini azaltma, suların temizlenmesi ve dengelenmesini sağlama, hava kalitesini düzenleme, karbon depolama ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama gibi önemli düzenleyici görevleri var.
Proje sulak alan üzerinde hem kirlilik, hem biyoçeşitliliğin azalması hem de düzenleyici ekoksistem hizmetlerinin zarar görmesi gibi riskleri barındırıyor. Yapılacak her türlü müdahale, yarımadanın habitatının ve sayısız canlı türünün ölümüne ve biyoçeşitliliğin azalmasına neden olacak.
Dünyada bozunuma uğramış ekosistemlerin restorasyonları için müthiş bir çaba harcanırken biz neden bunu yapıyoruz?
Bir gazeteci ve İzmirli olarak merak ediyorum.
O zaman gelsin anlatsın bu projeye sahip çıkanlar; iklim krizi etkilerine karşı bu kadar ihtiyacımız olan bir alanı nasıl bu kadar kolay harcıyorlar?
İklim kriziyle nasıl mücadele edeceksiniz, var mı bir alternatifiniz? Varsa açıklasın bu proje sahipleri de bilelim kentimizin geleceği için ne yapıyorsunuz?