CHP’nin eski Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir eski Milletvekilli Zeynep Altıok Akatlı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni yüzde 65’in üstünde bir oyla alacaklarını ifade ederken, AK Parti’ye de sert eleştirilerde bulundu.
Söyleşi: Aycan Karadağ / Gerçek Haberci
“İZMİR HALKI ZATEN HER ŞEYİ GÖRÜYOR”
Seçime 2 gün kaldı. İzmir’i nasıl değerlendiriyorsunuz?
İzmir, iktidar partisinin herhangi bir şekilde önemli ölçüde bir fark yaratıp oy alabileceği ya da oy arttırma sonucu kazanabileceği bir yer değil. İzmir’de ki oy oranı belli. O noktada herhangi bir endişemiz yok. Ama onların böyle bir endişeleri olduğunu görüyoruz. Sürekli olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayımız Tunç Soyer’e yönelik asılsız haberler, çirkin karalamalar, iftiralarla dolu üstelikte en baştaki olmak üzere tüm kademelerden yöneticilerin yetkililerin ağzından hiç hoş olmayan bir nefret söylemi de içerecek şekilde hedef göstermeye varan bir algı yaratılmak isteniyor. Ama bundan da hiç endişe duymuyoruz çünkü İzmir halkı zaten her şeyi görüyor. İzmir’den sosyal hakların, sosyal belediyeciliği deneyimleyip bildiği için bu yalanlar ve iftiralar üzerinden kendileri bir fayda sağlayamayacaklar.
“İZMİR BUNA HİÇ ALIŞIK DEĞİL”
Bu seçim, yaşama kültürüne en hasret kaldığımız bir süreç oldu. Duygusal olarak şiddeti birey olarak deneyimlemeyen kimsenin kalmadığı, kötü dilin, nefret dilinin hedef göstermenin iftiranın neredeyse sosyal medyada en ufacık paylaşım yapan herkesi sarıp sarmaladığı, herkesin birey olarak kapısına dayandığı bir yorgunluk hali var. Hele İzmir buna hiç alışık değil. Bunu aşacağımızı düşünüyorum. Böyle bir yaklaşımla İzmir’e bakabiliriz. Bunun tüm Türkiye’ye yansıdığını görüyoruz. Araştırmalar bunu söylüyor. İktidar, araştırmaları tanımadığını açıklıyor. Buda açıkçası bizim Türkiye genelinde onları ne kadar umdukları ve ummadıkları sonuçlarla karşı karşıya bırakacağımızı gösteriyor. Muhalefetin bu dönem AKP’yi çok ciddi şekilde zorlayacağı ve sarsacağı şimdiden onların söylemlerinde de gizli verilerle de destekli bir şekilde karşımıza çıkıyor.
REKORA ULAŞACAĞIMIZA İNANIYORUM
İzmir’de oy olarak nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
İzmir Büyükşehir için yüzde 65 üzeri bir oy beklentisi içerisindeyim. Bazı ilçelerimizde oy patlaması yaşayacağız. Çiğli’de Utku Gümrükçü’nün kendi yaptığı açıklamada yüzde yetmişlerde oy beklediğini ifade etmişti. Bunun boş bir seçim vaadi olarak söylenmediğini biliyorum. Keza bunun gibi birçok yerde çok ciddi bir oy artışı olduğunu da görüyorum. Bu da İzmir’in geneline etki edecek. Ayrıca Tunç Soyer’in kendi kişilik özelliği, insancıl, demokrat, emeği ve hakkı önceleyen tutumu ile güzel bir sonuç elde edeceğimizi düşünüyorum. Türkiye’de en çok hayır oyu veren ilçelerin dördü İzmir’de. Bu seçimde de kendi içinde bir rekora ulaşacağımıza inanıyorum.
“MENDERES’İ, SELÇUK’U, TORBALI’YI VE ÖDEMİŞ’İ GERİ ALACAĞIZ”
İzmir’de geçtiğimiz yerel seçimde 8 ilçemizi kaybetmiştik. Buralarda da bu kaybın AKP’ye ve MHP’ye yönelik bir oy tercihi sebebiyle değil, oyun bölünmesiyle ortaya çıktığını görüyoruz. Bu süreçte kaybettiğimizin ilçelerimizde büyük bir çoğunluğunda bölünme yaşanmayacağını da görüyorum. Çok rahatlıkla geri alacağımız ilçelerimiz olacak. Menderes’i, Selçuk’u, Torbalı’yı ve Ödemiş’i geri alacağız. Güzel bir sonuç İzmir’i bekliyor. Zaten İzmir’in dediğim gibi kendi dokusu, kendiliğinde var olan özgürlük ve bir arada yaşama kültürü, paylaşma kültürü var.
“TUNÇ BAŞKANIN ÇOK ÖZEL BİR OY ORANINA ULAŞACAĞINI ÖNGÖRÜYORUM”
İzmir’den açıkçası çok yüksek bir oy bekliyorum. Her zamanki Cumhuriyet Halk Partisi çizgisinin de üzerinde son dönemde iktidarın yaratmış olduğu bu kötücül dil, kutuplaşmanın verdiği bir vurgun hali ayrıca ekonomik çöküşün memleketin sürüklendiği olumsuzluğun herkesin ocağına kadar hissediyor. İzmir’in kendi gerçekleriyle bir okuma yaptığımda İzmir’de Tunç Başkanın özellikle kendi pozitif kimliği, emek ve demokrasiden yana tutumu, tüm STK’larla katılımcı anlayışla bir arada hareket etmesi sebepleriyle kendi kimliğiyle kalkıştığı çok özel bir oy oranına ulaşacağını öngörüyorum. Bir kez daha sürüklendiğimiz seçim sürecinin de bitmesine ve hizmetin öncesinde çok başarılı olan İzmir’in daha başarılı olacağı nerelere kadar erişebileceğinin önünün açılmasını bekliyorum bir umut ve heyecanla Tunç Başkanın çalışmaya başlamasını bekliyorum
“ZEYBEKCİ BİZİM KAMPANYALARIMIZA ÇALIŞIYOR”
İzmir’de Cumhur İttifakı’nı nasıl yorumluyorsunuz?
İzmir’de bir çaresizlik içindeler. İzmir’i tanımama, bilmemeden kaynaklı kazalara sebep oluyor. İzmirlinin gülerek tebessümle karşıladığı durumlar oluyor. Örneğin Nihat Zeybekci, seçim broşüründe Sakız Adası’nın fotoğrafını koydu. Bir yandan da hiç kendisi olmayan, ait olduğu dünyayı taşımayan vaatler söyleyen bir Zeybekci karşımızda var. İzmir’de en yüksek oyu alacağımızı söylüyoruz. Çünkü Zeybekci bize çalışıyor. Bizim kampanyalarımıza çalışıyor. Zeybekci, kendisi gibi de davranmıyor. Bu yüzden rakı ve şarap güzellemeleri ile karşı karşıya kaldık. İzmir’de kimse kimsenin giydiğine, içtiğine, düşündüğüne, inancına karışmayız. Herkesin her şeyine karışan, tek tipleştirmeye çalışan bir anlayışın adayının, İzmir’de ‘İzmirlinin rakısına karışmam’ açıklamaları garip. Denizli’de Belediye Başkanı iken içki ruhsatlarını yasaklamıştı. Denizli’nin çok kıymetli Çalkarası ve Sultaniye üzüm tipi var. Burada Denizli’nin şarabını dünya markası yapmak yerine üretime kent vuran kişi İzmir’in şarabını dünya markası yapacağı vaadi ile karşı karşıyayız. 21. Yüzyılda insanların yediğine içtiğine karışmak yobazlıktır, derken partisinin diğer bölgelerde seçim çalışmalarında tam tersi olduğunu görüyoruz. AKP’nin Genel Başkanı’nın İzmir’e dönük, ‘Suyu ben getirdim, tekerleği ben icat ettim, ateşi ben buldum’ şeklinde inanılmaz açıklamalarına, İzmirliler gülüp geçerken bir taraftan da İzmir’i hiç bilmeyen bir adayın hezeyanları ile karşı karşıyayız. Rakı ve şarap güzellemeleri ile karşı karşıya kaldık. Ama İzmir bu süreçte Zeybekci’ye misafirperverliğini gerçekleştirdi. Biz onlara yalanlarla saldırmadık. Onların söylediklerine doğru bir şekilde cevap verdik. Onlar ise kirli propaganda yaptılar. İzmir buna cevabını verir.
“İSTANBUL’DA EKREM İMAMOĞLU YÜZDE 5’E VARAN FARKLA ÖNDE”
Türkiye’de seçimlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Genele bakarsak eğer, İstanbul çok iyi gidiyor. Ekrem Başkan, onların hakaretlerine kanmaksızın, kendisine oy veren-vermeyen, tüm toplum kesimlerini kucaklayan çok pozitif bir yaklaşım sergileyerek başarılı bir seçim kampanyası yürütüyor. En son gelen Aksoy Araştırma’nın verilerine göre, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu yüzde 5’e varan farkla önde olduğunu ortaya koydu.
“GEÇ GELMİŞ BİR ADALET BEKLİYORUM ANKARA’DA”
Ankara da ise zaten geçen seçim alınmıştı. Bu sefer gecikmiş bir adaletle, Ankara hak ettiği şekilde yönetilmeye başlayacak. Ankara, iyi bir belediyecilik sergilemiş, kendi ilçesinde daha evvel hem ilçeyi kültürel zenginlikleriyle, tarihi özellikleriyle koruyan hem o ilçenin vatandaşlarına bir hizmet anlamında başarıyla yaklaşmış olan bir belediye başkanını hak ediyor. Artık Ankara, dinozorların, yanardöner ışıkların, oradan buradan akıtılan suların esaretinden, çirkin fayanslarla kaplı yer altı geçitlerin, her yağmurda dolup taşan trafik aksaklıkları yaratan yanlış uygulamaların esaretinden kurtulacak. Geç gelmiş bir adalet bekliyorum Ankara’da.
“MÜHÜRSÜZ OYLARIN KABULÜ GİBİ ŞEYTANIN AKLINA GELMEYECEK BİR FORMÜL YENİDEN DEVREYE SOKULMAZ”
Ege’de de zaten birçok yerde oyumuzun yüksek olduğumuzu biliyoruz. Şimdi bunu Mersin, Antalya, Adana, Bursa için de söyleyebiliriz. Veriler çok kuvvetli şekilde gösteriliyor. Umuyorum ki bir önceki seçimde yaşadığımız mühürsüz oyların kabulü gibi şeytanın aklına gelmeyecek bir formül yeniden devreye sokulmaz. Umarım ki sandık sahipliği için her türlü önlemin alındığı güvenle seçime hazırız. Bazı yerlerde öyle küçük farklar var ki, bu usulsüzlükler, iktidarın kurtarıcısı haline geliyor. Aradaki bandın yüzde 2’ler, 3’ler gibi değil, daha da üstüne çıktığı veriler akınıyla karşı karşıyayız. Tek bir yerden de değil. Fark bu kadar açıldıkça hilenin önünü aşamadığı bir sonuç elde edeceğimizi düşünüyorum ve umuyorum.
“KARALAMA, İFTİRA, NEFRET DİLİ, BU OLUMSUZLUK KUTUPLAŞMA HERKESİ RAHATSIZ EDİYOR”
İktidar kanadından, hem İzmir’de hem genelde CHP’ye karşı sert eleştiriler var. Özelliklede terör örgütü PKK ile ittifak yaptığınızı dile getiriyorlar. Bu iddialara cevabınız olacak mı?
Can çekişme olarak değerlendiriyorum. İnsanların bunu çok ciddiye almadığını da düşünüyorum. Kendilerine oy veren seçmen kitlesinde bu davranışlar iki türlü sonuç doğuruyor. Bunlardan bir tanesi karalama, iftira, nefret dili, bu olumsuzluk kutuplaşma herkesi rahatsız ediyor. İkincisi de bu biraz açıkçası güce dönük bir biat toplumu yarattığı için iktidar, o güce dair bir sorgu getiriyor. Buna muhtaç kalan bir iktidar pozisyonu yarattığı için doğrudan kendisine gelen seçmende bile bunlar güçsüzleşti gibi bir algı oluşuyor. Bu da onlara fayda değil zarar getirecek. “Bu kadarda olmaz ki, buna ihtiyaç yok, buna gerek yok buna tenezzül etmeye değer mi?” diyen bir seçmenler görüyorum. Bir tarafta son derece beyefendiliğiyle, olumlu pozitif diliyle kucaklaşan biriyle, kendisine hakaret eden birine bile can havliyle cevap verme tenezzülünde bile olmayan bir Tunç Soyer görüyoruz ya da Ekrem İmamoğlu görüyoruz. Adaylarımızın tutumu ortada. Öbür tarafta da diledikleri kavgayı çıkartmayan, çıkartmadıkça da yumruklarını sıkıp çocuk gibi daha da öfkelenerek, çığlıklar atarak, ağlayarak, ayaklarını yere vuran küçük bir çocuk misali sinir krizine varan bir boyutta ilerlediğini görüyoruz. Sürekli karşılık görmeksizin hakaret eden bir taraf ve karşısında kendinden emin sadece ve sadece yapacakları ve vaatleriyle hem vicdanen hem ahlaken hem de hukuken olması gerektiği gibi bir seçim geçiren adaylarımızın farkı bence herkes tarafından takdir edilecek.
“HEPİMİZİN CAN GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDEN BİR YAKLAŞIM”
Her türlü muhalif adayın yoğun şekilde özellikle de hainlikle, teröristlikle birleştirilerek hedef alınıyor olması da çok ciddi bir tepki yaratıyor. Örneğin belediyenin meclis üyeleriyle ilgili bir süreç var. Bu belediye meclis üyelerimizin bir kısmı, geçen dönem belediye meclisi üyesi olan ve hala daha devam eden meclis üyelerimiz. T.C kimlik numaralarına kadar yazıldı. Bunlar insanların can güvenliğini de tehdit eden şeyler her şeyin bir arada suiistimal edildiği bir süreç yaşıyoruz. Dini suiistimal ettikleri biliyoruz. Kadınlar gününde ezana ıslıkladılar yalanıyla, Kabataş yalanının devamı niteliğinde bir akıl almaz şekilde kadınları da hedefe koyan, hepimizin can güvenliğini tehdit eden bir yaklaşım. Öte yandan belediye meclis üyelerimizin fotoğraflı T.C kimlikli hedef alınışı öte yandan dediğimiz gibi adaylarımızın birey olarak hedef gösterilmeleri bir takım saldırılar İzmir’de özellikle. Ciddi bir çatıştırma, karşı karşıya getirme arzunda adeta.
“SEÇİM YENİLGİSİNİ KABULLENMİŞ…”
Dün AKP’nin Genel Başkanı açıklama yapmış, “Personelin maaşını dahi ödemeyecekler, yürütemeyecekler. Merkezi yönetimle uyum içinde olmayanlar yarın orada iflaslarını ilan edecekler.” diyor. Şimdi bu ne demek? Biz kaybettik, kazandılar demek. Kazandıktan sonra personelin maaşını ödeyemeyecekler, yürütemeyecekler yani seçim yenilgisini kabullenmiş ama usulsüz ve hukuksuz şekilde kazanmış adayları tıpkı daha önce olduğu gibi hedef almaya devam edecek bir tutum. Bu bir itiraf aslında.
“ARTIK ZULMETMEYİ BIRAKSINLAR”
Bu yıl ilk yaşandı. Geçmiş seçimler öncesi istifa eden 3 bakan bu seçimde görevlerinde. Bunlardan İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun özellikle çok sert bir üslubu var. Saadet Partisi bu konuda sert açıklamalarda bulundu. Bu konuda CHP'nin ve sizin bakış açınız nedir?
Bunlar kendilerini seçen insanlara saygısızlık etmiş, onların tercihine dahi müdahale etmiş, kendi belediye başkanlarını bir gün içinde istifaya zorlayan çeşitli gerekçelerle ve yöntemlerle istifaya zorlayan bir anlayış. Güneydoğu’da birçok seçilmiş insanı yok sayarak kayyumlar usulsüzce müdahale etmiş bir anlayış. Bundan sonrasında bunu yapmaması yapmayacağına güvenmek zaten saflık olur. Her yöntemi deneyeceklerini biliyoruz ama artık bunun çalışmadığını kendileri de görüyorlar. İyi yaptıkları tek şey, sağlıklı ve profesyonel bir veriye dayalı tutum yürütebilmek. Ölçümlüyorlar. Sürekli ölçümlediklerine göre hareket ediyorlar. Bu nedenle, 'ezanı ıslıkladılar' yalanının çok ciddi bir olumsuz bir geri dönüş olduğunu seçimlerinde kendi oylarında gördüklerinde hemen ertesi gün iktidarın en yandan, en şak şaklı yazarlarının özürleri geri almaları olmadı diyen açıklamalarıyla karşı karşıya kaldık. Ölçümlüyorlar, Ayasofya’yla ilgili her gün bir dediği bir dediğini tutmayan açıklamalar yapan kişinin, 20 dakika içinde bir söylediğini yalanlayarak bambaşka bir yöne çektiğini gördük. Çünkü onlar artık görüyorlar. Seçimden sonrada artık bu tutumu yine kendi lehlerine çevirmek için aynı akılcılıkla yürütürlerse, bugüne kadar yaptıkları yanlışlardan vazgeçmelerini kendilerine tavsiye ediyorum. Çünkü böyle davrandıkça daha da kötüye gidecekler. Şu anda zaten bir önceki seçimlerde aldıkları oy oranı, kendi tarihlerinde aldıkları ne düşük oy oranıdır. Yok saydıkları 7 Haziran’ın da gerisine düştükleri pozisyonda yerel seçime gidiyorlar. Bunda bir kere güç kaybı başladı mı bir oy kaybı başladı mı böyle baskıcı rejimlerde kalıcı olduğu ve giderek sona doğru ilerlediği bilimsel olarak da çeşitli örneklerle bildiğimiz bir şey. Bence bu verileri değerlendirsinler. Artık zulmetmeyi bıraksınlar.
“BU SEÇİMİN EN ÖNEMLİ İKİ KRİTERİ VAR”
31 Mart yerel seçimleri iki kanatta en önemli sınav olduğunu söylüyor. Peki, bu seçimin en önemli kriterleri nelerdir?
Bu seçimin en önemli iki kriteri var. Baskıdan, nefretten yılgın bir toplum kitlesi olması. Daha da önemlisi ekonomik krizin kontrol edilemez bir şekilde yokuş aşağı gitmesi. Bu ikisi çok önemli olacak. İnsanlar barış ve huzur özlemi içerisindeler. AKP’nin sarsılmaz tabanım dediği kesimin bile ekonomik durumdan şikâyetçi olması. İnsanlara sadaka verir gibi kafalarına çay paketlerini atması rencide edici bir şey. Yoksulluk utanılacak bir şey değil ama o durumun yaralayacağı bir durum.
“BU ÜLKENİN BEKA SORUNU YARATAN 17 YILLIK İKTİDARIN YANLIŞ POLİTİKALARIDIR”
İktidarın bu seçimin beka meselesi olduğunu söylüyor. CHP işe beka sorunu olmadığını dile getiriyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kendi kendine yeten, tarım alanında en önemli ülkelerden biri iken, samanın bile ithal edildiği, üreticinin ve teşvikin yok edildiği dönemdeyiz. Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre sonra takip eden sanayi yatırımları ile gelişen kendi ayakları üzerinde duran bir ülkenin tüm sanayi yatırımların satıldığı, özelleştiği bir alanda üretim döngüsü iyice tıkanmış bir duruma geldi. Sokaklarda güvensizlik durumu, yabancı yatırımcıyı getirmediği durum var. Her kesimde ekonomik döngü rant ve betonlaşmaya kilitlenmiş durumda. Çaresiz bir iktidar var. Beka sorunu diye bir tartışma var. Beka sorunu olunmadığı da gördük. SODEV, geçtiğimiz ay içerisinde bir araştırma yayınladı. Vatandaşa beka sorunu sorulduğunda, vatandaşın bekayı sorun olarak görmediği en önemli sorunun ise ekonomi olduğunu dile getirdi. Öte yandan araştırmada vatandaşa, ‘Geçen yıl alabildiğiniz, bu yıl alamadığınız neler var?’ sorusu var. İnsanlar buna lüks tüketim ürünleri söylemesini beklersin. Cevaplar ise, karnabahar, domates, soğan gelmiş. Beka diyen kimse yok. Beka sorunu diyerek istikrar dayatması yapıyorlar. Oysaki bu da bir itiraf. 7 Haziran seçimlerinde yüzde 10 oy kaybettiklerinde ne dediler; koalisyon, ittifak olumsuz bir şeydir. Devletin bekası için tek ses olması gerektiğini söylediler. Olmadı. İşler kötü gittikçe ittifak zorunluluğu doğdu. Bunu itiraf etmek zorunda kaldılar ve ittifak ile seçime gittiler. Şimdi de devletin bekası için ittifak gerekiyor dediler. Bir dedikleri bir dediklerine uymuyor. Devletin bekasını sarsan tek şey, samimiyetsizlik ve sahteciliktir. Seçmende ise doğal bir ittifak var. Adalet ittifakı var, tıpkı adalet yürüyüşünde olduğu gibi. Bu ülkenin herhangi bir beka sorunu yoktur denilemez. Şöyle bir beka sorunu vardır, kendine yeten bir ülkeyken yetemeyen bir ülke durumuna geldik. Bu ülkenin beka sorunu yaratan 17 yıllık iktidarın yanlış politikalarıdır.
“BUNU KÖRÜKLEYİP KÖPÜRTÜYOR”
Her seçim olduğu gibi bu yerel seçimde de yine sandık güvenliği tartışmaları şimdiden başladı. CHP bu kez bu konuda yeterli önlem aldı mı?
Halkta, iktidara karşı olağanüstü bir güvensizlik olduğu için, oyların müdahaleye uğradığı, çalındığı hile yapıldığı yönünde deneyimler ve sonuçlar yaşanmış olduğu için bu işe artık travmatik bir boyutta karşımıza geliyor. Tabii ki daha iyi yönetilebilir, eksikleri olmuştur ama konuştuğumuz düzey çok büyük bir olumsuzlukla karşı karşıya olmadığımız halde hem güvensizlik oluşuyor hem de bu çok gündemde tutularak konuşuluyor. Böyle bir şey bunu gündemde tutmak isteyen de iktidarın aslında kendisi. Çünkü bu güvensizlikle, seçmenin yeter artık deyip yılıp oy vermeye gitmemesinden medet umuyor. Bunu körükleyip köpürtüyor. Öte yandan yani ne derseniz deyin o travmayı atlatamadı buna inanan bir seçmeni ikna etme güçlüğü de yaşayabiliyoruz. Bir diğer tarafıyla da ne yazık ki bizimde memnun olmadığımız birtakım yerlerde, kaçakların yanlışlıkların tespit edildiği noktalarda hukuki süreçleri işletmekte de eksik kaldığımız yönler olduğu için bugün güvensizliği çok anlayışla karşılıyorum. Buradan da bir sağduyu çağrısı yapmak istiyorum. Her zaman olduğu gibi elbette son derece profesyonel ve gönüllülerden oluşan karma kadrolarla önlemleri alıyoruz. Ama hepimiz ne kadar alarmda taksak, kapıyı da kilitlesek, evimize hırsız girdiği bir şeyler çaldırdığımız olduğunu unutmamalıyız. Yine de önlemlerimizi almalıyız. Hırsız girerse evimize ne yapacağımızı hem birilerinin ne yapacağını sorgulamak haktır ama bireysel olarak da ne yapacağımızı şimdiden düşünerek dayanışma ve tabii ki meşru yollardan sorgulamaya devam etmeli ve karşısında durmalıyız. Biz iktidarın enstrümanlarını, yöntemlerini hem daha önceki davalarda kullandıkları seçimlerde kullandıkları hem devletin kasalarını boşaltmakta kullandıkları hem vatandaşa dönük yaptıkları kazanmak için bile olsa kullanmayacağız. Biz sahici bir demokrasi, sahici bir adalet istiyoruz. Hakkımızı da kimseye kaptırmayacağımızı da herkes bilsin.
“ASIL KAVGAYI HAKSIZLIK, HUKUKSUZLUK, YOLSUZLUK, RANT İLE MÜCADELEYLE ETMEK GEREKİR”
Aday belirleme sürecinde CHP içinde ciddi tartışmalar oldu. Hatta DSP’ye kayan bir kesimde vardı. Yaşanan bu süreç, seçimde CHP’yi nasıl etkiler?
Zaman zaman seçim döneminde parti içinde yaşanan tartışmalar olumsuz etkiliyor. Bunun özeleştirisini de vermemiz gerekiyor. Aday belirlemede yaşanan tartışmalar her partide var. Biz de demokrasi var. Daha görünür oluyor. İkincisi ise bütün medyayı elinde tutan iktidar, her kurultayımızı her kongremizi haberlere olmadığı boyutuyla servis ediyorlar. Bunu mukabil kendilerinde gelişen hiçbir olumsuz olayları basında yansımıyor. Önemli olan koltuk kavgasına değil, memleket için çalışmaya dönüşmesidir. Biz bunu bu seçimlerde sağladık. Olabilecek fikir ayrılıkları oluyor. Başka partilere giden adayların, kazayla gelen başarıları bu seçimde gelmeyeceğini düşünüyorum. Toplumsal bir talep ve kurtuluş refleksi var. Bundan dolayı halk daha önceki dönemlerde bu tür kaymaların sağlıklı olmadığını gördü. Bu seçimde bu daha az olacağını düşünüyorum. Şişli’de ne olursa olsun benim koltuğum olsun diyen bir anlayışın değil, emekten, demokrasiden yana olan Muhammer Keskin’in kazanacağına eminim. Bunlar bize fayda getirmez. Aday olmak bir haktır ve tercihtir. O adaylık psikolojisi ile ana muhalefetin bayraklarını kesiyorsanız, kavgaya giriyorsanız bu yanlış. Asıl kavgayı haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk, rant ile mücadeleyle etmek gerekir. Yok, biz yan bahçe ile kavga edeceğiz diyorsanız bu yanlıştır.