CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok Akatlı, bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Altıok yaptığı açıklamada şu sözlere yer verdi:
Başkanlık sistemini istememek, neden istemediğini açıklamak, karşı çıkmak suç mu?
Barış istemek suç mu? Düşünmek, ifade etmek suç mu?
Adalet aramak, huzur ve refah içinde yaşamak istemek suç mu?
Ekonomik çöküşün eşiğindeki ülkemizin refahı, çıkışı için çözümü, üretimi, büyümeyi sağlayacak akademik akıl, bilim neden KHK kıskacında?
Meclis neden ülkemizin kemikleşen sorunlarına çözüm aramak, yoksulluktan kurtulmak için çalışmak, eşit yurttaşlık, bağımsız ve adil yargı için düzenlemeler yapmak yerine “başkanlık da başkanlık” diye krizin eşiğindeki ülkemizi bir referandum ile 190 milyon liralık ek yükün altına sokarak seçime gitmek ister? Madem tek amaç tek adam olmak o zaman yeniden soruyorum HAYIR demek suç mu?
Eğitim hakkı, gelişme, büyüme, ilerleme, yenilenme için olmazsa olmaz bilgi ve birikimin adresi olan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en köklü ve uluslararası saygınlıkta örnek üniversiteleri, birbirinden kıymetli akılları, aydınları, akademisyenleri KHK'ların hedefinde.
7 Şubat 2017 günü bir süredir istisnasını yaşamadığımız şekilde gece yarısı ilan edilen OHAL KHK’sı ile 4 bin 464 kamu çalışanı kamudaki görevlerinden ihraç edildi. Böylelikle OHAL ilanından bugüne hakkında soruşturma yürütülen kamu çalışanı sayısı 139 bin 820’ye, kesin olarak ihraç edilen kamu çalışanı sayısı da 102 bin 143’e yükselmiş oldu. Kilis, Milas, Bandırma, Lüleburgaz, Edremit gibi merkezlerimizin nüfusu kadar insandan söz ediyoruz.
Süreç darbe girişimiyle mücadeleden, iktidarın kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik darbesine dönüştü. Bunun en ağır bedelini de ülkemizin aydınları, eğitimcileri, bilim insanları, akademisyenler ödüyor. Ağırlıklı olarak eğitimciler olmak üzere KESK üyesi devlet memurlarının en az 3 bin 200’ü sorgusuz sualsiz, belgesiz delilsiz, potansiyel terörist ilan edilerek kamudaki görevlerinden ihraç edildi.
Bu süreçte üniversitelerden toplam 4 bin 811 akademiysen ihraç edilirken, bunların 241’i Barış imzacısı akademisyenlerden oluştu. Her biri birbirinden nitelikli, akademiye değer katan, ilerici, aydınlanmacı, çağdaş, barışçı akademisyenler açık bir siyasi tasfiyeyle karşı karşıya. Ankara Üniversitesi’nin 5 fakültesi fiilen çöktü. SBF, DTCF, İLEF, EBF ve AÜHF’de neredeyse bölümlerin kapısına kilit vurulacak boyutta tasfiye söz konusu. Herkesin bildiği, tanıdığı, her siyasi partinin görüşlerine başvurduğu, ülkemizin ve üniversitelerimizin gururu diyeceğimiz isimler terör örgütleriyle ilişkilendirilmek isteniyor.
Aklın, bilimin, özgür düşüncenin temsilcisi çok değerli akademisyenle birlikte sanat da iktidarın OHAL darbesinden nasibini aldı. Dünyaca tanınmış orkestra şefi İbrahim Yazıcı ve Bursa Devlet Senfoni Orkestrası Keman Sanatçısı Filiz Özsoy da tek kalemde, gerekçesiz şekilde ihraç edildi. Tüm bu ihraçların dayanak noktası ise sosyal medya içerikleri veya ihbar mekanizmaları. Başkanlık sisteminin başkan adayının dediği gibi: “Türkiye hiç bu kadar ÖZGÜR olmamıştı!”
Bilime, düşünceye, üretmeye, sanata tahammülü olmayanların "Yeni Türkiye"sinde iktidar partisi gibi düşünmeyen, iktidar partisinin arzu ettiği bitmiş ve tükenmiş bir gelecek için çalışmayan, rant, rüşvet, yolsuzluk zincirleri içerisinde zenginlikle yaşamayan, saltanat sürmeyen, "kindar ve dindar" olmayan, düşmanlık üretmeyen, toplumun bölünmesine karşı çıkan, barış huzur ve istikrar isteyen herkes mi terörist?
Anayasa değişikliği paketinin görüşülmeye başlandığı günden bugüne geçen sürede, "Hayır" diyenlere yönelik en az 20 saldırı gerçekleşti. "Hayır" kampanyası yürüten en az 44 kişi gözaltına alındı, 3 kişi tutuklandı. Madem bir referandum var iki seçenekten biri olan HAYIR tercihini dillendirmek neden suç? Evet tercihini tarafsız olması gerekirken yasal olmayan şekilde dillendiren kaymakamlar, rektörler; yandaş kanallar, ana haber bültenleri meşru ama Hayır diyen herkes terörist öyle mi? Hayır şarkısı söyleyen kadınlar, Hayır diyen gençler neden polis takibinde, neden gözaltında?
AKP iktidarı Türkiye’yi kendi siyasi ideolojisinin sınırları içine hapsetti. Ayrımıcı bir anlayışla o sınırların dışında kalan herkesi terörist ilan etmekte sakınca duymuyor. Bu mantıkla devam ederlerse çağırınca durmayan taksiciyi, soğuk çay getiren garsonu, ceza yazan trafik polisini, vergi soran memuru, kim bilir belki canlarını acıtan diş hekimlerini bile terörist ilan edecekler. En sonunda da Saray’ın elitleri dışında kalan basit bir düzenlemede bile en ufak fikir ayrılığına düştükleri tüm AKP’lileri de terörist ilan edecekler.
Bilime dayalı eğitimin olmadığı yerde demokrasiyi çoğunluğun hükümdarlığı zannetmeleri de doğal. Öyle bir hal ki kendilerine oy vermeyen %49'un tamamı terörist! Herkes PKK'lı, DHKP-C’li, FETÖ'cü hatta “yetmez ama evet” bu beş benzemezin tümüne birden üye. Bir tek IŞİD’li demeye kıyamıyorlar. Öyle benimsemişler kimseye yar edemiyorlar. Herkes kendileri gibi düşünceden, akıldan, muhakemeden uzak sanıyorlar, kimse sormaz sanıyorlar.
Kimse 15 yıldır tek başına iktidardasın birini bile neden çözemedin sorunların? Yıllarca barış süreci diye halkı "aldattın" niye memleketin artık sadece doğusunda değil her yerinde türlü terör örgütü yüzlerce insanımıza kıyıyor? Memleketi komşularla 0 sorundan aldın 0 komşuluk kaldı, sınırlarımız kan gölü bu savaş niye? Her gün gencecik askerlerimiz şehit oluyor, ne uğruna? demez sanıyorlar. Çökmüş bir ekonomiyi düzeltmek için yurt dışındaki vatandaşın komşusunun Türkiye ziyaretinden çözüm umanların ekonomi bilgisi ülkeyi krizin kucağına atmış ne gam... Eğitim olmayınca akademiler yok edilince onu da kimse sormaz, ocağında hissetmez sanıyorlar. Asıl amaç da bu zaten. Kimse sormasın ve soramasın istiyorlar.
İlk sorumun yanıtını ben vereyim. Hayır demek işte tüm bunların yalın gerçekliğinden ötürü suç. Yanlışı gören, ülkesi için kaygı duyan, bilimsel eğitim ve bağımsız yargıya sahip çıkan, barış isteyen akademisyenlere, sanatçılara duydukları hınç ve bu tarihin en ağır benzersiz baskı günlerinin utanç KHK'ları da korkudan.
Sadece düşüncelerini ifade ettikleri için, sendikalı olup itirazlarını eylemlerle dile getirdikleri için, barış istedikleri için, direnme ve protesto haklarını kullandıkları için, toplumu aydınlattıkları için ya da kısaca ‘hayır’ dedikleri için işinden, ekmeğinden, geleceğinden edilen tüm kamu emekçilerinin, tüm aydınlanma savaşçılarının yanındayız. Her biri adalete kavuşana kadar işlerine dönene kadar direnç ve kararlılıkla mücadelelerine sahip çıkacağız. Ömürlerini adadıkları mesleklerini onlara AKP bahşetmedi ki tek bir adamın hıncı ve hırsı uğruna onun iktidarının koruyucuları dilediği zaman ellerinden alsın. Onlar dönecek, tıpkı 12 Eylül’ün 1402’lik aydınları, akademisyenler nasıl üniversitelerine geri döndüyse bugün ihraç edilen akademisyenler de geri dönecekler. Bu hukuksuz kararların altında imzaları olanlar da hukuk çerçevesinde bunun bedelini ödeyecekler.
Biz bize emanet edilen bu cumhuriyeti atalarımızdan aldığımız ışıkla çocuklarımıza devredeceğiz. İhtiyacımız olan rejim değişikliği değil, Yeni bir Türkiye değil yeni ve adil bir iktidardır.