CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Milli Eğitim Komisyonu Üyesi Mustafa Ali Balbay akademide Yardımcı Doçent ünvanının kaldırılmasına ilişkin kanun teklifi üzerine CHP grubu adına bir konuşma yaptı. Balbay konuşmasında eğitimde her açıdan bir çöküş ve fiyaskonun yaşandığını vurguladı. Balbay, “akademik ünvanların kaldırılıp değiştirilmesinin yerine, güçlendirilmesi, araştırma ve teknolojik imkanlardan yararlandırılması sağlanmalı” dedi.
Balbay’ın konuşmasında öne çıkardığı konular ve değerlendirmesi şöyle oldu:
34.500 YARDIMCI DOÇENT NE OLACAK
Türkiye'de 36 bin civarında yardımcı doçent var. Belli ki bunlardan 300-400'ü, en çok 500'ü hemen doçent yapılacak. Fevkalade alakaya mazhar kişiler. Bütün mesele şu: Kalan 34.500 yardımcı doçenti ne yapacağız? "Adını değiştirelim, unvanı değiştirelim, yok, aynı kalsın ama 103 lira verelim." Şu andaki bu yasada bütün çırpınış maalesef bu yönde. Yardımcı doçentlerin çoğunun, Anadolu'da Sivas'ından İzmir'ine, İstanbul'dan Ankara'ya kadar pek çok yardımcı doçentin gözü şu anda buradan geçecek yasada. Kimi düzenlemeler bizim de katıldığımız, akademi dünyasının isteği olan düzenlemeler. Ama ne yazık ki yardımcı doçentlerin şu andaki durumlarında geleceğe yönelik, kendilerini tam garantiye alacakları, önlerini görecekleri bir tablo yok.
REKTÖRE NEDEN YETKİ BIRAKILIYOR
Burada Sayın Bakana, sayın yetkililere sormak gerekir. Siz bütün kuralları yaptınız, yaptınız, yaptınız; ardından diyorsunuz ki: "Rektör ayrı bir koşul getirebilir." Bunun anlamı nedir? Bizim yaptığımız bütün kurallar bir kenara konur, eğer isterse rektör ona ek bir kural getirir. Sözlü kalktı mı? Rektör isterse koyar. İngilizce 45'e mi indi? Rektör isterse 65 yapar. Bunun anlamı, topla, topla, topla, sıfırla çarptan başka bir şey değildir. Eğer gerçekten üniversitelerin, öğretim üyelerinin, akademi dünyasının sağlıklı bir şekilde eğitime katılmasını isteniyorsaz, burada her şeyden önce bu mağduriyet duygusunu "Acaba geleceğim ne olacak? Rektör, üniversite bizimle ilgili hangi kararı verecek?" duygusunu ortadan kaldırmanız gerekir.
Bir ayrıntı daha var. Şu anda sözlüyü kaldırıyorsunuz. Diyelim ki- ki böyle çok örnek var- bir yardımcı doçent sözlüden kalmış, onun dışındaki bütün koşulları tamam. Ama bu yasada "Bu durumda olan yardımcı doçentler doğrudan doçent olur ya da olmaz." gibi hiçbir değerlendirme olmadığı için herkes fikir yürütüyor. Bu konularda hiçbir soru işaretine neden olmadan eğer sözlü kalkmışsa "Bu koşullar itibarıyla sözlü kalktığı için bu kişiler doçent olabilir." diye net bir ifade konmalıdır.
TÜRK EĞİTİM DERNEĞİ: LİSE ÇAĞINDAKİ HER 100 ÖĞRENCİNİN 18’İ AÇIK LİSEDE
Türk Eğitim Derneğinin Eğitim Değerlendirme Raporu var. Türk Eğitim Derneği, Cumhuriyet Dönemi'nde kurulmuş, eğitimin gelişmesi için siyasetin, hatta iktidarların da üstünde araştırmalar yapan, bugün de yeni yönetim kadrosuyla birlikte eğitime gerçekten katkıda bulunan bir kurum. Burada dile getirilen öylesine ciddi konular var ki. Eğitim Derneğinin uzmanları, yöneticileri bütün eleştirilerini kadifeye sarmışlar, çözüm odaklı bakmışlar. Örneğin, Bakanlık rakamlarıyla birlikte verilmiş olan sadece şu rakam bile eğitimin hangi durumda olduğunu ortaya koyuyor: Şu anda lise çağındaki öğrencilerin yüzde 18'i yani lise çağındaki her 100 öğrenciden 18'i açık liseye gidiyor. Bu, okulsuz ve öğretmensiz öğrenciler demektir. Buradan nasıl bir eğitim bekliyorsunuz? Buradan mezun olan öğrencileri gelecekte nasıl bir Türkiye bekliyor. Bu rakamlar her yıl katlanarak artmakta.
EĞİTİME YATIRIM YOK EĞİTİMİ YATIRMAK VAR
Yine, eğitime yapılan yatırım artıyor, eğitime ayrılan para artıyor ama artan nüfusla birlikte sadece altyapıya yatırım yapıldığı için gerçek anlamda eğitimin kalitesinin artmasına yönelik bir yatırım ne yazık ki yok.
Örnek; FATİH Projesi. Bu proje başlı başına bir fiyaskodur. Daha ağır bir değerlendirme yapmaya dilim varmıyor. 2010 yılında başlandı ve şimdi deniyor ki: "Biz tablet değil, dizüstü bilgisayar vereceğiz, klavyeli vereceğiz."
İktidar 2010'da buna başladığında 10 milyon tablet dağıtacağını söylemişti. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u iki ayda aldı, iktidar seksen dört aydır bu projeyi hâlâ hayata geçiremedi. Fatih Sultan Mehmet bu süre içinde İstanbul'u 42 defa fethetmiş olurdu. Herhâlde bu iktidarı da sopayla kovalardı.
8.000 ÖYP’Lİ ATANSIN
Akademi dünyasında 8 bin civarında, Öğretim Üyesi Programı çerçevesinde, yaşları 25 ile 35 arasında değişen ve gelecek bekleyen öğretim üyeleri var. Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinin içerisindeki genç akademisyenlerin durumunun bir an önce ele alınmasını ve çözümlenmesini istiyoruz. Buradaki 4 parti de bu konuyu her fırsatta dile getiriyorlar ama ne yazık ki bir çözüm yok. İktidar görmüyor, duymuyor, konuşmuyor.
AKP + MHP + YSK İTTİFAKI OLMUŞ
Eğer okullarda gerçek anlamda ittifak yani diyalog nedir, ne değildir diye bir ders olsa, sanıyorum bunu yapanlar diyalogdan sınıfta kalırdı. Hatta samimiyetsizlikten de başka bir not alırdı. Bu mutabakatın 7, 8 maddesi YSK bağlantılı. AKP ile MHP anlaşmış ama 7, 8 maddenin içinde YSK da var. Yani bu mutabakat AKP-MHP ve YSK mutabakatı olarak görünüyor ki yazık diyorum, demokrasiye yazık.
Yani "Sandığa girecek oyların nasıl çıkacağına YSK karar verir." şeklinde bir mutabakat görünüyor. AKP-MHP-YSK mutabakatı demokrasiye hiç de hayır getirmeyecek.