CHP’li Umut Oran, iktidar bloğunun 16 yıldır aralıksız ülkeyi hukuksuzlukla yönetmesine karşın her seçimi kaybeden muhalefet partilerinin çeşitli gerekçelerle özeleştiri yapmadan, hatalarla yüzleşmeden her defasında iktidarın çizdiği alanda hareket ettiğini, onun magazin gündemine hapsolduğunu ifade etti. Umut Oran, “Son günlerde sürekli gündeme gelen ‘ittifak görüşmeleri’ de bu itibarla, vakit kaybıdır. Derhal vazgeçilmeli ve bir an önce halkın ve ülkenin gerçek ihtiyaçlarına odaklanarak ayaklar yere basılmalıdır. Doğru olan şey: Özeleştiri yapmayı öğrenmek ve düşünmektir. Başlangıç için en güzel nokta: ‘Biz nerede hata yapıyoruz?’ sorusu olabilir. Tek bir soru bile devasa bir meydan okumayı başlatacak mahiyettedir. Muhtaç olduğumuz kudret, bakmasını bilenler için, şanlı tarihimizde mevcuttur” dedi.
Geçmişten ders çıkarılmalı
Yazılı açıklama yapan Umut Oran, konuyla ilgili olarak şunları kaydetti:
İktidar bloğunun 16 yıldır aralıksız olarak ülkeyi hukuksuzlukla yönettiği ve her türlü baskı yöntemini kullanmaktan çekinmediği bir ortamda muhalefet partilerine düşen görev: İktidar olmanın yollarını bulmaktır. Sonsuz bir arayışın içinde olmak anlamına gelen bu görevin belki de ilk aşaması “geçmişten dersler çıkarmak” ve mümkünse aynı hataları tekrarlamamaktır. Ancak ne yazık ki, 16 yıldır yapılan tüm seçimlerden sonra “takip eden seçim bahane gösterilerek” tüm arayışlar ertelenmiştir. Bu durum 16 Nisan referandumundan sonra da değişmemiştir. Halbuki özeleştiri mekanizması işletilmeli, hatalarla yüzleşilmeli, strateji değiştirilmelidir. Örneğin sadece cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmak yerine bizi bekleyen her üç önemli seçim için de ‘ya iktidar ya iktidar’ hedefi konulması gerekmektedir. Maalesef görünen o ki muhalefet partileri “bu gidişatı değiştirmek için ne yapmalıyız” demek yerine bir kez daha “iktidara nasıl laf yetiştiririz” siyasetine saplanmış ve tüm otoriter uygulamalar normalleştirilmiştir.
“Neden” sorusu ittifak görüşmesinden daha değerli
Gelinen noktada hemen her gün “ittifak görüşmeleri” adı altında farklı partilerle ya da gruplarla yapılan toplantılar da muhalefet partilerinin bir kez daha “iktidarın çizdiği alanda” hareket ettiğini göstermiştir. Oysa ittifak görüşmelerine gelene kadar yapılması gereken onlarca şey vardır. Örneğin: “Neden AKP 16 yıldır sürekli tek başına iktidar oluyor ve neden muhalefet partileri halkı ikna edemiyor?” gibi basit bir soruyu gündeme almak, an itibariyle ittifak görüşmelerinden çok daha değerlidir. Zira bu soruya doğru cevap bulunamadığı müddetçe “ittifakın stratejisi de” oluşturulamayacaktır.
İkinci "istikşafi" oyalanma süreci
Sadece Türk milletine karşı sorumluluk hisseden bir siyasetçi olarak, geçmişte defalarca ortaya koyduğum gibi, bir kez daha uyarıyorum: Bugünün sorunu basit matematik işlemleriyle %51 hesabı yapmak değildir. Bugünün temel sorunu, geniş toplum kesimlerinin heyecan duyacağı, iktidar bloğuna alternatif olarak görülecek bir söylemi, örgütlenmeyi ve eylemi hayata geçirmektir. Daha basit bir şekilde ifade etmek gerekirse ittifak görüşmeleri yapabilmek için önce “yapılan hataları ortaya koymak ve ardından yeni bir yol inşa etmek için çalışmak gereklidir. Oysa bugün yapılanlar, yapılması gerekenlerin tam tersidir. Muhalefet bloğu; hiçbir gerçekçi özeleştiri yapmadan, dünyayı ve Türkiye’yi analiz etmeden, kitlelerin yenilgiler karşısında yaşadığı hayal kırıklıklarını göz önüne almadan sadece “ittifakı” konuşmaktadır. İktidarın istediği de tam olarak budur. İktidar bloğu, kimsenin durup düşünmesini istememektedir. Bunun yerine “Cumhur İttifakı” adı altında kurduğu cepheyi, siyasetin merkezine koyarak tüm muhalefetin de sadece “ittifakları” konuşmasının zeminini hazırlamıştır. Bu durum muhalefet partilerinin vakit kaybetmesine ve ikinci bir “istikşafi oyalanma” süreci yaşanmasına sebep olmaktadır.
Demokrasi Mağdurları için Alternatifler Üretmek Gerekir
Zaman hızla akmaktadır. Dünya değişmektedir ve insanlar da hızla dönüşmektedir. İnsanoğlu düne kadar tartışmasız ideal olarak gördüğü demokrasiyi tartışmaya başlamıştır. Demokrasilerin “kendisine bir katkı sağlamadığını, ezilmesine çözüm bulmadığını” düşünen geniş kitleler büyük bir hayal kırıklığıyla otoriter rejimlere sarılmaktadır. Sadece Türkiye’de değil, Amerika’da da Rusya’da da gidişat aynıdır. Zira sorun sadece Türkiye’deki iktidar bloğuyla ilgili değil, kapitalizmin günümüzde ulaştığı şekille ilgilidir. Kapitalizm insanlığın umutlarını yok etmektedir. Tepedeki azınlıklar, ellerindeki sınırsız para gücüyle herkesi ve her şeyi kontrol etmek istemektedir. Ve bir şeyleri kaybettiğini ya da asla sahip olamayacağını düşünen insanların sayısı çoğalmaktadır. Öyleyse Türkiye’nin hem mevcut iktidar bloğuna karşı hem de dünyadaki değişime karşı uyanık olması ve çözümü de çok daha geniş bir perspektiften değerlendirmesi gerekmektedir. Bu anlamda Rusya’da Putin’in aldığı %76 oy, daha öncesinde Trump’ın aldığı yüksek oyla ABD başkanı seçilmesi, Mısır’da Sisi’nin düşük katılımlı seçim sonucunda yüzde 92 oy alması, Macaristan’da yabancı düşmanı bir başbakanın tekrar seçilmesine kesin gözüyle bakılması bir arada değerlendirilmelidir. Böylece, muhalefet partileri gerçekçi adımlar atmadığı takdirde mevcut iktidarın geçmiş seçimlerle kıyaslanmayacak ölçüde yüksek oy oranlarına ulaşmasının da olasılık dairesi içinde olduğu görülecektir. Gidişata akılcı bir şekilde müdahale edilmezse yani geniş toplum kesimlerine inanabilecekleri “alternatif bir hayatın mümkün olduğu” fikri anlatılmazsa gelecek sadece felaket getirecektir. Yani bir an önce demokrasi mağdurları için alternatifler üretmek gerekmektedir.
TV’de görünmek için siyaseti magazinleştirmek
Dünya artık asimetrik bir hal almıştır. Güçler arasında dengesizlik had safhaya ulaşmış, aynı yolları kullananların daha büyük olanlarla mücadele etmesi imkânsız hale gelmiştir. Küçük araba üreticilerinin büyüklerle, bakkalların da aynı ürünleri satarak, marketlerle rekabet edemeyeceği milyonlarca kez ispatlanmıştır. O halde iktidarla aynı yöntemleri ve söylemleri kullanan “muhalefet unsurlarının” iktidara kendiliğinden gelmesini beklemek de gerçekçi değildir. Bu düşünce biçimi bilimsel ya da akılcı da değildir. Zira tüm etmenler aynı olduğu sürece sonuçlar da aynı olacaktır. Öyleyse tüm eşitsizliklere ve dezavantajlara rağmen mücadele etmek zorunluluktur. Mücadeleyse rakibin en güçlü olduğu konularda ve onunla aynı araçları kullanarak verilmemelidir. Örneğin iktidar bloğu her olayı magazin malzemesi haline getirirken ve onlarca kanalda aynı gariplikleri binlerce defa topluma gösterme gücüne sahipken birkaç TV’de görünmek için sürekli “siyaseti magazinleştirmek” yanlıştır. Tam aksine her şeye büyük bir ciddiyetle yaklaşmak ve iktidar bloğunun seviyesizliğini reddetmek esas olmalıdır.
Artık İktidar Bloğuna Laf Yetiştirmekten Vazgeçilmelidir
Son 16 yıldır iktidarın her sözüne laf yetiştirilmiştir. Bu yöntem binlerce kez denenmiştir. Ve ne kadar denenirse denensin başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Oysa sadece bir ay boyunca iktidarı ve onun genel başkanını kendi söyledikleriyle baş başa bırakmak, onları konuşulmamaya ve yokluğa mahkûm etmek bile büyük fark yaratacaktır. Muhalefet unsurları her konuda “kendi özgün iddialarını, özgün sözlerle, özgün tavırla ve öz temsilcileriyle birlikte, alternatif yolları inşa ederek millete aktarmak durumundadır. Aksi her durumda iktidarın ekmeğine yağ sürülecektir. Örneğin iktidara laf yetiştirmek yerine neden parti içinde seferberlik ilan edilerek, üst yönetime aday olmuş ama seçilememiş olanlarla birlikte tüm eski MYK üyeleri ve il-ilçe başkanlarına sefer-görev verilmemektedir?
Son günlerde sürekli gündeme gelen “ittifak görüşmeleri” de bu itibarla, vakit kaybıdır. Derhal vazgeçilmeli ve bir an önce halkın ve ülkenin gerçek ihtiyaçlarına odaklanarak ayaklar yere basılmalıdır. Doğru olan şey: Özeleştiri yapmayı öğrenmek ve düşünmektir. Başlangıç için en güzel nokta: “Biz nerede hata yapıyoruz?” sorusu olabilir. Tek bir soru bile devasa bir meydan okumayı başlatacak mahiyettedir. Muhtaç olduğumuz kudret, bakmasını bilenler için, şanlı tarihimizde mevcuttur.