CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ü eleştirerek, “Adaletle anılması gereken bir kurumun başındaki kişinin adalet kavramından rahatsız olup ‘sözde adalet’ ifadesini kullanması, sadece onun ‘sözde Danıştay başkanı’ olduğunun tescilidir” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Tezcan, MYK toplantısının ardından yazılı açıklama yaptı. Tezcan, İstanbul'da görülen dava kapsamında yargılanan Cumhuriyet gazetesi yazarları Akın Atalay, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Ahmet Kemal Aydoğdu ve Yusuf Emre İper’in serbest bırakılmadığını belirterek, Türkiye’nin hala en ağır darbe koşulları altında yaşamaya devam ettiğini savundu. Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün görevini bırakması gerektiğini savunan Tezcan, “Yargı, saraya yaranma yarışı içindedir. Saraya yaranma telaşı meslek yeminini, meslek ahlakını unutturmuştur. Üsluptan dile, tutumlardan kararlara kadar her yerde bu çürümenin izleri görülebilmektedir. İdareyi hukuk adına denetlemekle görevli Danıştay Başkanı kendisini hükümet eş başkanı sanmaktadır. Adaletle anılması gereken bir kurumun başındaki kişinin adalet kavramından rahatsız olup ‘sözde adalet’ ifadesini kullanması, sadece onun ‘sözde Danıştay başkanı’ olduğunun tescilidir. Sözde Danıştay başkanı hakkında Danıştay Başkanlık Kuruluna dilekçe verdik. Bu yakışıksız tutum Danıştay’ın sırtında da yüktür. Şimdi ya sözde başkan görevden ayrılmalı ya da yetkili kurullar istifa veya emekliliğini istemeye davet etmelidir” dedi.
AK Parti iktidarının 15 Temmuz darbe girişimi ile mücadeleden kaçtığını iddia eden Tezcan, açıklamasına şöyle devam etti:
“Çünkü 15 Temmuz ile gerçek bir hesaplaşmanın faturası bu iktidarın önüne gelecektir. Bu nedenle asıl amaçları 20 Temmuz darbesini tahkim ederek, hem faturadan kurtulmak hem de mutlak bir tek adam rejimi oluşturmaktır. OHAL uygulamaları darbenin siyasi ayağını gizlemeye yaramaktadır. 15 Temmuz darbesiyle gerçek anlamda hesaplaşmak, gerçek anlamda bağımsız yargı ve hiçbir kompleksi olmadan onunla mücadele edebilecek bir iktidarla mümkün olabilir. Hukuk ve iktidar gücünün darbenin arkasındaki ilişkileri gizlemeye dönük kullanılmasının en yeni örneği Cumhuriyet’in Hayati Yazıcı’ya dönük haberine erişim engeli getirilmesidir. FETÖ iddianamelerinde adı geçen iş adamlarıyla ilişkilerine dönük bilgiler içeren bu haberler yasaklanmıştır. Telefonunda FETÖ’cünün numarası kayıtlı diye gazetecilerin tutuklandığı bir ülkede, hükümette etkili isimlerin iş ilişkilerinin haber yapılması dahi yasaklanıyorsa, darbenin siyasi ayağına nasıl gidilecek? Bu iktidarın derdi 15 Temmuz darbesiyle hesaplaşmak değil, 20 Temmuz darbesini tahkim etmektir. Çünkü gerçek bir hesaplaşma faturasının kendi önlerine konacağını çok iyi bilmektedirler.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın terörle mücadele siyaseti değil terörden yararlanma siyaseti peşinde olduğunu iddia eden Tezcan, “AK Parti Genel Başkanı bugün yine malum bölücü üslubuyla ‘Bu milletin evlatlarını şehit edenleri savunduğumuz’ iftirasına sarılmaktadır. Bu milletin evlatlarını şehit eden teröristlere kamyonlarla silah dağıtılırken valilere ‘Karışmayın’ diyen Erdoğan’dır. Terör örgütü bölgede mahkemeler kurarken, askere alma adı altında militan devşirirken, vergi daireleri kurup para toplarken bunlara başkanlık sevdasıyla göz yuman Erdoğan’dır. Biz ‘Devlet terörle mücadele ederken devlet olmanın vakar ve asaleti içinde, hukuk içinde, devlet olmanın büyüklüğüne yakışır şekilde hareket etmesi gerekir’ diyoruz, ‘Vatandaş ile teröristi ayırmak devletin görevidir’ diyoruz, ‘15 yıldır yapamadığını, dört yılda yapacağız’ diyoruz. Çünkü biz PKK terör örgütüyle masaya oturmaz, ülkemizi terör örgütlerine teslim etmeyiz. Siz ise topyekun bir hamaset edebiyatıyla dün olduğu gibi bugün de terörle mücadele siyaseti değil, terörden yararlanma siyaseti peşindesiniz” ifadelerini kullandı.
"Referandum meşru değildir"
Tezcan, hem komşularıyla hem de dünya ile kavga halinde yalnızlaşmış bir Türkiye oluşturulduğunu öne sürerek, Türkiye’nin bölgede çözümün aktörü olmak yerine sorunun bataklığına dalıp çırpınan bir ülke durumuna düşürüldüğünü savundu. Tezcan, "En son hükümet Kuzey Irak referandumu konusunda da kararlı bir tutum göstermemektedir. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması şarttır. Referandum meşru değildir. Referandumu tanımıyoruz. Hükümetin de sahada top gezdirmeyi bırakıp bu konuda net bir tutum alması ve açıklama yapmasını bekliyoruz" dedi.