Sığır ve koyunlarda zehirli otların tek seferde aşırı miktarda tüketilmesi veya uzun zaman diliminde yavaş yavaş tüketilmeleri zehirlenmelere yol açabilir.
Bunlardan bazılarını önceki yazılarımda ele almıştım.
Zehirli otların bazılarını sıralayalım; Pteridium esculentum (eğrelti otu), yüksük otu, Galega officinalis (keçi sedefi), Conium maculatum (baldıran otu), Laburnum (sarı salkım), Cupressus macrocarpa (limon servi), Oleander (zakkum), Rhododendron (orman gülü), Hypericum perforatum (kılıçotu = sarı kantaron = koyun kıran).
Bitkilere zarar veren mantarlar da bitkilerle birlikte alındığında hayvanlara zarar verir. Claviceps purpurea mantarı hayvanlarda damar daralmasına ve kuru gangrene sebep olur. Ergotizm ya da “çavdar mahmuzu” diye bilinen hastalığı oluşturur.
Bitkilerin gövdesine giren Diaporthe toxica = Phomopsis leptostromiformis adı verilen mantar da karaciğer hasarı ile birlikte sarılığa yol açar.
Acı bakla zehirlenmesi (Lupinosis) bitkinin içerisindeki alkaloidler sebebiyle koyunlarda karaciğer yıkımlanmasına ve sarılığa neden olur.
Ne yazık ki, zehirli bitkiler bunlarla sınırlı değil. Hatta bazıları tıbbi aromatik bitkiler listesinde yer alan bitkiler insan ve hayvanlarda, tüketilen miktara ve zamana bağlı olarak, zehirlenmelere sebep olmakta, diğer yandan dış ticaretimize de zarar vermektedir. Baharatlara karıştığında ticaretimize zarar veren, tüketildiğinde ise insan ve hayvanlarda zehirlenmelere yol açan bu alkaloidlere kısaca PA adı veriliyor. Yani; Pyrrolizidine Alkaloidleri.
Bu alkaloidler sindirim bozukluğuna, sancıya, kusmaya, böbrek sorunlarına, idrar yapma güçlüğüne, zayıflamaya ve ileri vakalarda ölüme yol açabilirler.
Ancak, en önemli hasar karaciğerde oluşur. Karaciğerde siroza, karaciğer büyümesine (hepatomegaly) ve sertleşmesine, safra yollarında nodüler üremelere yol açan Pyrrolizidine alkaloidlerinin karsinojenik (kanser yapan), teratojenik (anne karnındaki yavruda sorun oluşturan) etkileri de söz konusudur.
Diğer yandan bu alkaloidlerin akciğer hasarına da neden olduğu bilinmektedir.
Bilim insanlarının tesbitlerine göre; Pyrrolizidine alkaloidleri bitkilerin kendilerini böceklerden korumak için (defence mechanism) salgıladıkları birtakım zehirli bileşenlerdir. Bitkilerin 350’den fazla toksik (zehirli) bileşik salgıladıkları bilinmekte, kurutulduktan sonra bile bu bileşiklerin varlıklarını sürdürmekte olduğu belirtilmektedir. Çok sayıdaki toksik bileşiklerden, bitkisine göre, bazılarını sayalım; Sinoglosin, Konsolidin, Dicrotaline, Monocrotaline, Lasiocarpine, Seneciphylline, Retrorsine, Heliotrine.
Yine bilim insanlarının tesbitlerine göre doymamış “necine” içeren bileşikler toksik, doymuş “necine” içeren bileşikler ise toksik değil.
Pyrrolizidine alkaloidlerini bulunduran zehirli bitkiler 3 ana grupta toplanabilir. Asteracea (papatyagiller), Boraginaceae (Hodangiller), Fabaceae (baklagiller). Asteracea familyasından Senecio vulgaris ve Senecio jacobea’yı örnek verebiliriz. Bostan kanarya otu olarak bilinen Jacobaeae vulgaris (Senecio jacobaea) istilacı bir bitkidir. Yabani otlar listesinde en yaygın görülen otlar arasında yer alır. Diğer otlar biçilirken aralarına karışır.
Hodangiller familyasından (Boraginaceae) yani kaldırık otu (Hodan otu) ailesinden bazı bitkilerden örnek verirsek; Echium vulgare (engerek otu), Symphytum officinale (kara kafes otu) en çok bilinenler arasındadır. Heliotropium arborescens (yalancı vanilya, kedi otu) zehirli bitkiler listesinde en başta sayılırlar.
Baklagiller (Fabaceae) familyası çok geniştir. Bu aileden birçok bitkiyi günlük yaşamımızda tüketiyoruz. Fakat bu aileden bazıları zehirli bileşikler bulunduruyor. En ünlü aile Crotalaria. Örneğin; Crotalaria retusa = şeytan fasulyesi ya da rattleweed bilinen zehirli bitkilerden biri.
Tecrübeli çobanlar tarafından iyi bilinen bazı zehirli bitkilerden de söz edelim. Echium plantagineum (kırkbatıran), Hypochaeris radicata (dağ marulu, kedi kulağı), Heliotropium (akrep otu). Heliotropium europaeum (bozot = bambul otu) ise buğday anızına karışıp zehirlenmelere sebep olduğu bildirilen bir zehirli ot.
Birkaç zehirli bitkiden daha söz edelim. Güneş ışığına duyarlılık oluşturan (Fotosensitizasyon) ve Fagopirin-Furanokomin gibi toksik maddeler bulunduran bitkiler aynı zamanda hepatotoksik (karaciğer hasarı yapan) etkileriyle sarılığa sebep olurlar.
Sütleğen otu (Eforbia = Euphorbia) içerdiği piterpen esterleriyle kusma, aşırı salya, karın ağrısı, ishal gibi belirtilerle ortaya çıkar. Zehirlenmelere yol açar. Ayrıca özsuyunun yakıcı etkisiyle ağızda kabarcıklar oluşturur.
Yeşillenmiş, filizlenmiş patateste bulunan bir glikoalkaloid olan solanin de sancıya neden olur. Enfeksiyöz olmayan (mikroorganizmalarla ilgisi olmayan) enteritlere (bağırsak yangılarına) yol açar.
Tüm bu zehirli otlardan hayvanlarımızı korumak için yabancı otlarla mücadele yöntemlerini Tarım İl-İlçe Müdürlüklerinden ya da konunun uzmanı ziraat mühendislerinden öğrenmek zorundayız. Özellikle Pyrrolizidine alkaloidlerinin karaciğere verdikleri zararlar kronik seyirli olduğundan, farketmediğimiz bir süreç sonunda önemli sorunlarla karşılaşabiliriz.
Diğer yandan adı geçen belirtilerle karşımıza çıkan hayvan hastalıkları arasında zehirli otların sebep olabileceği sorunların da olma ihtimalini aklımızda tutmalıyız.