ASYA YAŞARİKİZ / MEDYA EGE – Küçük Menderes Nehri, İzmir’in içme ve kullanma suyu ihtiyacı için hayati önemlilikte. Gazetemizin drone çekimi ile nehrin son halini ortaya koyduğu haberle, nehirdeki kirlilik bir kez daha gözler önüne serildi. Öte yandan bilimsel raporlar, planlar ve tespitler nehrin mevcut durumunun kötü olduğunu da birçok kez ortaya koydu.
Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şube Teknik Sorumlusu Selma Akdoğan, acil önlemler ile tutarlı bir denetim, yönetim programı yürütülmezse, yaşam kaynaklarımızın geri dönüşü olmayacak biçimde kaybedeceğimizi söylüyor.
İklim krizi etkilerinin de aşırı hava olayları, kuraklık gibi faktörlerle görüldüğü İzmir’de kentlesme, sanayi, tarım gibi yatırım süreçlerinde bu konunun bütünsel değerlendirilmemesi sorunu daha da büyütüyor.
Küçük Menderes Nehri için bariz bir iyileşme olmadığını söyleyen Akdoğan, kirlilik yükünün de riski büyüttüğüne dikkat çekiyor.
ÇMO ) İzmir Şube Teknik Sorumlusu Selma Akdoğan ile Küçük Menderes Nehrini konuştuk.
Küçük Menderes Nehri’nin bölge için önemi nedir?
Su kaynaklarımızın hızla tüketildiği, kirlendiği ülkemiz ve bölgemizde, İzmir Gediz, K. Menderes ve Kuzey Ege Havzalarını sınırları içerisinde yer alan bir kent özelliğini taşıyor. İzmir’in su yönetimi sürecinde Küçük Menderes Nehri; özellikle Tire, Torbalı, Ödemiş, Bayındır, Kiraz ve Selçuk ilçeleri için su kullanımı açısından hayati önem taşımaktadır. Bu yerleşim alanlarında kentsel, endüstriyel ve tarımsal alanlarda ihtiyaç duyulan su ihtiyacını karşılayan Küçük Menderes Nehri’nin üzerinde mevcut durumda 8 adedi işletmede bulunan, 17 adet de ön inceleme ve inşaat aşamasında olmak üzere toplam da 25 adet baraj bulunmakta ve planlanmakta. Bu barajlardan birisi de İzmir’in içme suyu ihtiyacının yaklaşık %40ını tek başına karşılayan Tahtalı Barajıdır. Dolayısı ile Küçük Menderes Nehri, İzmir içme ve kullanma suyu ihtiyacı için korunması gereken çok önemli bir doğal varlık. Ülkemizde yüzey suyu ve yeraltı su kaynaklarımız büyük oranda kirletilmiş durumdadır. Küçük Menderes Nehri de büyük bir kirlilik yüküne sahiptir. Nehrin su kalitesi birçok noktada ilgili mevzuata göre en kötü dereceli kalite sınıflandırması olan dördüncü sınıf çevresel kalite değerlerini de aşmış bulunmaktadır. Nehir ve havzada su kalitesi sorununa neden olan faktörler; doğrudan evsel atıksu deşarjları, düzensiz katı atık depolama tesislerinden kaynaklanan kirlilik, yetersiz endüstriyel atıksu arıtımı, zeytincilik işletmeleri kaynaklı sızıntı suları, kontrolsüz pestisit ve gübre kullanımı, madencilik faaliyetlerinin oluşturduğu kirlilik, jeotermal faaliyetlerinin oluşturduğu kirlilik ve diğer sebepler olarak sıralanabilir. Küçük Menderes Nehir Havzası içerisinde 20 tanesi gıda sektörü olmak üzere 35 tekil sanayi tesisi, 54 adet zeytincilik tesisi ve 4 adet organize sanayi bölgesi bulunmakta. Bu noktasal kaynaklar dışında havzaya gelen yayılı kirlilik yükleri ise fosseptikler, düzensiz katı atık depolama alanları, tarımsal kaynaklar, gübre kullanımı, arazi kullanımı, hayvancılık faaliyetleri, madencilik faaliyetleri, ulaşım ve hava kirleticilerden kaynaklanan kirleticiler olarak tanımlayabiliriz. Bu kaynaklardan en önemlileri olarak sayabileceğimiz tarımsal faaliyet kaynaklı gübre tüketimi ile buna ek olarak hayvancılık kaynaklı toplam azot ve toplam fosfor yükü de havzada etkili. Havza bütününde nehir ve yeraltı su kaynaklarına yönelik tüm kirletici etkenlerin bütüncül bir planlama ve denetim ile değerlendirilmesi ve yönetilmesi büyük önem taşıyor.
Nehirdeki kirliliğin boyutunu nasıl yorumluyorsunuz?
Tarım Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından çalışmaları yürütülen Küçük Menderes Nehir Havza Yönetim Planı çalışmaları verilerinde de belirtildiği üzere nehrin su kalitesi birçok noktada ilgili mevzuata göre en kötü dereceli kalite sınıflandırması olarak tanımlanan dördüncü sınıf çevresel kalite değerlerini de aşmış bulunmaktadır. Bu noktada nehirden içme, kullanma, tarımsal kullanım kaynaklı kriterlere uygun değildir.
Nehir suyu; içme, kullanma, tarımsal kullanım kaynaklı kriterlere uygun mu?
Su kalitesindeki mevcut durum; bu suyu kullanan tüm sektörleri dolayısı ile tarımsal üretim ve sonucunda çevre ve insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Su yönetimi sürecinde kirliliğin önlenmesi, azaltılmasına yönelik acil önlemler alınmaz ve hayata geçirilmezse tarımsal ürünlerde insan sağlığını tehdit edebilecektir. Bu durumun önüne geçmek için en uygun yol eylem planlarında belirlenen temel ve tamamlayıcı tedbirlerin ivedilikle uygulamaya konulmasıdır.
Bakanlık tarafından hazırlanan eylem planı nasıl ilerliyor? Planla ilgili bir gelişme yaşandı mı?
Bugün bölgemizde en önemli su havzaları olan Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Kuzey Ege Havzalarında su kalitesi değerlerine yönelik izlemelerde sularımızın 4. kalite olarak tanımlanan en kötü kalitede olduğu görüyoruz. Havzalarımızda yüzey ve yer altı sularına yönelik kirlilik baskısı artarak devam ederken, bir yandan kontrolsüz yeraltı suyu çekimleri ile su varlıkları büyük risklerle karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Bütün bu süreçlerde mevcut hali kısıtlı ve kirli olan su varlıklarımızda su havzalarımızın çok daha hassas korunması önem kazanmışken; İçme ve Kullanma Suyu Havzalarının Korunması ve bu Havzaların yönetimine ilişkin planlama süreçleri çok daha yaşamsal öneme sahiptir. İzmir’in içme suyunun %40’ını sağlayan Tahtalı ile Gördes su havzalarındaki kirlenme baskısının artması, kirlilik seviyesi zaten yüksek olan Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes nehirleri ve Kuzey Ege Havzaları daha da korumasız hale gelmesi yaşamsal risklerimizin başında yer alıyor. Bu kirlilikle ilgili nehir havzasında yürütülen Küçük Menderes Havzası Yönetim Planı Hazırlanması Projesi Stratejik Çevresel Değerlendirme Kapsam Belirleme Raporunda da belirtildiği üzere su kalitesi sorunun havzaya özgü problemler olarak doğrudan evsel atıksu deşarjları, düzensiz katı atık depolama, yetersiz endüstriyel atıksu arıtımı, zeytincilik işletmeleri kaynaklı sızıntı suları, kontrolsüz pestisit ve gübre kullanımı, madencilik faaliyetlerinin oluşturduğu kirlilik, jeotermal faaliyetlerinin oluşturduğu kirlilik ve diğer birçok sebep gösterilmiş, bu kapsamda oluşturulan eylem planları uygulama süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde de önlemlerin uygulanması halinde bir su kalitesindeki iyileşmenin standartları sağlaması mümkün görülmediği raporlarda ifade edilmektedir. Bu kapsamda havza bütününde su kalitesinin iyileştirilmesine yönelik tedbir ve önlemler değerlendirilmiş, ancak bölgede yapılacak planlamaların getireceği etkiler ve alınması gereken önlem ve kısıtlara ilişkin değerlendirme eksik kalmıştır. Ülkemizde çok parçalı bir yapıya sahip olan su yönetimi sürecinde Tarım Orman Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve birçok kurum kendi çalışma alanları içerisinde çalışmalar yapmakta ancak birbiri ile ilişki ve koordinasyon sağlanamamaktadır. Yetki ve sorumluluk karmaşası da gönünde bulundurulduğunda; ise yapılan planlar, Kirlilik İleme ve Tespit Kirlilik önleme eylem planları sözde ve plan olarak kalmış, nehir havzaları bazında etkili uygulamalar gerçekleşmemiştir. Bakanlıklar tarafından hazırlanan eylem planlarının amaçları ve hedefleri doğru olmakla birlikte oluşturulan yol haritasının uygulanma aşamasında ciddi takipsizlikler olduğu açıktır. Bu noktada eylem planında kamu ve özel sektör özelinde yapılması gereken yatırımların ortaya konulmuş olmasına rağmen uygulama ve denetimlerin ne aşamada olduğunu gösteren bir bilgi bulunmamaktadır. Diğer taraftan; İçme ve Kullanma Suyu Havzaları ile ilgili Yönetmelik değişiklikleri ile kirliliği önlemek amacıyla, orta ve uzun mesafeli koruma alanları ve bu alanlarda yürütülecek faaliyetler sınırlanırken, düzenlenirken; orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında Maden Yasası kapsamında yürütülecek Madencilik faaliyetlerine izin verildi. Bu düzenleme ile akarsu ve göllerin etrafında enerji üretiminin önü açıldı. Arıtılmış su deşarjı, tarım ve hayvancılık uygulamaları, altyapı ve ulaşım tesisleri gibi konularda farklı yönetim birimlerinin görüşleri doğrultusunda koşullu izinlerin önü açılarak işletme sırasında izin koşullarının sürekliliğinin sağlanmaması riski göz ardı ediliyor. Doğal Sit Alanları mevzuat değişiklikleri ve tanımındaki düzenlemeler ile; yaşam kaynaklarının koruması devre dışı bırakılıp, suyun özelleştirilmesinin önü açılmakta bununla birlikte şirketlerin faaliyetleri kolaylaştırıldığını görüyoruz
Kirliliğin önüne geçilemediği takdirde ortaya çıkacak olumsuzluklar neler olacak?
Kirliliğin önüne geçilemediği takdirde kısa vadede takibi yapılmayan kirletici deşarjlarından kaynaklı nehirdeki biyolojik çeşitliliğin kaybı, orta vadede izinli/izinsiz işletilen yeraltı kuyularından çekilen ancak yeraltı sistemine geri beslenmeyen sulardan kaynaklı yeraltı su seviyesinin düşmesi ve buna bağlı nehir suyuna tuzlu su karışması durumu ve kullanılabilir su miktarında görülecek olan düşüş, uzun vade de ise her türlü canlı yaşamını tehlikeye atacak kalitede ve az miktardaki suyun halk arzına yetişememesi buna bağlı ekonomik krizler, aşırı tuzlu nehir suyu ile sulanan arazilerin çoraklaşması ve ürün deseninde görülecek büyük düşüş sayılabilecek birçok olumsuzluktan sadece birkaçıdır. Kentimizde Gediz, Küçük Menderes, Kuzey Ege, Gördes Havzalarını değerlendirdiğimizde kalite ve miktar olarak bulunduğu durum; su kaynaklarımızın karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin yönetilemediği ve acil planlama ve yönetim süreçleri gerçekleştirilemezse geri dönüşü mümkün olmayan noktalara ilerlediğinin de bir göstergesidir. Kentimizin İçme suyu kaynağı olan Tahtalı Baraj Havzası İle İZSU Yönetmelikleri ile de koruma altında tutulmaya çalışan havzada kentleşme ve sanayi baskısı mevzuat değişiklikleri ile koruma kapsamının yumuşatılması yaşam kaynaklarımızın da bu baskılara feda edilmesinin önünü açacaktır. Bu noktada söz konusu mevzuatların yaşamsal kaynağımız olan su varlıklarımızın miktar, kalitesinin korunması, iyileştirilmesi ve doğru planlama süreçleri ile sürekliliğin sağlanması yönünde planlama, uygulama, denetim mekanizmalarının birlikte uyum içerisinde ve güçlü işletilmesi büyük önem taşımaktadır.
Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin konuyla ilgili sorumlulukları neler?
Çok parçalı olarak tanımladığımız su Yönetimi sürecinde kente sağlıklı su temininden sorumlu olan Büyükşehir Belediyesi ve İZSU Genel Müdürlüğü, su havalarının korunması sürecinin yasal sorumluluk sahibi. Bu noktada kaynakların doğru yönetilmesi, kentin planlanması sürecinde havzaların korunması, ilerleme ve denetim çalışmalarının etkin yürütülmesi, eğitim ve bilinçlendirme faaliyetleri ile sürecin en önemli parçası. Alternatifi olmayan tek madde olarak tanımlanan suyun tüm dünyada kısıtlı miktarda olduğu ve temiz su miktarının her geçen gün azaldığı artık bilinen bir gerçektir. İzmir, kişi başı yıllık 639 m³ kullanılabilir su potansiyeli ile su fakiri bir bölgedir. Bu değer, su kısıdı bulunan yerler için verilen 1.500 m3değerinden düşüktür. Bu durum İzmir’de su yönetiminin önemini ortaya koymaktadır. İzmir için temiz su ihtiyacını karşılamak üzere akılcı yatırımlara ve yeni su kaynaklarına acilen ihtiyaç vardır. İlgili kurum ve kuruluşlar mevcut su kaynaklarını en iyi şekilde yönetirken, gelecek için alternatif su kaynaklarını elde etmek için gerekli yatırımları geç olmadan yapmalıdır. Temiz suların evsel veya endüstriyel amaçlı kullanılmasından sonra oluşan atıksuların arıtıldıktan sonra yeniden kullanılması, tarım ve sanayi amaçlı kullanılan suyun doğru ve etkin kullanımı ve yönetimi ile enerji yönetimi artık su yönetimin olmazsa olmaz bir parçası olarak düşünülmeli ve konunun uzmanı olan kişiler ile su yönetimi süreci planlanmalı, kentin planlanmasına yönelik planlar ve yatırımlarda su yönetimi süreci de dikkate alınmalıdır.